İzleyiciler

11 Ekim 2016 Salı

Düş İzim..



Geceydi…

Penceremden garip bir ışık huzmesi odamın içine girdi, o ışık tuttu elimden beni geceye çekti. Ona eşlik etmemi nazik bir şekilde rica etti. İstediğini yaptım, onun peşi ardınca yola koyuldum. Bir bahçeye vardık birlikte. Toprak ıslaktı. Kahverengi ve iri taneleri vardı. Sanki yeni yağmur yağmış gibi ıslaktı…
Mmm kokusu hala burnumda.

Gökyüzü karanlıktı hala yağmayı bekleyen yağmurları vardı. Biliyorum bir yerlerde gökkuşağı çoktan çıkmış bazı hayalleri süslüyordu. Sevmem kara bulutlu havaları. İçimden, hayallerimden, umutlarımdan hep bir şey alacak gibi gelir bana. Ve güneş her açtığında o kara bulutlardan sonra, bir yandan temizlenen toprak ve hava, diğer yandan yeniden yeşeren umutlar filizleniverir o toprakta. Sonra da unutturur o güneş işte o kara bulutları.

Neyse, konu çok dağılmadan devam edeyim ben hikâyeme…

Vardığımız bahçeyi tanıyordum, sanki çocukluğumu bu bahçenin duvarlarından zıplarken ya da köşede duran vişne ağacının vişnelerini toplarken üstümü başımı batırarak geçirmişim gibiydi. Bahçenin tam ortasında elindeki filizleri toprağa diken biri vardı.

Etrafındaki herkesten ve her şeyden bağımsız yapıyordu bu işi. Omuzları düşmüş, gözleri sadece toprağa bakıyordu. Toprağı kazmıyordu, sanki toprakla dertleşiyordu. Kadim bir dostuyla sıkı bir muhabbete girmiş gibiydi. Gözlerindeki anlam ilk defa bu işi yapmadığını, toprağı ve tohumu tanıdığını gösteriyordu. Onu izlemek yaptığı işe heveslendiriyordu insanı.

Tek bir kere başını kaldırmadan bana seslendi. Varlığımı nereden fark etmişti diye düşünmeye fırsat bile olmadan çağrısına icabet ettim. Yanına yaklaştım.

-          Bana yardım eder misin? Dedi

Onu izlediğim için utanmıştım. Bir insan bana bu kadar dikkatle baksa, çok iyi bildiğim bir işi dahi yapıyor olsam elim ayağım birbirine girer ve yaptığım işi elime yüzüme bulaştırabilirdim. Gayet sakindi. Ve onun toprakla ve tohumla olan ilişkisini daha yakından görme fırsatını bana verdiği için de oldukça lütufkârdı.  Zevkle ve iştiyakla talebini kabul ettim. Hevesli ve meraklıydım. Eline bir filiz aldı. Bunu toprağa dikeceğimiz çukuru kazdı. Filizi koymamı benden rica etti. Dedim ya ilk defa yapmıyordu bu işi, hemen anladı yaptığım hatayı. Ben filizi eğri koymuştum toprağa. Mütebessimdi, kesinlikle kızmıyor aksine gayet yumuşak ve nazik bir şekilde bir öğretmen gibi bana filiz dikmeyi öğretiyordu. Ama onda bazı öğretmenlerde olan öğretmen kibri yoktu.

-          Bu filizi görüyor musun? Dedi

-          Evet. Dedim

-          Bunu toprağa nasıl dikersen o şekilde büyür. Dedi. Ve devam etti. İnsanın aslı da topraktır. Onda filizlenen şeyler de tıpkı bu filizler gibidir. Filiz doğru olabilir, toprak ta saf ve hamdır. Ancak o filizi nasıl ekersen o şekilde büyür ve öyle devam eder. Bu yüzden dikkat etmeli diktiklerine, yeşerttiklerine ve büyüttüklerine. Büyütürken nasıl bir yol izlediğine.

Hiç susmasa dinlerdim onu, o bahçenin içinde bulunan evden bana seslenilene kadar. Evet, maalesef beni çağırıyorlardı. Önce duymak istemedim. Ses ısrarla gelince

-          Sana sesleniyorlar. Dedi.

-          Evet. Ama gitmek istemiyorum. Dedim

-          Hayır. Dedi.

Bunları o kadar naif bir hal ile söylüyordu ki, toprağı güneşi ve suyu bütün çıplaklığı ile onda görebiliyordum. Sesi su gibiydi, dinlendiriyordu. Gözleri güneş gibiydi, aydınlatıyordu. Ve duruşu toprak gibiydi insanın hakikatine ayna tutuyordu.

-          Şimdi git. Dedi. Ama tekrar gel.

Yardıma ihtiyacı olduğunu düşünerek,

-          Benim yerime bir başkasını göndereyim mi? Beraber dikersiniz. Dedim

Yüzünde hafif bir sararma oldu, bu rahatsızlıktan değil farklı bir hal almıştı.

-          Hayır. Dedi. Bana başkası lazım değil, sen gerek.

Ve ardından güneş düştü toprağa, o kara bulutlar bir bir çekildi kendi kıyılarına, gökyüzü yağmaya doymuştu belli ki. Ben de seslenilen sese doğru ilerledim.

Sonra sabah oldu ve ben uyandım. Normalde unutsam da tüm rüyalarımı, bu rüyayı unutmamak adına, unutamadıklarım arasına kaydettim. İşte bu benim düş izim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder