İzleyiciler

30 Mart 2021 Salı

Güvercin Vadisi..

 


Yüreği soğuyanın savaşı bitiyormuş. Böyle bir söz dolaşıyor halk arasında. Günden güne de yaygınlaşmaya başladı. Ama şimdilik yayılıyor. Bir gün başka bir söz bu sözün de yerini alacak.

Çünkü artık sanki sadece tüketmek için yaşıyoruz.

Kelimeleri söyleye söyleye bitiriyormuşuz gibi geliyor. Tuhaf işte.

Dün çok huysuzdum, bugün keyifsizim..

Biraz da düşünceli. Ve hava da sanki aman keyfin yerine gelmesin der gibi.

Her gün güvercin vadisinden (bana göre) geçerken, bir düşünceye dalıyorum. Her günün gündemi farklı oluyor.

Bugün kanat çırpan çeşitli kuşlar bana ölümü fısıldadı. Kendi ölümümü.

Bilmem dün saksıda gördüğüm toprağa dalmam mı bunu düşündürdü? Yoksa ıstırapla dolu iki gecem mi?

Ama bilahare düşündüm işte..

Doktora gitmem gerekiyordu mesela bugün ama içimden gelmedi.

Hatta kendi kendime, ‘ölümcül bir hastalığım olsa acaba moralimi yüksek tutabilir miyim?’ dedim. Doğru yanlış bilmiyorum.

Sonra ölecek olsam neler yaparım diye düşünmeye başladım.

Kime ne derim ya da kime ne demem?

İlk aklıma Orfeus geldi..

Onu çok özledim. Onu ne zaman özlesem canım bedenimde fazlalık ediyor. Sonra dün izlediğim bir şey gözümün önüne geldi.

Bir kız var, bir adamı seviyor. Adam habersiz, bilgisiz öyle çekip gidiyor. Aslında adam da seviyor ama çaktırmıyor (dizilerin uzun ve izlenebilir olması için bu tarz aksiyonlar gerekli). Kız normalde fotoğraf çekiyor, fotoğraf sergisi açacağı zaman kendi çekimlerinin arasında bir seçim yapması gerekiyor. Derken pat diye sevdiği adamın fotoğrafını görüyor. Kalkıyor ve gidiyor ağlıyor. Ardından elini yüzünü yıkıyor falan.

O an o kızı anladığım için kendime şaşırdım. İnsanın bir fotoğrafa ne kadar ve nasıl yenileceğini çok iyi biliyorum.

Ben bir fotoğraf yüzünden, gerçekten sadece tek bir fotoğraf yüzünden her şeyden kaçmak istemiştim.

İşte bir güvercin vadisi insana neler yapar? Bunları her gün biraz daha görüyoruz.

Ölümden Orfeus’a.. Orfeus’tan dün geceki diziye..

Sonra yarın oldu.

Hava karanlık. Neyse ruhlarımız aydınlık olsun.

Daha birçok düşünce zihnimde döndü durdu. Ama ben hep ona duyduğum hasrette takıldım.

Neden anlamıyor onu özlediğimde huzurum kaçıyor.

Zeyneb’e diyeyim de biraz arabesk dinleyip çikolatalı süt içelim..

Sevgili kuşlar, beni her şeye inandırmayın rica ediyorum..

Küçüklerin gözlerinden öperim. Büyüklere hürmetler

23 Mart 2021 Salı

Ben Robot Değilim :)

 


Öhöm öhömm..

Çayımızı alalım, çay bardağında lütfen..

Gözlüklerim nerede? Heh buradaymış, takalım. Bir de müzik açalım, bir sonraki şarkıyı kendimize seçelim. Kimden geldiğini de kendimize saklayalım. Çünkü bu kimseyi ilgilendirmiyor.

Evet gelelim konumuza..

Ne diyorduk, ne düşünüyorduk? İçimden bu sabah ‘acaba bir grup bir araya gelip, Hafız Şirazi’nin şair olup olmadığını mı tartışsak?’ diye bir konu geçti..

Sonra dedim güzel olur ama ikna olmak çok zor değil ki..

Ne düşündüğümü söylemeyeceğim, çünkü belki gerçekten bir gün bu konuyu tartışırız. Peki, kime şair diyoruz? Şiir yazan herkes şair mi mesela?

Şiir ne bir de o var?

Ya da genel daha genişletelim konuyu, mesela insanın bir şey olması için ne yapması lazım? Âşık olabilmesi meselesi örneğin, kimlere âşık diyoruz?

Bir insana duyulan çok güçlü duyguya Aşk diyebiliyor muyuz mesela?

Ya da kim arif, kim zalim? Bunların ölçüsü ne?

Neden böyle derin ve asla sonu olmayan şeyleri bir ete kemiğe sığdırarak somutlaştırmaya çalışıyoruz?

(ezan okunur, müzik kapatılır.)

Oldum olası, çok yiyen, çok uyuyan, çok konuşan insanlardan ürkmüşümdür. Ama içlerinde en çok, çok yiyenden ürkmüşümdür. Bir insan nasıl olur da her yerin en meşhur yiyeceğini bilir şaşkınlığım çocukluğumdan beri vardır.

Kendi aklını kullanmayıp, başkalarını taklit ederken; bir düşünceyi sahibinden çok savunanlara da hep ağız dolusu gülmüş, ama aslında uyuz olmuşumdur.

Bir konuyu nasıl bu kadar dağıtabiliyorum, bilmiyorum.

Kendimde yaşadığım bazı yüzleşmeler ve hakikatlerin yüzüme çarpan tokatlarıyla yakın zamanda bu dağılmalardan kurtulacağımı ümit ediyorum. Bu da ara not olarak burada kalsın.

Sonra gelelim benlik kavramına, bir şiirde ‘Güvenme kendine ben oldum diye, pişenler hamım der, bir düşün niye?’ diye bir söz var.

Zaten her şeyi söylenmiş, biz kim şiire şerh düşmek kim der birkaç satır aşağısındaki sözleri de not etmek isterim.

Şöyle başlamış, ‘Cahiller ağzını açınca ben der’ ve ardından şöyle de devam etmiş, ‘Ben deyip yol alan var mı hiç göster..’ iyi de devam etmiş.

(ezan biter, müziği açalım)

Aslında bugün tek bir konu yazma niyetim yoktu. Zaten yazmak istediğim, içimdeki başlıkları bir araya toplamaktı.

Karışıktım, toparlar gibiyim.

Acılar mı? Mmmm düşüneyim, kimseyi ilgilendirmiyor benim derdim kederim, ister çeker ister secde ederim kime ne? (Nesimi’den özür diliyorum)

O halde, ezan okunduğuna göre sözlere son verip namaz kılma vakti.

Haydin kalın, kalalım sağlıcakla..

Bir gün belki her şeyi detaylıca yazarım, olamaz mı? Olabilir.

(gülümseme ve kapanış)

 En dipnot: Başlık ile konu birbiriyle alakalı değildir, zaten alakalar zihinsel bir durum..

15 Mart 2021 Pazartesi

Özleme Krizi..

 


Ne kadar çok konuşuyorsam o kadar çok susma isteği oldu bu aralar. Sanki sözleri içimde bir yerde stokluyorum, kullanmam gerektiği zaman kullanacakmışım gibi.

Kitaplarıma, telefonuma, defterlerime ya da bazen bulduğum bir kâğıda yazıyorum.

Sırf o yazma isteğimi bastırmak için..

Normalde krizlerim yoktur, hayatım boyunca hiç çikolata yahut tatlı krizine girdiğimi hatırlamam.

Ama nasıl yazasım var anlatamam..

Bu duyguyu geçenlerde bir daha hissettim. O daha şiddetliydi. Hemen kitap okumaya başladım. Ama ne çare?

Çoğaldıkça çoğaldı.

Zeyneb benden usandı.

Oldum olası özlem duygusunu sevmekten daha derin bulmuşumdur..

Ve Allah’ım o nasıl özlemekti? İçim beni terk etmiş gibi, sanki ayakları vardı koşuyordu.

Keşke kanatları olsaydı, o zaman uçardı.. Ama yok işte..

Hayatım boyunca kimseyi özlemedim demiyorum, özledim. Ama özlerken krize girdiğimi hiç hatırlamıyorum.

Özleme krizi.

Ve elimden hiçbir şey gelmeyişi..

Zeyneb’i darlama..

Kitap okuma..

Yürüyüş..

Dua ve kapanış..

Kontrolsüz bir duyguydu ve çok güçlü geldi. Bir an bütün varlığım istila edilmiş gibi hissettim.

Hoş bir duyguydu tabi. Kontrol ederken gösterdiğim çaba bence günahlarıma kefaret olmuştur. Çünkü ciddi bir çaba ve mücadele içerisindeydim..

Yürüyüş yaptığım o sırada, bir kuş gördüm kanatlarının orasında yuvarlak bir delik vardı. Öyle üzüldüm ki..

Birkaç gün evvel, hava bulutluyken beni gökyüzünün varlığına inandırmaya çalışır gibi uçan kuşlardan biriydi bu.

Evet, beni ikna etmeye çalışıyorlardı.

Bulutlar dağıldığında, hava açıldığında gökyüzünü hep beraber görebilecektik. Ama onlar bana ‘umudunu kaybetme Sema, bak gökyüzü var, olmasa bu kanat çırpmanın ne manası olur ki?’ dediklerini dahi duydum..

Zaten kuşların beni ikna etmesi zor olmadığı için o an orada inandım, içime umudu doldurup yola devam ettim..

Ama biri içlerinden birinin kanatlarını kırmak istemişti.. Nasıl bu kadar kötü olunur ki? Bu nasıl bir tür kötülük..

Gözlerim doldu, o zaman da dolmuştu..

Ardından bir kedi gördüm, topallıyordu.. Ne kadar dil döktüysem yanaşmadı. Dokunmama, konuşmama izin vermedi.

Peki neden? Ona bu kötülük neden yapılmıştı?

Yine kalbim hüzünle doldu.

Ve ardından özlem biraz daha hücum ediyor..

Birini özlemek çok güzel Allah’ım, bu duyguyu kalbime koyduğun için teşekkür ederim. Ama kuşların kanatları kırılmasın..

Ama kedilerin koşma istekleri elinden alınmasın..

Sokaklarda insanlar uyumasın. Her insanın birbirine tebessüm ettiği, sıcak bir yuvası olsun..

Dünya ama değil mi? Dinlenmek için değil mi?

Ee dünya dinlenmek için değilse, Allah bazılarını neden yarattı? Cennet gibi bazıları.. (bence en güzel dinlenme yeri cennet-burada güldüm)

Neyse işte hakim olamadım yine içimdekilere..

Olsun..

Herkese benden Bijan Bijani’den  Navaii gelsin.. Güzel parçadır.

Hoşça ve dostça kalın..