İzleyiciler

28 Aralık 2020 Pazartesi

Bir Sen ve Sen Meselesi

 


Yok,

Olmuyor,

Olmuyorsa yazacağız mecbur.

Demek hala yazacaklarımız var ne güzel.

Olmayanlara gelelim o zaman..

Bir sürü bir şey olmuyor ama olan şeyler de var. Mesela bir sesi duyduğunda insanın nasıl derinden sarsıldığından bahsedelim.

Bu sarsılmanın sadece ruhta hissedilen bir his değil de fiziksel olduğunu da düşünelim. Ama önce bir nostalji, biraz Türk sanat müziği açalım ki ciğerimiz sökülsün.

Hadi bakalım..

Bu bir ben ve sen meselesi aslında..

Ben seni görmeden önce duydum. Duyduktan sonra dinledim ve ilk duyduğum ise 'oku' ydu.

Sonra daldım o üç harflik bir ömrün içine.

Sonra bir gördüm seni bu sefer aynı ses 'acaba Allah'ın nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?' dedi.

Ben de ne bileyim işte, şaştım kaldım tabi. Bir anda ne okumam ne yazmam kaldı.

Ne algım, ne kalbim vardı.

Sonra açtım bir kitap baktım sen.

Bir filmde hem kadın ve hem erkek, hem yaşlı ve hem çocuk baktım sen..

Yolda yürürken baktım sen.

Başımı göğe çevirdim sen.

Bu senler öyle çoğaldı bir gün aynaya baktım, sen.

Konuşmaya kalktım, sen.

Bir sende yok olmuştum ben.

Ve yine şok olmuştum ben..

Ama o gün anlamamışım meğer bana indirilen kitabın sen olduğunu..

Bedenime üflenen ruhun senden bir parça olduğunu.

Bir yarım değildim oysa hiçbir zaman. Ve Aşk değildi bu.

Ama sen işte hep sen elimden de başka yok gelen.

Hani dedimya bu bir ben ve sen meselesi. Değil.. Bu tamamen sen ve sen meselesi..

Sonra gece oldu baktım gökte Ay’sın..

Ve ben geceleri Ay’ı izlemekten, gündüzleri Güneş’i arzulamaktan günlerdir uyuyamıyorum.

Gözümde bir yaş var ama akmıyor.

İçimde bir yanan bir donan ateşimsi bir gariplik..

Yemin ederim Aşık değilim. Ve hiç olmadım. Bu marifet değil ama Aşk başka bir mesele.. ama her duyanın abartılı bulacağı bütün bu sözler ise, kalbimce bir şeyler işte.

Olmuyor Allah’ım..

Ne yapsam elimde kalıyor gönlüm olmuyor.

Hani ey gözyaşım akmayacaktın?

Kapatalım konuyu.

25 Aralık 2020 Cuma

Bir Varmışım Bir Yokmuşum Gibi..

 


Farkındayım..

Bir şeyler söylemem gerekiyor. İçim fazlalaştı yine.

Kimseyle değil, kendimle konuşmalıyım.

Ama fazlalaşan her parçam sanki yarım, sanki konuşmanın bittiği yerdeyim..

Geçtiğimiz günlerde yalnızlığımda iki kişinin fazla olduğunu fark ettim. Ondan sonra da kim bana gelecekse ya ben olmalı ya da olmamalı gibi radikal bir karar aldım.

Kuşun kanadına sığındım.

Kanatlar beni gökyüzüne ulaştıracak biliyorum.

Bu kalabalık yalnızlıklardan çekip çıkaracak..

Her şeyden kaçmama sebep olan sadece bir fotoğraftı. Ama öyle sade, öyle normal, öyle basit bir fotoğraf ki..

Hiçbir anlamı yok kimse için.

Ama ben hala bakamıyorum. Hala görünce kaçmak istiyorum. Hala elektrik çarpmış gibi oluyorum. Bu duygunun adı ne bilmiyorum.

Ama Aşk olmadığına eminim.

Aşk’ın olmadığına da neredeyse..

Çünkü bütün düzenim bozuldu, söylerken titremiyorum belki ama bana uzak, çok uzak geliyor. 

Karamsarlık değil yahut ümitsizlik hiç değil..

Dün bir arkadaşıma, geçen hafta bir üstadıma söylediğim gibi, şair ‘Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban’ derken aslında bize ‘Aşk’ı kitaplarda da okuyamazsınız’ diyormuş..

O yazılmayanın, söylenmeyenin üzerindeymiş..

Ve artık tüm kalbimle Aşk’ın, Allah’ın sadece seçtiği kullarının kalbine ilham ettiğine yakiyn ediyorum..

Ve ben hiç aşık tanımıyorum..

Bir şeyler daha var söylemek istediğim. Mesela, bazı farkındalıklar yaşadım. Şahıslara ait farkındalıklar. Onlara söylediğim sözlerin altında ezildim. Kötü sözler değildi, yani hakaret etmedim kimseye. Ama boyumu aşan şeylermiş anladım.

Ben ezilirken o insanlar nasıl oldu düşünemiyorum..

Sonra.. 

Ama bu çok ağır..

Ağır ama yazmak istiyorum..

Dün gece kırgın uyudum, dünya üzerindeki hiçbir insana değildi kırgınlığım.

Rabb’im.. yazdıklarımı okuyorsun biliyorum. 

Ve yaşayan yahut diğer aleme göç eden, melekler ya da cinlerden varlıklara değildi kırgınlığım..

Ama yine de merhem niyetiyle uyudum.

Rüyalarım bir sonuç vermedi, yorgunlukla uyandım..

Kırgınlığım devam ediyor Rabb’im.. Ve Sen’i çok seviyorum..

Baştan buraya kadar yarım yamalak birçok şeyden bahsettim. Ne yaram kapandı ne derdim azaldı. 

Korkarım bir gün gelecek ve yazmak da iyi gelmeyecek..

 

19 Aralık 2020 Cumartesi

Ah Bir Trenim Olsa

Bir trenim olsun istiyorum. Çok hızlı ve çok modern olmasına gerek yok..

Hatta modern olmasın..

Ama her vagonu ayrı renklerle boyayım, içerisinde kitaplar olsun istiyorum..

Hikayesi olsun her odasının..

Kafasını dinlemek, ruhunu dinlemek, gönlünü dinlemek isteyen bu trene binsin istiyorum..

Gündüz ve gecelerce yol alsın..

Çaylar ücretsiz olsun ve içerideki tüm çalışanlar gülümsesin istiyorum..

Kimse üşümesin..

Ve aç kalmasın..

Ama herkes öyle elini kolunu sallayarak trene alınmasın istiyorum..

Mesela kalbinde sevgi olmayanlar binemesin bu trene. 

Sonra arkadaşlarını üzen, sırf canı istiyor diye kalp kıranlar binmesin. Önce kapının önünde arınsınlar bu duygulardan. Yoksa kötü de olsa her insan trene binmeyi hak eder..

Kimse diğerinden daha fazla ya da daha az bir konforla yolculuk yapmasın. Herkesin şartları eşit olsun..

Ama ben adalete inanıyorum, eşitliğe değil..

Bu yüzden eşitliklerini kendi kalplerindeki sevgi ve adaletle değiştirsinler..

Sonra bazı zamanlarda türküler çalsın bazı vagonlarda..

Herkesin camı temiz olsun..

Hayata baktığımız pencereleri görebilelim..

Yolculuklar hedefli olsun.. 

Binerken ve inerken insanlar aynı olmasın.. 

Oysa ben insanlara dair ümitlerimi, bir gün insanın değişebileceğine olan inancımı çoktan kaybettim. Ama yine de bir parça sevgi.. 

gerçekten dilenci değilim.. 

Ama bir trenim olsun..

Kalbe yakın durakları olsun..

Gece ay ışığını ve yıldızları, gündüz yağmuru, karı, kışı ve yazı görülebilen bir trenim olsun..

Duraklara isim vermeyi de düşündüm ama uçma Sema, herkesin istediği durağın ismini bilemeyebilirsin..

Bir de unutmadan trenimizde hiçbir eloktronik cihaz çalışmamaktadır.. 

İnsanlar konuşmak istedikleriyle konuşma fırsatı bulsunlar.. 

Haber vermek istedikleri olursa da ankesörlü telefon koyarız..

Ahh içim coştu..

Kardan adam yapmak istiyorum..

Gidip kitap okuyayım belki bir gün trenim olursa içine koyarım..

13 Aralık 2020 Pazar

İnsan Kendinden Büyük Cümleler De Kurar..

Bir insanın yüzünü sevmek günah mıdır? 

Ya da mesela ellerini? 

Gülüşünü ( bu yüzü sevmekten farklı bir şey)

Duruşunu,

Sıcaklığını,

Sesini..

Günah mıdır bunları sevmek? Ya da gerçekten o insandaki hakikati görmeyi perdeler mi?

Biliyorum bu soruların genelleme yapılarak bulunamaz cevabı..

İnsan bir sebebe bağlı kalarak da sevmiyor zaten, ama hakikatini sevdiğin birinin her şeyi ayrı geliyor biliyorum.

Sanki milyarlarca insandan bir insanı ayıran, bir kalbe koyan, onun adımlarını, mimik ve jestlerini ezberleten o irade; bir kalbe bu sevgiyi üflüyor gibi..

Bir sevgi bir kalbe ilahi bir nefes gibi giriyor sanki..

Ya da bana göre öyle. Ama öyle olmasa kalpte işi ne? 

Oldum olası bazı şeylerin esnetilemez kurallarla kaim olduğuna inanmışımdır. Mesela bir kimliğe sahip bir insan o kimlikle bilinir ve istediği kadar maske taksın hakikati o kimlikte gizlidir.

Hatta somutlaştırayım belki biraz da sivrileyim, (bilmem bu cesaret akşamın bu vaktinde nereden peyda oldu..)

Örneğin, Müslüman bir kadın diyelim; belirli sınırlar dahilinde istediğini giyebilir. Yani saçının bir kısmını önden, arkadan açamaz.. gibi..

Sevgi de böyle. Hakiki bir sevgi kalbe girdiyse, o Allah'ın Hz. Musa'ya 'beni göremezsin' demesi gibidir. 

Hz. Musa'da çok sevdiğim bir peygamberdir. Ama konumuz bu değil..

Yani bir yüzü sevmek zaten onda Hakk'ın cemalini görmekse sevmektir.

Bir ses, seslendiğinde eğer içinde Allah'ın sesini duyabiliyorsan milyarlarca insanın sesinden farklıdır.

Çünkü her insana Allah kendi diliyle seslenir.

Onun kulağının işitebileceği sese tecelli eder.

Bir gülüş, bir bakış, bir gözyaşı sadece sevene özel bir lütuftur. 

O hakikati sevilen hiç idrak edemez sanki. Bana öyle geliyor. Şairler bu konuda ne der yahut alimler bilmem. 

Ben bir kendimi bilirim, kendimde bugünlerde dünyanın kıyısına oturmuş, ayaklarımı dünyadan sarkıtmış ve yıldızlara bakıyor gibi bir ruh halindeyim. 

Evet, ne diyorduk? 

Heh sevmek.. 

şekli olur mu bilmem, ama Allah bana birinin sesiyle sesleniyormuş gibi hissettiğimde bu hissin de uzayda yok olmasını istemem..

Bu konu sanki kalbimde bir yara gibi. 

Şu an hissediyorum dokunsam kanayacak gibi tövbe estağfirullah.. 

Gidip çay alıp konuyu kendimle biraz daha tartışayım.

Bir de bakayım bu ayaklarımı sallarken dünyadan aşağıya, acaba rüya görmek mümkün mü?

12 Aralık 2020 Cumartesi

Bana Ne Oldu?

Nereden başlayayım bilmiyorum. Ama ortasından başlamak istiyorum..

İçimde kendimi nasıl baskıladığım ve sonunda içimdeki her şeyi nasıl bir çırpıda yitirdiğimi anlatmak istiyorum.

İki gün önce beni derinden üzen şeylere karşı nasıl kayıtsız kaldığımı söylemek istiyorum.

İnsanın kendine yapabilecek tüm baskıları sanki yaptım ve bütün baskılar içimi benden aldı..

O kadar basit, o kadar kolay bir konu ki oysa.. 

kendime şaşırıyorum..

Bir süre evvel bir sempozyumda konuşmacı olmuştum. Konuşacaklarım ve konum hazırdı. 

Bir gün öncesine kadar..

Sempozyumdan tam 1 gün önce konum değişti ve hiçbir hakimiyetim olmayan bir konunun içerisine girdim.

Yanımda tecrübeli, bilgili ve yaşça benden çok büyük insanlar arasında iyice küçüldüm.

Sıra bana geldi, en son konuşcakken pat diye sıram da değişmişti. Neye uğradığımı yine şaşırdım. 

Beklemediğim şoklar ve ben..

Neyse, ön sıraların erkeklerle arka sıraların kadınlarla dolu olduğu bir salondu. Tanıdığım bir göz, bir yüz arıyordum ama ışık gözümü alıyordu.

Tedirgindim..

Korkuyordum..

Sonra sesimi kontrol edemedim titredim..
Konuşamayacağımı hissettim ve gözlerimi kapattım. Bikaç saniyede birçok şey geçti aklımdan.

Tebessüm ettim. Gözümü kapattığım o saniyelerde kendimi eğlendirecek bi şeyler bulmuştum.

Ama salondan yükselen selevat sesleri bana konuşmaya devam etmem gerektiğini hatırlattı..

Gözümü açtım nefes aldım ve kendime baskı yaptım. Konuş, herkesin bildiğini bir de sen anlat..

Derken sempozyum bitti ve ben çok rahatladım..

Aynı baskıyı bu sefer tek bir cümle kurmak için yaptım. 

Kalbime, ruhuma, dilime..

Yine gözümü kapattım..

Nefes aldım ama yapamadım. 

O konuşamadığım kelimeler benden duygularımı aldı.

Söylemediklerimin ukdesini, esaretini yaşamıyorum..

Ellerimin titremesi, yüreğimin çarpıntısı yok oldu..

Ne olacak şimdi?

Bana ne oldu?

Kayıp mı oldum?

Bilmiyorum hiçbir şey.

Ama insanın kendisine yaptığı o baskıyı, o savaşı çok iyi biliyorum..

Başım çatlarcasına ağrıyor ve sağ kolum..

Konuşsaydım ne olurdu bilmiyorum..

Ama o tek cümle dilimden dökülmeyerek bir saniye ile yıllar ötesine attı beni.

Sanki bitmiş gibi.

Dua etmek için oturduğumda gözyaşımın, dua ederken zihnimi açan o sıcaklığın bende olmadığını fark ettim?

Ben ne yaptım? Kayıp mı ettim?

Bilmiyorum..

Biraz Cibran okuyup buraları terk etmek iyi olur sanırım.

Bir de çay..

2 Aralık 2020 Çarşamba

Bir Şey Oldu..



Bir şey oldu.

Dündü. Aslında ben bu yazıyı dün gece telefonumdan yazmıştım. Ama nasıl olduysa kopyalayayım derken yanlışlıkla hepsini sildim.

Demek ki dedim bitmemiş bir şeyler.

Neyse dündü işte. Bir şey oldu, öyle pat diye.

Dizlerim titredi, oturduğum yerde düştüm. Kalbime bir ok saplandı, gösteremem ama hissediyorum.

Kaçmak istedim. Ömrümde ilk defa İstanbul’dan gitmek istedim. Çünkü bir şey oldu.

Hala o ok kalbimin üzerinde duruyor. Nefes alış-verişimi etkiliyor.

Daha önce başladığım bir dizinin peş peşe iki bölümünü izledim ve küçük bir iç çekip hüngür hüngür ağladım..

Sonra yürüdüm, hava buz gibi içim ateş gibi. Ben bu iki keskinlik arasında en çok dizlerimi yaraladım.

Bir kedi gördüm, yanına yaklaştım, yolun ortasına oturdum, başını okşarken ağladım. Kedi hissetmesin diye dişimi sıktım, dudaklarımı ısırdım ve her kafasını kaldırıp sanki anlıyormuş gibi bana baktığında tebessüm ettim.

Yürüdüm.. Kuşlar yine uçuyordu. Sabah bir dua ederek yanlarından geçerken, birden kanat sesiyle irkildiğim ve sanki içimden ettiğim o duaya ‘âmin’ diyen kuşlar, yine gökyüzüne heves ettirecek kanatlarını iki yana açmış ve uçuyorlardı.

Sabah içim coşkuyla dolmuştu, ama şimdi..

Sonra yine yürüdüm..

Eve gittiğimde, annemi gördüm. Ki onu görmek baharı getirir gönlüme daima, ‘sanki bir şey olmuş, senin neyin var?’ dediğinde, önce ‘dünya ağır geliyor’ diye sonra da ‘neden bu programı izliyorsun’ diye ona sarılarak ağladım..

Kaçmak istiyordum, kendimden, yeryüzünden, gökyüzünden..

Kaçmak isteyince ama hiçbir yere gidemeyince, ilk elimin altındaki her şeyden kurtulmak istedim. İnstagram hesabımı kapattım. O an ilk oradan çıktım.

Sonra oturdum, günahlarıma ağladım..

Gerçekten ama gerçekten kimseyle konuşmak istemiyordum. Hala da öyle. Depresyonda değilim. Bir şey oldu işte.

O şey olunca gitmek istedim.

Olmasın istedim.

O bir şey olmasın istedim.

Sonra ağlamak da yetmedi..

Sonra kitapların gölgesine sığındım, okuduğum satırlardan hiçbir şey anlamayınca onları da daha önce okuduğum yere ayracımı koyarak bıraktım.

Çünkü bir şey oldu.

O şey çoktu..