İzleyiciler

16 Ekim 2016 Pazar

An'ıyorum, Zam'An'a Yayıyorum


                Merak ederdim küçükken, sahiden bu kitaplardaki gibi ya da filmlerdeki gibi günlük tutan biri var mıdır? Diye. Sonra özenirdim o istikrara. Kendim de defalarca tutmaya yeltenmişimdir. Baya kararlılıkla da devam ettirdiklerim olmuştur. Ettirdiklerim diyorum çünkü günlüklerimi genelde anlatma ihtiyacım olduğunda kullanmış, acılarımdan kaçmak istediğimde ya da başka bir sebepten dolayı imha etmişimdir.


                Bir süre sonra, yaşanılanları okumanın bana bir faydası olmayacağını ve genelde hep hayatıma dair kocaman kocaman kararlar aldığımda yeni başlangıçlarda geçmişin izini taşımamak hasebiyle yok ettiğim günlüklerim…


                Kitap okumayı severim ve sonrasında hayal kurmayı. Yine okurken zayıflayan hafızamı keşfettim. Not almaktan da ayrı bir haz almışımdır. Saatlerce bıkmadan yazmak bana terapi gibi gelmiştir.

                Yazmak dediysem, öyle her yazmayı kabul etmez gönlüm. Mesela her kaleme değmez elim, hissettirmesi lazım kendisini. Her şeyi aynı kalemle yazmam örneğin. Belki bu yüzden imrenmişimdir günlüklere. Bakış açım değişti gerçi. Geçmişini, bugününü ve geleceğini okumalı insan. Aslında düzen belli, ne yaptıysak ne söylediysek onu yaşıyoruz. Bugünümüz geleceğimizin ablası ya da abisi. Dünümüz bilge dostumuz, geleceğimiz ise toyluğumuz.

                Kılıçtan keskindir derler kalem için. Buna şahit oldum. Evet, bu kadarına yetti ömrüm. Unutmadan yazmalıyım içimdekileri, zayıflayınca hafızam ve unutunca bu dediklerimi yahut gelecekteki toyluğuma bugünümden bir eser bırakmalıyım. Beni güldürebilir bile bu. Ama olsun. Buna ihtiyacım var biliyorum.

                Dönüp dolaşıyor zihnimdeki şu hadise:

                “Birkaç gün önce gece otururken, notlarımı geçiriyordum defterime. (defterlerimden bilahare sonra söz ederim belki) Birden kalemimin mürekkebi bitti. Zahmet çekmeyerek yaptığım işler kolaya kaçmak gibi geldiğinden kendimi bir türlü sıkıntıların içerisinde bulduğum doğrudur. Yazarken de yazıyı, yazmayı, kalemi, kâğıdı onları incitmeden şanlarına uygun bir şekilde bu zahmetlerin kurallarını yerine getirmeye dikkat etmeye çalışırım. Bilahare mevzu şu: ben dolma kalemle yazı yazmayı seviyorum.

                Ama mürekkebim bitti…

                Artık eskisi gibi mürekkebi içine çektiğimiz kalemler bulunmuyor. Tüplü oldu dolma kalemler. Buna rağmen maalesef istediğimiz her yerde bulamıyoruz. Benim de mürekkebim bitti. Tüpler yani. Almak için çıktığımda birkaç yer dolaştıktan sonra, bilahare son derece şık bir dükkâna girdim. Modern dünyanın malzemeleri rafları süslüyordu. Marka boyalar, çocukların ilgisini çekebilecek rengârenk oyuncaklı kalemler kâğıtlar ya da bilmiyorum belki gerçekten oyuncaklar vardı. Neyden bahsettiğimi anlamayacağını düşünerek kalemimin tüplerini yanıma almıştım.

-          Dolma kalem tüpü var mı? Diye sordum

Durdu ve yüzüme baktı, sanki çok ilginç bir şey sormuşum gibi. Ama anlamadığını anlayarak cebimden tüpleri çıkardım. Yüzüne anladığına dair ifade gelince sorumu yineledim.

-          Bunlardan bahsediyorum. Acaba sizde bulunuyor mu?

-          Hayır, maalesef bizde yok. Dedi

-          Peki, nerede bulabilirim. Birkaç yere sordum ancak onlar da ellerinde olmadığını söylediler.

-          Gerçekten bilmiyorum, zaten artık kimse dolma kalem kullanmıyor, bir siz kaldınız sanırım. Dedi.

O böyle deyince bir an durdum. Teşekkür ettim ve mağazadan dışarı çıktım. Önce tebessüm ettim. Sonra bir an koskoca dünya küçüldü ben kocaman kaldım. Sanki yalnızlaştım. Sahiden kimse artık mektup yazmıyordu. Kimse mürekkepli kalemleri doldurmuyordu.  Teknoloji ilerlemişti. Kimse yastığının altında günlük saklamıyordu. İmreneceğim kimse kalmamış gibi hissettim. İstikrarlı, kararlı, sabırlı o örnek insanlara ne olmuştu?

Buradan o insanlara sesleniyorum. Çok yalnızız. Artık kitaplar fotoğrafları sosyal medya raflarını süslenmek için okunuyor. Sevgiler sevgililer çoğaldı, ama kimse sevdiğini söylerken titremiyor. Kara sevda dedikleri türküleri herkes dinliyor, ama modern dünya batağında boğulmak adına her şey insan denen makinaya kurban gidiliyor. Biliyor musunuz? Artık kimse dilencilere inanmıyor, dilencilerin gizli hazineleri, torunlarına bırakacak mirasları var. Daha ilginci insanlar artık ihtiyaçlarını dillendiriyor. Yenilen içilen edilen sohbetin mahremi kalmadı. Birini tanımak aslında hiç güç değil. “nasılsa herkes birbirinin benzeri”  kalıpları döküldü mesela, her pazarda çarşıda bulunuyor. Modern sermayenin ürünleri. Denize bakmak, hayal kurmak, kâğıtları koklamak, şiir yazmak, gözyaşı dökmek kıymetsiz leşti. Bunun yerine afili sözler yazıp boy boy fotoğraf çektirerek güçlü insan portreleri yerini aldı.

Söyleyecek çok sözüm var size, ama sormak istediğim tek soru var:

Neredesiniz?




                


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder