İzleyiciler

25 Ocak 2021 Pazartesi

Neden Şair Olmamalıyım?

Bir gün yine cuşa gelmişim ve bir şeyler yazmışım..

Ne zaman böyle bir şeyler olsa Zeyneb, 'Sema linç mi edilmek istiyorsun?' diyor. 

Ben de istisnasız 'Nesimi, Hallac neden vaz geçmedi, ben niye vaz geçiyorum?' diyorum..

Ve Zeyneb 'senin de mi derini yüzsünler istiyorsun?' diyor ve konu uzayıp gidiyor. 

Zeyneb tamamen bana olan muhabbeti ve beni korumak için diyor biliyorum. Ama onunla bu diyaloga girmeyi öyle çok seviyorum ki tarifi imkansız.. 

Kendimi elbette Hallac veya Nesimi ile mukayese etmiyorum. Ama hoşuma gidiyor onlarla aynı cümle içerisinde kendimi anmak.. 

He ne yazdığımı hala eklemedim ama önce bir girizgâh yapmalıydım elbette.. 

Ve yaptığıma göre şimdi pekâlaa ne yazdığımı ekleyebilirim. 

'İki kaburganın arasında saklanmış Kâbe-i sır,
Sırra gark olmuş Sevgilinin dudağındaki bade..
Beni irşad eden ne İncildir ne Tevrattır
Ben Hakk'ın yüzüne bakmayı buldum Sevgilinin gamzesinde..

Makamı Hak makamıdır
Allah'ın haremindeki sultandır
Gönülde sultan-ı cihandır
Bakışıyla alın yazısını yazandır..

İlham ilahidir yani vahyi kelamdır
Şiir Sevgiliyi yansıtan bir tür mihraptır
Sevgilinin ayağının tozu secdegahtır
Kalem bu mektebe hizmet eden bir gulamdır..'

Şerh edebilirim aslında. Ve burada öyle çok derin anlamlar da yok bana göre.. 

Yani henüz derimin yüzüleceği kadar ileri gittiğimi düşünmüyorum. 

Konuşmak isteyen varsa da konuşabiliriz hiç sorun değil..

Ama mesele bence şu, bir insan böyle sevilebilir. Bu abartı gibi gelebilir kimine göre ama bence her insan kalbince bir sevgiyle sever. 

Kalbi ne kadar genişse insanın sevgisi de onunla doğru orantıdadır. 

Bakın Aşk demiyorum. 

Çünkü o bambaşka bir mevzuu..

Ama sevgi insanın kalbincedir ve eğer dili dönüyorsa da anlatsın bunda ne sakınca olabilir ki? 

Ama anlatırken abartmasın, abartmak ve kalbin kabınca sevmek arasında ince bir samimiyet çizgisi var..

Bunu yakalamak pek mühim..

Bu arada sevmek deyince hemen neden karşı cins anlaşılır onu da anlamış değilim.. 

Neyseki şair değilim ve neden olmamam gerektiğini bir kere daha anlamış bulundum..

Dilimin ayarı yok zira.

Zeyneb'i üzmek istemem. Dar ağacına mı çeksinler beni? Derimi mi yüzsünler? Değil mi ama..

Yine de bir gün yazar olma fikrim günden güne pekişiyor..

Bakalım hayırlısı..

Hülya Polat ile bu geceye de veda ediyoruz..

Hülya Polat haklı..

Diyor ki 'yaz geldiği zaman da dağlara kar olur mu?
Hem sever hem ağlatır böyle de Yar olur mu?'  

23 Ocak 2021 Cumartesi

Kırık Tarak

Henüz hiç değmeden bir saçın teline, kırılmıştı tam orta yerinden..

Nasıl bir hikayesi vardı kimse düşünmedi. Kaç ateşe göğüs gerdi kimse peşine düşmedi.. sinesine işlenen gül motifleri bir saça gül kokusu sürmeden kırılmıştı..

Ve kimsenin belki de merhamet edip okşamadığı bir başın; rahmetle okşanan tırnakları, elleri olacaktı.. olmadı, olamadı..

Başlamadan bitmişti o tarağın hikayesi.. 

Bazı hikayeler böyledir ama, tam başlıyorum dediğin yerde bitiverir öyle ansızın. Kimse de o hikaye başlasın diye gösterdiğin çabayı görmez. 

Göremez..

Belki senin gibi birçok insan aynı şeyi yaşamıştır ama herkes aynı yerinden kırılmaz. 

Bazıları çok acımasızdır mesela..

Güzel gülenler örneğin.. Onların acımasızlığı bir kalbi dağlar. Öyle güzel gülüp, o gülüşü çiçek açtırdığın bir gönülden gizlemen.. bu resmen cana kastetmek olmalı hatta..

Hukukta bir karşılığı da olmalı bence. Resmen yasa çıkmalı ya da insan öyle gülmemeli. Nefsi müdafaa edemiyoruz böyle durumlarda, ne yapalım? Ne yapalım canımızdan oluyoruz bir gülüşün peşine takılıp..

Sonra güzel bir ses.. 

Benim felaketim bu mesela; rüzgarın, toprağın, ağacın, kuşun kanadının sesi..

Beni büyüler ses. Kainatı sanki duyarak görüyor gibiyim. Belki de devasa bir kulağım bilmiyorum..

Ama işte hep en sevdiğim yerden kırılıyorum sonra..

Sonra çok sevdiğim bir sesi bir daha duyamama ile cezalandırıyor beni hayat.. 

Allah'ım zaaflarımı benden al..

Hikayeler diyorduk. 

Ve kırık bir tarağın hikayesinden bir insanı düşlüyorduk..

Düş demişken, insan düşüyor ya. Gerçekten bu rüyalar da beni mahvediyor. Öyle serin ve selamet de değil rüyalarımız. Rüyalar gerçek gibi ve her güneş doğup rüyalardan uyandığında insan, Adem'in dünyaya düşmesi gibi bir gariplik yaşıyor..

Bir cennet bağından, dünya zindanına..

Ve her uyandığında öyle rüyaların ertesimde, hangi yasak meyveyi yedim diye tüm gün kendine gelemiyor..

Bugün mesela, Orfeus'u gördüm rüyamda.. (burnumun direği sızlıyor yazarken dahi)

Yeşilçamdan fırlamış gibi bir ortamda yuvarlak bir masanın arkasında tüm vakarıyla ve asaletiyle oturuyor, elinden hiç düşürmediği kitabından bir sayfayı tüm incelikleriyle anlatıyordu..

Ben niye uyandım bu rüyadan? 

Öyle olmamalı ama..

İnsan bir başka insanı bu kadar canına işlememeli. 

Bir rüyadan uyandığında güneşe savaş açmamalı. Rüya deyip geçmeli..

Hem sonra; kırık bir tarağın, düşen bir yaprağın peşine düşüp onları zerrelerinde hissetmek de neyin nesi?

Belki de kendime isim bulmaya çalışıyorumdur..

Belki de yaklaşıyordur yaklaşmakta olan.. kim bilir..

Ama ben saklıyorum o tarağı, yapıştırmadan, yaralarına dokunmadan..

Çünkü birinin yarasına saygı duymak gerekir. O tarağı yapıştırmak benim harcım değil. 

Ustası değilim ve sırf yarası iyileşsin diye yapıştırıcı sürdüğümde kalacak olan o kırık izi kapatamam, yoksayamam..

Ben yaraya saygı duyarım. 

Neyse ya çok kızdım şu an durup dururken..

En iyisi biraz da kitap okuyup kaybolmak.

Belki ben de yazarım içinde kaybolunacak bir kitap..

14 Ocak 2021 Perşembe

Doğu Şiiri

İnsan birine hitap etmek istiyorsa; ama mesela Özdemir Asaf gibi adını söylemek niyetinde yoksa, illa buluyor bir şeyler..

Ama insan birine seslenmek istemiyorsa? Nasıl bulmalı bu sessizliği? 

Ya da nerede? 

Sevgiyi kalpte bulabiliyorken, kırgınlığı kalbe sürmemek için verilen çaba da cihat hükmüne dahil olur mu? Olsun mu?

Çok uzun zaman evvel bir hadis okumuştum, motomot sözlerini yazamayabilirim belki ama içeriği şuydu; 'birini sevip, ona sadık olan kişi bu halde ölürse; şehit olarak ya da şehit sevabı ile ölmüş olur.' 

Birinden kasıt illa karşı cins mi ya da sevginin mahiyeti ne?

Bilmiyorum..

Ama geçtiğimiz günlerde bir kitapta şehadet makamının, aşıkların hallerinden bir hal olduğunu okuyunca bu hadis geldi aklıma..

Ve gecenin bu saatinde beni yazmaya teşvik eden ise ne Aşk, ne hasret, ne iç çekişler, ne konuşma arzusu..

Sadece işte o hitap kelimesi..

Ve bir de içimde küçük bir çocuğun küskünlüğü var. 

Aşamıyorum..

Bu küskünlüğü aşamıyorum..

Hem de küçük bir çocuk değilim. 

Çocuklar ağlayınca iyileşir, uyuyup uyanınca barışırlar değil mi?

O halde içimdeki çocuk değil mi?

Büyüdüm mü?

Hangi ara büyüdüm bilmiyorum. Allah'ım büyümek biraz da olsa bilmek değil mi? Ben bunca bilmediğimle nasıl büyüdüm?

Yüzde kaç büyüdüm acaba..

Her neyse.

Bir veda kaç hoşça kal eder? Ayrılık bu lisanda kaç hece? 

Kalbi firak ateşiyle yanan insanlar gece olunca ne yapıyor? 

İnsan kalbini kıran kişiyi neden hep çok sevmiş oluyor?

Ben ne zaman Neyzen olacağım?

Ve yarın uyandığımda bir mucize olacak mı? 

Bu geceye bir parçamı bırakacağım ama.. bu bu gece adına açık bıraktığım tek kapım..

Ve toplayıp bütün yorgunluğmu, kırgınlığımı, nazımı, sitemimi, hazzımı, neşemi, sevinç ve sevgimi yarına göç edeceğim biraz sonra..

Her şey bir göz kapayıp açma meselesine dönecek.

Yarın bu geceden iz taşımayacağım..

Ama bu geceye bir parça, bir açık kapı bırakacağım..

Günler ilerledikçe uzaklaşacağım..

Ama kim bilir aklı başına gelir belki Doğu Şiiri'nin..

O halde hoşça kal Gece'm..

3 Ocak 2021 Pazar

Orfeus'a

Sevgili Orfeus, 

Ne var ki nicedir duymuyorum o gönlüme dokunan sesini.

Ve belliki nicedir okumuyorsun sana söylediklerimi..

Ve ben senin okumadığın, görmediğin, duymadığın tüm azalarımın arasında kayboluyorum..

Depremler oluyor sürekli, yer çekiliyor ayağımın altından..

Uyurken dahi Orfeus, uyurken dahi sarsılıyorum.

Hani ey göz yaşın akmayacaktın?

Seninle konuşmak istemiyorum Orfeus ama seni anlıyorum.

Hem de her gün biraz daha ama gece iki kere fazla anlıyorum..

Ne mutlu bana, artık geceleri uyku girmez oldu gözüme.. 

Ve tüm ışıkları, hatta sokak lambalarını dahi sen sanıyorum.

Ama sen görünmezsin ki, sen duyulursun..

Hem de nasıl duyulursun biliyor musun? 

Kah bir ağacın gölgesinde kah bir serçenin kanat çırpışında..

Ah Orfeus, sen ne güzeldin. Ve ne güzelsin..

O halde ne işin var gözlerimin önünde?

Neden bir gece ve bir gündüzle çalıyorsun benden tüm zamanlarımı?

Hiç çocuk olmamışım gibi hissettiren o sesin nerede Orfeus? 

Bu gece hangi besteyi yapıyor kirpiklerin..

Ne çok hazırdım sevmeye seni, içine tüm zamanları sığdıracak kadar..

Ama şimdi boğazım düğümlendi ve gözlerim nemli..

Seni anlıyorum, seni anlıyorum ve seni anlıyorum..

Ben seni susarken de anlıyorum Orfeus..

Şimdi İbrahim Sadri çıktı, sevdanın sokağı'nı okuyor. Ama sen okusaydın sevdanın sokağı şiir olmazdı Orfeus..

Eğer sen okusaydın, bütün dünya sevdayı söylerdi ve bütün dünya kulak olup dinlerdi..

Oysa şimdi, sessizliğin deliyor..

Bunu yapma diye yalvarsam, kaç kez düşerim gözünden?

Ama Orfeus inan bana, hayaline sarılmadan uyuyamıyorum.

Eğer geceye sinmese hayalinin kokusu odama, huzur bulmuyorum..

Ah Orfeus, gecenin nasıl bir karabasan olduğunu ben, en iyi ben bilirim sen yokken..

Kızma bana..

Seni anlıyorum, seni anlıyorum, seni anlıyorum..