İzleyiciler

16 Mayıs 2022 Pazartesi

Gidenlerin Ardından- Ropörtaj (Arşivden)

 



(Baş Not: Yazı arşivdendir, 17 Şubat 2020 yılında saat: 18.20 de yayınlanmıştır. Muhtemelen o gün yazılmıştır. Ne Kalan’dan ne Muhabir ’den haberimiz vardır. Yayınlandığı fotoğraf değiştirilmiştir. Onun dışında noktalama işaretleri dahi yayınlandığındaki gibidir. Kısmi melankoli içerir..)

 

Muhabir: öncelikle bize biraz kendinizden ve gidenlerden bahseder misiniz?

Kalan: elbette, ben öyle böyle bir şekilde kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan bir insanım. Bir insandım. Sonra bir kere kaldım. O günden sonra hep gidenleri izledim. Gidenlerden bahsedebilmek için onları daha yakından tanımak gerekiyor belki, yani bir cümlelik bir cevabı yok bu sorunun.


Muhabir: bir klişe, gitmek terk etmek midir?

Kalan: açıkçası gidişlerin sebepleri mühim. Ama her gidişin bir terk ediş olduğuna inanmıyorum.

 

Muhabir: kaç kere terk edildiniz?

Kalan: 1 den sonrasını saymadım. Çünkü hepsi aynı anlama geliyor benim için.. ama buraya şunu eklemek istiyorum: ne rengi, ne kokusu, ne kişisi değişmedi. Beni hep aynı kişi terk etti. Ama belki birinde 21 yaşındaydım belki biri yıllar sonra gerçekleşti.

 

Muhabir: nasıl karşıladınız gidişini?

Kalan: giden ve kalan kaderi çok değişmiyor. İçerik olarak ufak değişimler olsa da, genel hatlarıyla aynı acıyı yaşıyorsunuz. İlk defa kaldığımda, çok zor sancılı bir 10 gün geçirmiştim. Şoktan mı bilmiyorum, ama 10 günlük sürecin ardından hafıza kaybı yaşadım gibi bir şey oldu. Ne öncesini ne o 10 günü hatırlamıyordum. Sonra zamanla alıştım.. Zaten başka da çareniz olmuyor.

 

Muhabir: gitmek mi zor, kalmak mı?

Kalan: hiç gitmediğim için zor mu kolay mı bilmiyorum. Nasıl alınıyor gitme kararı bilmiyorum. Kalmak da zor diyemem, alışıyorsunuz bir yerden sonra. Zorluk biraz da gidiş ve kalışlara yüklediğiniz anlamlarla alakalı galiba.

 

Muhabir: nasıl başa çıktınız gidişlerle?

Kalan: başa çıkmadım, çıkamadım, alıştım. Dediğim gibi, başka çareniz olmuyor. Mecbursunuz, ne yapabilirsiniz ki başka? Giden gittiğini söyledikten sonra başka ne yapabilirsiniz. Gitmek isteyen kafaya koymuşsa, ağlasanız sızlasanız ne olacak? Geri mi gelecek, sanmıyorum. Gitmekle başa çıkılıyor da, özlemek sıkıntı..


Muhabir: gidişine inandınız mı? 

Kalan: nasıl inanmayım? O ana kadar her dediğine inandığım birinin, gidiyorum deyişine mi inanmayacaktım, inandım. Hem de ona inandığım gibi, tüm kalbimle..


Muhabir: geri dönmesini beklediniz mi?

Kalan: bir gün bile beklemedim. Bana yalan söylemezdi. Gittim dediyse gitmiştir.


Muhabir: gittiği için kızdınız mı? 

Kalan: hiç kızmadım, kızacağımı da zannetmiyorum. Gitmek bir tercihti ve tercihleri için insanlara kızmayı doğru bulmuyorum.

 

Muhabir: seven gider mi?

Kalan: bilmiyorum, neden gittiğini de bilmiyorum. Gitmeyle sevmek ne kadar ahbap onu da bilmiyorum. Dedim ya ben giden olmadım..

 

Muhabir: peki, gitmesine rağmen, bunca acıya rağmen, onu seviyor musunuz?

Kalan: benimle kalsın diye sevmedim ki, sevmek ayaklarla, başla yapılan bir şey değil. Birini seversiniz ve ne yaparsa yapsın bu değişmez. Ben Mevlana, Yunus, Hallac değilim. Sevgim ilahi bir kimliğe sahip olmayabilir. Bir beşerim. Ve kalbim de ben kadar. Ama gitti diye sevmekten vazgeçmek saçma geliyor bu tıpkı kalsaydı; kaldığı için sevmenin saçmalığı gibi olurdu.


Muhabir: onu tekrar görseniz, ne söylersiniz?

Kalan: nasıl olduğunu merak ediyorum, gerçekten nasıl olduğunu.. iyi mi, sağlığı nasıl? Mesela mutlu mu? Benimle alakalı olarak değil, hayatında her şey yolunda mı? Çünkü iyi olmasını çok istiyorum. Ona bir şey olmasın istiyorum. Zerre hüzün değmesin istiyorum. Ama görsem konuşamam biliyorum. Normalde de çok konuşkan değilim, ama onun yanında iki üç kere daha suskun oluyorum. Öyle oluyormuş, bilim adamları öyle açıklamış.

 

Muhabir: kalanlara ne tavsiye ediyorsunuz?

Kalan: acılarını büyütmesinler, dertli müzikler dinlemesinler, şiir okumasınlar, çok çalışsınlar, fotoğrafına bakmasınlar, kızmasınlar, ah etmesinler, çok çalışsınlar, anlamaya çalışsınlar, öfkelenmesinler, kırk bin tane sahte hesap açıp peşine düşmesinler, çok çalışsınlar.

 

Muhabir: az önceki soruda üç kere ‘çok çalışsınlar’ dediniz, özel bir sebebi var mı? Dalgınlık mı?

Kalan: zihin ne kadar meşgul olursa, düşünmeye o kadar az fırsat kalıyor. Alışmak için iyi bir ilaç çalışmak. Bana iyi geliyor en azından. Uyumaya dahi vakit bulamayacak kadar çok çalışıyorum. Sürekli iş çıkarıyorum kendime. İyi geliyor..

 

Muhabir: unutabilecek misiniz?

Kalan: bu kadar soru yetmez mi? Çalışmam, çok çalışmam gerekiyor. Teşekkür ederim..

 

 

4 yorum:

  1. Yazının tarihini belirtmeyip soracak olsaydınız yirmili yaşların başında yazılmış derdim doğrusu. Yaklaşık iki yıl önce yazılmış olması beni şaşırttı. Buradan şu sonuca varmak mümkün ki; her ne kadar tanıdık gelse de bu yara pek kabuk bağlamayan türden. Bu hissiyatla hayata devam etmek çok çok yorucu. Bir çok insan belki aynı yarayı alıyor ama bu kadar uzun süre üzerinde taşıyana denk gelmek pek sık rastlanan bir durum değil. Zihnin sürekli tek bir şeyle meşgul olması yorucu, hatta bazen korkutucu bile olabiliyor, biliyorum. Sürekli çalışma ve zihni meşgul etme yolu da geçici de olsa bir çözüm. Giden niye gitti bilinmez ama koca bir potansiyeli heba ettiği açık. Ne diyelim sizin kızıp gidene söz söylemediğiniz yerde bize söz söylemek düşmez :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazıyı ben o tarihte yazdım fakat yaşananlar sizin de dediğiniz gibi 'yirmili' yaşlara ait.
      Gitmek ve kalmakla ilgili yazmak çok kolay, herkes bir tarafından tutabilir çünkü.
      Yazdığım her şeyi yaşamıyorum ama içinde hiç okmadıpım bir meseleyi de yazmıyorum.
      Bşd şey öğretiyorsa eveeet diyorum hadi bakalım dolduralım mürekkebi. Ben bir kere gitmiştim, yarın Zeyneb'e soracağım; gittiğimde kalan oydu çünkü..

      Sil
  2. Zeyneb’in de sizden çektiği ve çekeceği şeyler var anlaşılan ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yani sanki biraz öyle galiba, ancak ona sorsanız bunun adına çekmek demez :) ama bana göre de çekiyor benden :)

      Sil