Bu yazıyı yazma fikri dahi
bana huzur verdi. Kardeşlerimi düşünürken yüzümde tebessümler açıyor. Biz
farklı anne ve babalardan doğan öz kardeşleriz. Sanki Allah bizim için bir ruh
yaratmış ve hepimiz arasında o ruhu pay etmiş gibi J
Dostluk yeterli gelmiyor
kardeşlerimi anlatmaya. Bu bir itiraf mı bilmiyorum. Ama bazen kendi kendime
konuşurken ansızın mesela aklıma Fatıma geliyor, onun naif sesi kulağıma
geliyor. Sonra başlıyorum onunla kendi kendime sohbet etmeye. Yahut Betül’ün
koluma girdiği an geliyor. Konuşmadan sadece o an birbirimizi ne kadar
sevdiğimizi, anlaşmak için sadece sözlerin kullanılmadığını hissedip mutlu
oluyorum.
Zeyneb’in gülüşü, Merve’nin
bir anda çok doğal olan tatlı halleri, Boncuk Zeyneb’in nasıl tepki göstereceğinin
kestirilememesi yahut Nergis’in adımı söylerken anlatmak istediği her şeyi tek
çırpıda gönlüme koyması.
Ne ilginç, kardeşlerimin
sadece ismimi söylerken ne düşündükleri içime siniveriyor. Diyorum evet şuan
Nergis kesin bunu düşünüyor.
Bir tık onlardan bahsetmek
istiyorum aslında. Çok değil minnacık sadece J
Fatıma’dan başlayalım, ömrümde
tanıdığım en kibar ve naif ruhlu insanlardan biri. Duygusal kendi içinde, çok
ketum. Hatta o kadar ketum ki, bazen kendiyle dahi konuşmadığını düşünüyorum.
Gözyaşları sır gibi. Kimse gördü mü bilmiyorum, buna şahit olmak bir mucizeyi
izlemek gibi olsa gerek. Gönlü geniş. Merhametli. Ondan bahsederken kulağımda
hep şu sesi çınlıyor “canımsın” J
Zeyneb’le devam edelim.
Akıllı, ne istediğini bilen, kimseye hiçbir şartta içini dökmeyen. Çoğu zaman
yastığına sığınıp uyumayı, konuşmaya tercih eden, ketum ama samimi, ama sıcacık
bakan ama insanın içini kilometrelerce öteden dahi ısıtan badem gözlü kardeşim.
Zeyneb öyle içli ki, onun acı çektiğini düşünmek dahi insanın içini
sızlatabiliyor. Bazen içimde onun kalbinin attığını hissediyorum. J
Betül… Dışarıdan bakıldığında
belki en çok mantığıyla hareket ediyor gibi görünen kardeşim. Ama Betül’ü
hissedebilmek başka bir haz. Başka bir tat. Çünkü onun o boncuk gözlerine bakınca
bende sadece onu izleme hissi doğuyor. Keşke hep Betül konuşsa ben dinlesem.
Bazen çok uzun bakıp kıza rahatsızlık vereceğim diye korkuyorum mesela. J İnsanın içi daralır
bir anda ne yapacağını bilemez, yalnız kalmak ister, yahut kendiyle yüzleşmek ister.
Bir kıyıya çekilip denizi izlemek. İşte Betül böyle. Kıyısında dinlenilmek
istenilen o engin deniz. Duru ve yalın. Yormadan…
Merve J Adı dahi dişlerimin hepsini
ortaya çıkarıyor. Küçük kardeşim, afacan biraz, biraz da heyecanlı. Merve’yi
anlatacak doğru kelimeyi bulmak zor, biraz çatlak, biraz sıyırık, ama çok
tatlı, çok samimi. Herhangi birinde yaptığı takdirde insana acayip gelen ya da
normal gelen bir şeyi nasıl oluyor da Merve öyle tatlı bir hale getiriyor
bilmiyorum. Ona takılmak, onunla uğraşmak gerçekten çok heyecanlı ve gerçekten
Merve’nin varlığı bu dünyadaki kötülükler içerisinde temiz kalmış bir yerin
varlığı gibi.
Boncuk Zeyneb J Şimdi iki kardeşim var
ikisi de Zeyneb olunca birine bir şeyler eklemek gerekiyor. Zeyneb’e yıllardır
boncuğum dediğim için kızın adı Boncuk olarak kaldı. Yiğenlerim dahi ona Boncuk
teyze diyorlar. Yani Boncuk ismini yapıştırdık kıza. O daha çok kendi içinde
yaşayan, dış dünyaya daha kapalı ama içinde inanılmaz eğlenceli olan garip
biri. Yıllardır birlikteyiz, neredeyse birlikte büyüdük ama bazı noktaları hala
kör. Gerçi herkes için bu böyle, herkesin bir kör noktası var. Boncuktaki de
böyle işte. Keskin çizgileri olan, ketum, merhametli, vefalı…
Ve Nergis J Bu isim ondan
başkasında bu kadar tecelli edemez biliyorum. Nergis her şeyiyle narin bir
çiçek. İsmi o kadar sirayet etmiş ki ona, bazen Nergis’i sulayasım geliyor. O
kadar içli ki ve o kadar güçlü ki, bütün çiçeklerden birer nebze onda görmek
mümkün gibi. Ama güldeki dikeni görmedim Nergis’te, varsa da kendine batıyordur
o diken. Başkasına zarar verebilecek hiçbir şey yok o kızda. İçli, zeki
dupduru, apaydınlık, huzur gibi bir şey Nergis.
Aslında hepsi kendine has bir
yere sahipler. Gerçekten buradaki birkaç satır onları anlatmaya yetebilecek
kadar güçlü değiller. Onları seviyorum demek te yetmiyor içimde. Sanki içimi
açsam yine yerlerini göstermeye yetmeyecek gibi geliyor işte. Kardeşlerime aşık
mıyım bilmiyorum, ama Aşk gibi güçlü, Aşk gibi tıpkı. İyi ki varlarım, iyi ki
lerimin hepsi.
Kötülüklerin, zulümlerin,
ayrılıkların, acı ve ıstırabın bir de yetmiyormuş gibi dünyanın bütün yükünün
arasında, onların varlığı cennetin bir
kapısının yüzüme açılması gibi. Yükümü hafifleten, ağrılarımı dindiren
yanlarım. Allah’ı zikreden yanlarım, kaybolduğumda bulunmuşluklarım, düştüğümde
kalkmışlarım, yaralarımla merhemlerim. Ve daha bir sürü şey….