Bir pay ayırmak lazım her insana,
tutup geçmişi paldır küldür koymamak lazım kimsenin önüne. Çünkü kimse bir
başkasının geçmişinden sorumlu değil. Çok sorumluluk yüklemek istersek birine,
evvela bir ayna almalı, kendimize bakmalıyız her şeyden önce.
Eleştirmek bir sanattır, ama
yargılamak, ama kınamak insan olduğunu unutmaktır. Kendini görmeyen başkasını nasıl görebilir? Kendini
bilmeyen başkasında ne görebilir?
Acımasızız…
Evet, kabul etmeliyiz, etmeliyim.
Hiç ölmeyecek gibi yaşadığımızı,
kızdığımız bir şeyi yarın yapma ihtimalimizi göz önüne koyup, kınadığımız şeyin
aslında geleceğimizi yazan kalemin mürekkebi olduğunu kabul etmemiz lazım,
etmem lazım…
İnsan…
İki hakikatin mazharı: ünsiyet ve
beşeriyet.
Bütün ilahi lütufları
kucaklamasıyla ünsiyet libasını giyinen insan, diğer yandan bütün hayvani
dürtülere de sahip bir beşer. Bu yüzdendir her şeyi birbirine karıştırmamız, bu
yüzdendir her şeyi en uçlarda yaşamamız. Bu yüzdendir hatalarımız,
günahlarımız, ibadet ve sevaplarımız.
Çok şey beklememek lazım aslında
kimseden, bir miktar kendimizden vermekten de kaçınmamak gerek tabi. Burası bir
Pazar Meydanı değil, aldığının ücretini ödemiyorsun, burası geçiş yurdu. Kaldığın
kadar, yandığın kadar bazen sandığın kadar nefes aldığın gurbet diyarı.
Buranın azığı benzemiyor hiçbir yerdekine,
mesela; gönül vermen gerek, gönül almak için. Değerli şeyler değerliler
içindir çünkü. Kimse bataklıktan gül toplamaz örneğin…
Bu yüzden çok yüklenmemeli
kimseye. Nedir bu güvensizlik? Nedir bu yalanlar, neden bu gereksiz
samimiyetsiz muhabbetler. Gerek var mı sahiden? Kimi kandırıyoruz mesela? Ölüm var
diyorum kendime, ölümün olduğu bir toprakta neden baki hesaplar peşindesin
diyorum sonra? Niye kırgınlık olsun ki mesela? Affetmek zor mu? Yahut birine
inanmak?
Başlangıcı ‘ben’im biliyorum, hani
şu acaba ile başlayan cümleler var ya şüphe içerenler. İlk onarla başladı bu
güvensizlikler. Sonra sadakatsizlikler peşinden geldi. Sonra bir çorap söküğü
gibi her biri pey der pey birbiri ardına geldi.
Ama hayır, belki tek başına bir başkaldırış
bu, isteyen istediğini düşünebilir hakkımda, ben yine de güveneceğim insana.
Her şey insan için demişti biri, iyiye ve kötüye dair ne varsa hepsi insan için.
YanıtlaSilSonra bir başkası; insan sınanmadığı günahın masumu değildir demişti.
Bir diğeri de; evinin duvarları camdan ise bir başkasının penceresine taş atma demişti.
herkes bu kadar şikayetçiyse, şikayet edilenler kim?
Herkes bu kadar şikayetçi mi? Bu gerçekten bir şikayet mi? Bilmem.. Ne kadarsa payımıza düşen, o kadarını alıp gidelim..
Sil