Merak ederdim küçükken, sahiden bu kitaplardaki gibi
ya da filmlerdeki gibi günlük tutan biri var mıdır? Diye. Sonra özenirdim o
istikrara. Kendim de defalarca tutmaya yeltenmişimdir. Baya kararlılıkla da
devam ettirdiklerim olmuştur. Ettirdiklerim diyorum çünkü günlüklerimi genelde
anlatma ihtiyacım olduğunda kullanmış, acılarımdan kaçmak istediğimde ya da
başka bir sebepten dolayı imha etmişimdir.
Bir süre
sonra, yaşanılanları okumanın bana bir faydası olmayacağını ve genelde hep
hayatıma dair kocaman kocaman kararlar aldığımda yeni başlangıçlarda geçmişin
izini taşımamak hasebiyle yok ettiğim günlüklerim…
Kitap
okumayı severim ve sonrasında hayal kurmayı. Yine okurken zayıflayan hafızamı
keşfettim. Not almaktan da ayrı bir haz almışımdır. Saatlerce bıkmadan yazmak
bana terapi gibi gelmiştir.
Yazmak
dediysem, öyle her yazmayı kabul etmez gönlüm. Mesela her kaleme değmez elim,
hissettirmesi lazım kendisini. Her şeyi aynı kalemle yazmam örneğin. Belki bu
yüzden imrenmişimdir günlüklere. Bakış açım değişti gerçi. Geçmişini, bugününü
ve geleceğini okumalı insan. Aslında düzen belli, ne yaptıysak ne söylediysek
onu yaşıyoruz. Bugünümüz geleceğimizin ablası ya da abisi. Dünümüz bilge
dostumuz, geleceğimiz ise toyluğumuz.
Kılıçtan
keskindir derler kalem için. Buna şahit oldum. Evet, bu kadarına yetti ömrüm. Unutmadan
yazmalıyım içimdekileri, zayıflayınca hafızam ve unutunca bu dediklerimi yahut
gelecekteki toyluğuma bugünümden bir eser bırakmalıyım. Beni güldürebilir bile
bu. Ama olsun. Buna ihtiyacım var biliyorum.
Dönüp
dolaşıyor zihnimdeki şu hadise:
“Birkaç
gün önce gece otururken, notlarımı geçiriyordum defterime. (defterlerimden
bilahare sonra söz ederim belki) Birden kalemimin mürekkebi bitti. Zahmet çekmeyerek
yaptığım işler kolaya kaçmak gibi geldiğinden kendimi bir türlü sıkıntıların
içerisinde bulduğum doğrudur. Yazarken de yazıyı, yazmayı, kalemi, kâğıdı
onları incitmeden şanlarına uygun bir şekilde bu zahmetlerin kurallarını yerine
getirmeye dikkat etmeye çalışırım. Bilahare mevzu şu: ben dolma kalemle yazı
yazmayı seviyorum.
Ama mürekkebim
bitti…
Artık
eskisi gibi mürekkebi içine çektiğimiz kalemler bulunmuyor. Tüplü oldu dolma
kalemler. Buna rağmen maalesef istediğimiz her yerde bulamıyoruz. Benim de
mürekkebim bitti. Tüpler yani. Almak için çıktığımda birkaç yer dolaştıktan
sonra, bilahare son derece şık bir dükkâna girdim. Modern dünyanın malzemeleri
rafları süslüyordu. Marka boyalar, çocukların ilgisini çekebilecek rengârenk oyuncaklı
kalemler kâğıtlar ya da bilmiyorum belki gerçekten oyuncaklar vardı. Neyden bahsettiğimi
anlamayacağını düşünerek kalemimin tüplerini yanıma almıştım.
-
Dolma kalem tüpü var mı? Diye
sordum
Durdu ve yüzüme baktı, sanki
çok ilginç bir şey sormuşum gibi. Ama anlamadığını anlayarak cebimden tüpleri
çıkardım. Yüzüne anladığına dair ifade gelince sorumu yineledim.
-
Bunlardan bahsediyorum. Acaba
sizde bulunuyor mu?
-
Hayır, maalesef bizde yok. Dedi
-
Peki, nerede bulabilirim. Birkaç
yere sordum ancak onlar da ellerinde olmadığını söylediler.
-
Gerçekten bilmiyorum, zaten
artık kimse dolma kalem kullanmıyor, bir siz kaldınız sanırım. Dedi.
O böyle deyince bir an
durdum. Teşekkür ettim ve mağazadan dışarı çıktım. Önce tebessüm ettim. Sonra bir
an koskoca dünya küçüldü ben kocaman kaldım. Sanki yalnızlaştım. Sahiden kimse
artık mektup yazmıyordu. Kimse mürekkepli kalemleri doldurmuyordu. Teknoloji ilerlemişti. Kimse yastığının
altında günlük saklamıyordu. İmreneceğim kimse kalmamış gibi hissettim. İstikrarlı,
kararlı, sabırlı o örnek insanlara ne olmuştu?
Buradan o insanlara
sesleniyorum. Çok yalnızız. Artık kitaplar fotoğrafları sosyal medya raflarını
süslenmek için okunuyor. Sevgiler sevgililer çoğaldı, ama kimse sevdiğini
söylerken titremiyor. Kara sevda dedikleri türküleri herkes dinliyor, ama
modern dünya batağında boğulmak adına her şey insan denen makinaya kurban
gidiliyor. Biliyor musunuz? Artık kimse dilencilere inanmıyor, dilencilerin
gizli hazineleri, torunlarına bırakacak mirasları var. Daha ilginci insanlar
artık ihtiyaçlarını dillendiriyor. Yenilen içilen edilen sohbetin mahremi kalmadı.
Birini tanımak aslında hiç güç değil. “nasılsa herkes birbirinin benzeri” kalıpları döküldü mesela, her pazarda çarşıda
bulunuyor. Modern sermayenin ürünleri. Denize bakmak, hayal kurmak, kâğıtları
koklamak, şiir yazmak, gözyaşı dökmek kıymetsiz leşti. Bunun yerine afili
sözler yazıp boy boy fotoğraf çektirerek güçlü insan portreleri yerini aldı.
Söyleyecek çok sözüm var
size, ama sormak istediğim tek soru var:
Neredesiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder