İzleyiciler
15 Temmuz 2025 Salı
Bağzı Bilinmesi Gerekenler..
21 Haziran 2025 Cumartesi
Neredeeen Nereye? Vay be..
Bir yerde okumuştum ‘ilk ders kırmamak, son ders kırılmamak’
diyordu. Okumadan önce kendime şiar edindiğim bir ilkeydi ‘kırılmamak’. Fakat çok
acemiydim ve hem çok sevip hem de o sevdiklerime karşı kalbimi nasıl
koruyacağımı bilmiyordum.
Hep daha fazla sevmeyi seçtim. Ben daha çok sevmeyi
seçtikçe; kusurlar gözümde küçüldü, anlayışım çoğaldı, hoşgörüm arttı ve çok
sevdiklerim hep daha acımasız bir şekilde geldi.
Pes etmedim. Edeceğimi, uslanacağımı da zannetmiyorum. Fakat
kalbimi de bu süreçte koruyamadım. Melankoliyi, dramı sevmiyorum. Hem de hiç. Bu
yüzden derin derin nefesler alıyorum sürekli. Çiçekleri suluyorum, kitap
okuyorum, yazı yazıyorum. Yani bir şeyler arıyorum. Bulanlar arayanlardır
biliyorum.
Ama bazen.. Mesela şimdi, bir anda nedense kalbim sızlamaya
başlıyor. Burnum sızlıyor sonra..
Bugünlerde her şeyi çifter çifter yaşıyor gibiyim. Yok olmak
istiyordum mesela, isteğim galiba dergah-ı İlahi’de kabul olmuş ki yok sayıldığım
oluyor. Olsun diyorum, sessiz sakin yürürüz biter günlerimiz.
Ben insanın gücüne çok inanırım. İkna edilmedim, inandım
buna. Yani bir insanın, ruhunun gücüne çok inanırım. Olmazları oldurabilecek
bir güce sahip olduğumuzu bilirim, inanırım, savunurum, anlatırım.
Öyledir çünkü. Detay vermeyeceğim, fakat olur da detayları
konuşmak isterseniz şimdilik adresim belli.
Bu arada, Medusa’yı ve kara kedileri de her zaman ve hep
savunacağım. Çünkü sırf birilerinin saçma inançları yüzünden birilerinin
lanetlenmesini, onların dışlanmasının ne demek olduğunu 25 yaşlarındayken çok
iyi öğrendim. Öğrendiğime pişman olduğum bilgiler arasındadır bu da.
Hayır, öğrendim ne oldu? Sırat köprüsünden geçerken bana
destek mi olacak? Hayır. Ee ne oldu da öğrendik, hiç. Yemin ederim o kadar boş
bir şey ki.
Çifter çifter dedim ya yaşıyor gibiyim diye. Geçenlerdeydi,
öyle bir geceydi ki bir anda 14 yıl öncesinde bir geceye döndüm. Her şey üstüme
devrildi. Tozun dumanın içinde kaldım. Nurgül’e ve ablama yazdım. O gecenin
benim için açılımı şuydu; bazı düşmanlar, kör makaslarla etimi kemiğimden
ayırıyorlardı.
Ben her şeyi unutsam da o acıyı unutamıyorum.
Her şeyi de unutmuyorum bu arada, ne yazık ki 1,5 yaşını dahi
hatırlayan bir hafızam var. Hiçbir şey öylesine, gelişi-güzel yaratılmamıştır
felsefesine tutunarak onu da kabul ediyor ve unutamadığımız her şeyi de
sevgiyle takas ederek yaşıyoruz.
Yemin ederim her şeyin üstesinden sadece bu şekilde
geliyorum. Yoruluyorsam da bundan, tükeniyorsam da bundan.
Bu yol bizi nereye götürecek yemin ederim bilmiyorum.
Ben bilinmezliği hiç sevmem bu arada, hatta biraz blogla
müsemma olsun şuraya çıtırdan bir itiraf bırakayım; geçenlerde bir defter
yazmaya başladım. Deftere bilemiyorum diye başladım. Bilinmezlikle alakalı 5
satırdan sonra bu bilinmezlikleri ne kadar sevmediğimi anlatan 2 sayfa yazdım.
Ama ne kadar seviyorsan o kadar imtihanın oluyor ya işte tam
tersi de öyle, ne kadar sevmiyorsan da o kadar sınanıyorsun onunla.
Neyi sevip neyi sevmediğine de dikkat etmeli insan.
Şu an nasılım? Bilmiyorum :)
Bu yılın en bilmeyen ödülünü bana versinler istiyorum. Bilmiyorum
çünkü. Öyle hiçbir şeyin ortasında, bir bilinmezlikte, 14 yıl önce düştüğüm o
çölde, yönsüz, yolsuz, pusulasız, ayakkabısız ve çaysız kalmış gibiyim.
Lan bari kalemlerimi verseydiler; çölü boyardık.
bay
16 Haziran 2025 Pazartesi
Yeni Yayın..
3 aydır kurumuş bir zeytin dalına su veriyordu. Ümit bu ya
ne dal kurudu ne yeşerdi. Hayat da biraz bağzen böyle işte..
Bir süredir çekildiğim kabuğumdan açtığım minik bir delikten
dışarıyı izliyordum. Sonra 'derdin ne kızım, ne diye zaten bozuk olan gözlerinle
minnacık yerlerden kocaman şeyleri görme arzusuna giriyorsun' dedim.
Mevsimidir, koklayın iğde çiçeklerini ve hanımelini. Ve o an
kapatıp gözlerinizi en sevdiğiniz an’a gidin.
Bu sefer biraz farklı olsun istiyorum bu yazı fakat ben ne
kadar farklıyım ki yazdığım ne kadar farklı olacak?
Ama istiyorum işte.
Çünkü bağzı şeyler var ya onları hiç anlatamıyorum mesela ve
her yazımda bir şekilde o anlatamadıklarımdan bahsediyorum, o anki ruh halime
bağlı olarak bir şeyler yazıyorum ve dönüp baktığımda 'bu ne içindi acaba' diye
düşünüyorum. Bağzen buluyor bağzen 'ben ne yazdım burada, bunu mu demek istediniz' diyen google gibi 34 saat
düşünüyorum.
O yüzden şimdi daldan budaktan, biraz ondan biraz bundan
biraz Sarı çizmeli Mehmed Ağa’dan değil de başka şeylerden konuşalım.
Dün bir şey anladım. Hatta bunu o an okuduğum kitaba da
yazdım. Evet, o an kitap okuyordum. Anlamama vesile olan şey de kitapta
okuduklarımdı. Okurken de düşünebiliyor, yürürken sakız çiğneyebiliyoruz
elhamdülillah.
Neyse işte dündü ve ben bir şey anladım.
İnsan birini
gerçekten sevdiğinde; onun tüm kusurlarına, kabalıklarına, hatta bağzen
hadsizliklerini anlayabilecek bir düşünce geliştirebiliyor kendine. İnsan sevmeyegörsün,
gerçekten normalde bir insanla ilişkisini kesmesine sebep olacak bir davranışı
dahi, sevdiği bir insan yapınca pek tabii doğal karşılayabiliyor. Kırgınlıklarını
içinde eritiyor ve hatta sevgisiyle doğru orantılı olarak hiç kızmayabiliyor
bile.
Çok ilgimi çekti bu anladığım şey ve üzerinde daha fazla
düşünmeye devam ettim. Ben düşündükçe zihnimdeki bağzı kapılar açıldı. Açıldıkça
da rahatladım, feraha erdim. 'Evet, mesele bu kadarmış aslında' diyebildim.
Gerçekten doğruymuş; insan sevdiği kadar affedebiliyormuş ve
sevdiği kadar anlayabiliyormuş. Şimdi buradan yola çıktım. Mesela 'insan sevmese
kırılmaz' gibi bir söz var ya, o kendi içimde çürüdü. İnsan gerçekten sevince
kırılmıyor. Kırgınlık çok ağır bir şey zaten sevgiyle aynı yerde olması pek
mümkün değil.
Sevgi kocaman bir şey bir de..
Hastalıkları iyileştiren, karanlığını aydınlatan, çiçeklere su verdiren, ağız şapırdatmasını dahi örten, düştüğünde güldüreni gülerken ağlatan, insanı halden hale sokan bir şey nasıl olur da insanı daraltan bir yapıyla aynı kaba
girer?
Kimse bu sözlerime katılmayabilir. Aslında bu meseleyi
yazmak yerine konuşarak daha da iyi anlatabilirim kim bilir, konuşmam lazım
birileriyle.
Kızlar gelseler ya da hepsine birden ben gidebilsem keşke..
Mesela Rıza geldi bugün, fakat konumuz asla bunlar değildi.
Rıza, ateş ustası. Çok müthiş bir şey, ateşe yön verebiliyor. Avatar gibi,
elementlere hükmediyor..
Ve bence sanırım günden güne benim fantastik filmlere olan
inancım biraz sağlamlaşıyor. Detaylar detaylar.
Ve zeytine dönelim.
Kurudu mu yapısı mı bu bilmiyoruz. Fakat 3 aydır suluyordu.
Ve ben sakinleştim. Sanki sözler çoğalmış ama söz kalıpları
da genişlemiş gibi taşası yok belli ki.
Sözlerime son veriyorum. Yine yazacağım biliyorum.
bay
3 Haziran 2025 Salı
Çabalı İyileşme Tamlaması..
31 Mayıs 2025 Cumartesi
Kördüğüm Masalı..(Benimle alakası yoktur, sizinle alakası vardır)
26 Nisan 2025 Cumartesi
Yazı mı Yazgı mı? Bence Karar..
Nasılsa orada diye umursamadığınız, ne yaparsam yapayım
anlar diye önemsemediğiniz ne varsa hepsinden af dileyeceksiniz.
Önünde diz çöküp yalvaracaksınız kaybedilen iyi niyetlerin.
Çünkü ellerinizle bozuk para gibi siz harcadınız. Harcarken de hiç korkmadınız.
Yalvaracaksınız; görmezden geldiğiniz her şeyden, çölde bir
damla suya muhtaç kalmak gibi yalvaracaksınız ‘bir yudum’ diye.
Fakat o gün orada ilk ben olmayacağım. Ve hatta en sonda ben
olmayacağım
İçimde darmadağın bir Sema taşıyorum.
Bana neden bunu yaptınız?
Bu sefer hiç örtmeyeceğim hiçbir şeyi, elime aldım taşları
atacağım herkesin camına sonra da oturup kaldırımda dışarı çıksınlar diye
bekleyeceğim..
Beni bu hale getiren herkes başarısını kutlasın. Artık ne
yaparsanız yapın yanınızda değilim. Tebrikler. Sizin beni koyduğunuz yerden
kendi rızamla gidiyorum.
Üzgün, kırgın değilim. Siz de çok dert etmezsiniz. Bugüne
kadar en çok hep kendini düşünmüş insanlar; kendilerinden daha çok düşünen
birini kaybettikten sonra eksilmezler. Şimdi bu cümleyi anlamadığınızı
varsayıyor ve size açıklıyorum, yani; bir insan sizi sizden hep daha fazla
düşünmüştür, kendi canının, kendi acısının, kendi yarasının, kendi başarısının
önüne koymuştur. Sizi avuçlarında, ellerinde, gözlerinde gönlünde hep kendinden
üste taşımıştır. Heh işte onu kaybetmek sizi eksiltmez (!)
Neden mi? Çünkü siz hep buna kendinizi layık görmüşsünüzdür.
Yaptığınız şımarıklıkları şimdi hangi kefeye koyarsanız koyun. Ben sizi
sevmekten vazgeçiyorum.
Hem de Sezen Aksu dinleyerek.
Hayatınıza kaldığınız yerden devam edin. Nasılsa başka
Sema'lar vardır dünya üzerinde. Ama ben artık sizler için yokum. Puff oldum.
Ben artık yoğum.
Neden diye sormak istiyorum aslında. Yaşamak zaten başlı
başına zorken, neden hayatı bize kolaylaştıran insanları ayaklarımız altında
eziyorsunuz?
Size diyorum size, sağa sola bakmayın. Sizsiniz muhatabım.
Ben sizin yüzünüzden en sevdiğimin huzurunda elimi yere vura
vura isyan ettim, nasıl bir dağ yıkıldı, nasıl bir volkan patladı biliyor
musunuz?
Beni bilen bilir, bilmeyenlere de söyleyeyim; bitiş noktam
var.
Bittiği yerden yeniden yeşerecek olanlar da var.
Bu yazıya çok sinirle başladım. Şu an sakinim fakat
affetmiyorum. Bağışlayarak uğurlamıyorum sizleri hayatımdan.
Yolunuz yoluma düşmesin bir daha. Çünkü ben sizin sadece
nasıl olduğumu bir kere dahi merak etmediğiniz gecelerde ayağımdaki dikenleri
ağlaya ağlaya temizliyordum.
Yalnızlık benim gömleğim ve artık hiçbirinizi istemiyorum.
Size olan varlığıma nasuh tövbesi ediyorum.
Hepinizi hak ettiğiniz gibi uğurluyorum.
He ben ne yaparım bu saatten sonra, bilmiyorum. İsyan eder
miyim? Ağlar mıyım? Bilmiyorum. Anka kuşu değilim küllerimden doğayım fakat
atlatırım. Neleri atlatmadım ki?
Sizin bilmediğiniz çok geceler geçirdim ben canım
burnumdaydı. O gecelerden daha zor değil sizin hayatımdaki varlığınıza veda
etmek. Hiçbir bugün dünden zor değil. İnsan doğası bu çünkü. Yarına da ümit
ederiz.
Yazı mı yazgı mı bilmiyordum. Kim ne anlamak isterse o
olsun. Ve eminim bu bloğun en keskin, en sert, en kalbimden uzak yazısı da bu
olacak.
Veda vakti geldi.
Ben gidiyorum. Gelmek için de değil üstelik. Siz de ne
yaparsanız yapın.
Bay.
3 Nisan 2025 Perşembe
Toplanın Deliriyoruz..
Hadi yazalım bakalım, çünkü bu yazıya bizden daha çok
ihtiyacı olanlar var biliyoruz. Biz kaç kişiyiz, elbet ona da geleceğiz fakat
önce içimizdeki söz hücumundan bir kurtulalım.
Bu yazıyı sevilmek için çaba gösterenlere, hiçbir kelime
açıklama yapılmadan terk edilenlere, geceleri uyumak için yalvaran fakat
kimsenin bilmediği yaraların sızısından uyuyamayanlara, hakkında dedikodu
yapılanlara (ki bu biraz şerefsizliktir), gelişlerin gidişlerden daha çok
açtığı yaralara, kaldırımın köşesinde dünyayı güzelleştireceğine inanarak açan
çiçeğe, Melike Şahin’in konserde Durma Yürüsene şarkısını söylediği an
boğazında oluşan düğümlerden titreyen sesine, ağlayamadığı için kahkaha
atanlara, derdini sudan başka anlatacak kimsesi olmayanlara ithaf ediyorum.
Hiçbir derdinize değmeyecek belki. Ama olsun, en azından
sizleri de gören birileri var buralarda.
Kim süpürüyor sokaktaki yaprakları? Ne alaka diyor beynim
içindeki ses, zaten Veronika Ölmek İstiyor, derken Paulo Coelho da aslında
yaşamanın ne kadar kıymetli olduğunu anlatmak istiyormuş..
Peki sormak istiyorum, mesela bu duygu nasıl merak ediyorum;
bağzıları var tercih edilenler ve bağzıları ise hep daha çok sevip, hep daha
çok fedakarlık yapan ve tıpkı yapraklar gibi süpürülen fakat konumuz şu
tercihler, neye göre belirleniyor bu? Yani tam olarak ne olması gerekiyor, bir
tarifi bir tabiri ne bileyim bir reçetesi var mı bunların?
Ben büyümemeliydim. Gerçekten beni büyümeyeceğim diye
ağlayarak kendimi kilitlediğim banyoda bıraksaydınız ne kaybederdiniz? Biliyordum
işte bir gün bütün bunları yaşayacağımı.
Çünkü sizin bilmediğiniz bir sürü şey oluyor. Ve ben kimsenin
bilmediği yerlerde yere düşen yaprağın sızısına kadar yüreğimde taşıyorum.
Vallahi söz de kendinden düşüyor, yazı da kendi kendini
yazıyor gibi. Beynimin içindeki ses zira sen bunları mı diyecektin Sema diyor? Hele
bakalım belki birkaç yerde demek istediklerime de sıra gelir.
Bu arada ben Sema. Ve dün 2300 kişiyi hesabımdan sildim. Omuzlarımdaki
çanta da dahil olmak üzere her şeyi çıkardım attım. 2 tane ayrı bardakta aynı
çayı içtim. Kaç tane fotoğrafımı arşivledim ki her birinin anısı vardı.
Kafamda bir dünya kurdum, içinde bulunduğum dünyadan bugün
defoldum. Müzik dinlemeye bayılırım ve delirmeme son 3 kaldı diyebilirim.
Bana ne mi oldu? O ithaf ettiklerimin hepsinin sesini
duyuyorum. Siz hiç gerçekten hiç mi duymadınız? Acı çeken bir insanın etrafa
acıyla bakışına hiç mi şahit olmadınız?
Az önce Hüsna bir mesaj attı delirmemiz gerekiyormuş. Ben duydum
ve itaat ettim, siz de şahit olun. Haydi deliriyoruz.
Şimdi ne diyeceğimi de şaşırdım.
Bağzı insanlar var, ne yaparlarsa yapsınlar kimse tarafından
görülmüyorlar. Arkadaşlar, seviyorsanız adam gibi sevin lan. Kimse sizin
keyfinizi bekleyecek değil. Çabasız da sevilebilir insan. Ve sırf sevme şeklini
seviyorsunuz diye bir insanı niye kendi ayaklarınızın altına alıyorsunuz. Şimdi
yaktım çıranızı; bu kalbin bir makamı vardır, bilmiyorsanız söyleyeyim. Kalp Allah’ın
haremidir, kalp Kâbe’dir; onu yıkmak, kırmak Allah’a savaş açmaktır. Şimdi sizi
o kalple seven, Allah’ın evinde ağırlayan bir insanın kalbini tam olarak neye
güvenerek ayağınızın altına alıyorsunuz? Size kalp kâfiri desek kim bizi
suçlayabilir?
Bizin kim olduğunu söylerim belki kime ne?
Neyse yine içimdekilerle dışımdakilerde bir senkron sorunu
oldu. Allah bizden razı olsun. Bay
19 Mart 2025 Çarşamba
Güncel 'Yazıklar Olsun' Listesi
28 Şubat 2025 Cuma
Kalan Sağlar..
Siz hiç, hiçbir şeye hakkınız yok gibi hissettiniz mi?
Geceden düştünüz mü?
Gökyüzünüz kırıldı mı hiç?
Sizin hiç kalbinizi sıktılar mı? Muhakkak düğümlenmiştir harfler
boğazınızda. Şimdi değilse bile bir gün mutlaka..
Peki, hiç o harfler dağ olup yıkıldılar mı üstünüze?
Tufan olup yok ettiler mi içinizi?
Hiç küf kokusu sızlattı mı yüreğinizi?
Hiç ıhlamura yemin ettiniz mi? Bütün uçurumlarınız hep aynı yola
çıktı mı?
Ya hu siz hiç göz kapaklarınızın arasında sıkışanların
uykusuzluğunu çektiniz mi?
Olmuş olsun.. Lütfen yeryüzünde bütün bunları tek başına yaşamasın
kimse. Empatiden bahsetmiyorum. Bildiğin düpedüz bir kişi düşmemiş olsun
damdan.
Bağzı imtihanlar bireysel olmasın. En az 2 kişi aynı imtihandan
sınanmış olsun.
Bu gece ne olur güneş aniden doğsun. Ve uykularımızı çalanlar ne
olur geri versin.
Ne olur ya bu gece kimse kâbus görmesin. Sıçrayarak uyanmasın.
Kalbi vücuduna ağır gelmesin kimsenin ya da ruhu bedenine fazla gelmesin..
Melankoliyi sevmeyenlere selam olsun. Savunacağım. Kimsesiz kalmış
yetim cümleleri savunacağım. Hem de sıfır hukuk bilgimle. Ve yargılandığında o
cümleleri yetim bırakanlar, önce oturup ağlayacak sonra lokma dağıtacağım..
Sevgili Gece Güneşim, benim sevgili Leyl-i Yar'im..
Altından nice sular akıttığımız köprüden çiçekler dökelim suya.
Belli mi olur, bir çiçek belki tutunur hayata..
Saat 03.52 ve ben yine kafamı taşıyamıyorum.
İki gün önce başladım bu yazıya, başladı da bitemedi. Bağzı şeyler
biraz böyle oluyor işte hayatta. Mesela 28 Şubat’tayız.
Güneş doğsun diye yalvardığım o geceye güneş doğdu ve ben de
gördüm o güneşi. Üstünden 2 gün de geçti. Fenerbahçe bir maç daha yaptı. Sonra ben
yeni 2 kitaba daha başladım. Yeni bir müzik keşfettim. Ve kimsenin
dolduramayacağı boşluklarım var artık.
Bu durumdan kurtulmam gerek. Seri ve acilen hem de.
Nasılını bilmiyorum ama şu an olsa aşırı iyi olur onu biliyorum.
Çay içelim çay.
Hayırlı cumalar
25 Şubat 2025 Salı
Cevapsız Sorular..
Selamun aleyküm
Nasıl oluyor, bir gün insan bir anda günlerce yaşadığı
duygudan çıkmış olarak uyanıyor? Yani benim bildiğim güncel bir hokus-pokus
olayı yok. Sihirli değnekler de yeterince aktif değil.
O zaman nasıl oluyor arkadaş birileri bana anlatsın, nasıl
bir anda bütün dünyayı dize getirebilecek bir duygu, bütün dünyayla beraber
insanı terk edip gidebiliyor? Pat diye mi gece zifiri karanlığa gömülüyor? Yoo,
e olay ne o halde? Bilenler varsa anlatsınlar, Allah rızası için.
Bu sorular bununla sınırlı kalmayacak bu arada.
Mesela nasıl oluyor da insan gerçekten bir şeyleri kendinden
daha önde tutabiliyor? Mutsuz insan, kimi mutlu edebilir? Benim bildiğim çünkü
mutluluk ve mutsuzluk böyle etrafındakilere yayılır. Her şeye sirayet eder.
Mutlu insanın yetiştirdiği çiçek, yaptığı yemek, içtiği su dahi fark eder
mutsuz insandan. Hem etrafına hem kendine karşı ilk sorumluluğu insanın mutlu
olmaktır. Eee bunun olayı ne?
Kendini fedakar zanneden insanlar, mutluluklarınızı feda
ettiğinizi düşünürken hangi korkunun altına sığınıyorsunuz? Beni yine öğlen
öğlen sinirlendirdiniz he..
Devam edelim. Hadi bakalım buna nasıl cevap vereceksiniz;
neden sizi en çok önemseyenleri, en güzel açan çiçekleri, en güzel parlayan
rengi, en ince düşüneni, en güçlü görüneni, en incitmeyeni ve mütemadiyen en
çok seveni hep seveni bu kadar kolay harcıyorsunuz? Size diyorum ve ben bütün bunlardan
evet alnımın akıyla muafım. Yere düşen yaprağa dahi hürmet ederim. Beni bir
seveni ben 10 severim. O yüzden sorunun muhataplarına sormak istiyorum; neden
lan neden? Niye insanlara kalpleri yok gibi davranıyorsunuz? Neden çiçekleri
güzel açıyorlar diye koparıyorsunuz? Niye renkleri solduruyorsunuz?
Kötü müsünüz, bu kadar çok mu kötüsünüz? Evet. Öylesiniz.
Hadi bize yaptınız, anlarım. Ulan kendinize nasıl
yapıyorsunuz bunu? Sizi bir daha kimse bu kadar sevmeyecek mesela nasıl
kendinize bunu yapıyorsunuz?
Buna da cevap verirseniz yeni sorular soracağım.
İlk defa bir yazım neticeye ulaşsın istiyorum. İlk defa
bağzı soruların cevapları olsun diye neredeyse sorulara yalvarıyorum. Allah’ım
ne olur bu soruların cevaplarını bize ulaştır. Çünkü biz biraz yorulduk. Biz biraz
kırıldık Allah’ım.
Çünkü çiçekler solunca, renkler kuruyunca, gözden keder yaşı
akınca, kalp kırılınca kayboluyoruz. Ve toparlanmak için tutunduğumuz dallara
ümit besliyoruz. Yörüngeden çıkınca hangi gezegenin uydusu olduğumuzu
şaşırıyoruz.
Bir de anlatamayıp, konuşamadığımızda, Allah’ım Sen’in ceza
vermenden korktuğumuz için biz bağzen kendimize çok ceza veriyoruz. Sanki biz
ceza verirsek Sen daha çok merhamet edermişsin, bizi affedermişsin gibi kendi
canımızı öyle bir acıtıyoruz ki eğer acının silahı olsa bizi öldürür.
Allah’ım. Seni çok seviyoruz. Ama üzgünüz biraz ya.
Nehlet şeytana.
19 Şubat 2025 Çarşamba
Ne Bulduysam Yazdım..
İnsan bağzı geceler bağzı kararlar alıyor. Öyle plansız,
kıldan ince kılıçtan keskin.. insanın bazen bir gecede eti kemiğinden
ayrılıyor.
Bu gece bir jilet sızısı var avuçlarımda. Oysa 1 haftadır
bambaşka şeyler yazmayı planlıyordum buraya. Diyecektim ki en çok
gizlediklerimi en çok göz önüne koyuyorum ki kimse onları irdelemesin.
Diyecektim ki avuçlarımda tuttum ben kendimle ilgili
sırları, sonra götürüp bir saksıya diktim. Toprak serptim, su döktüm, güneşin
önüne koydum.
Neler diyecektim daha neler hem de. Fakat şimdi kalbimdeki bu
ağırlık izin vermiyor işte.
Ama Allah'ım hiç yapamıyorum. Ben çok beceriksiz bir kulum.
İstikrar sağlayamıyorum bazen, bazen çok içime çekiliyor bazen de çok dışıma
dökülüyorum. Sonra da bazenler çoğalıyor bazen.
Hem kimsenin haberi de olmuyor içimdekilerden ve en çok göz
önünde kalan en çok gizlediklerimden.
Dışımdakiler zaten Allah'a emanet.
Allah'ım kul olma beceriksizliğimi affet. Ben bana verdiğin
akıl nimetinden işime geldiği kadarıyla istifade ediyorum bazen.
Ve yine bazenler çoğalıyor bazen.
Bu satırları bir gecede yazmaya başlamadım. Fakat ne önemi
var ki bütün bunların.
Sırların açığa çıktığı gecenin bir saatinde işte söylüyorum;
her şey akılla kıymetli bu dünyada. Bunu hakikaten tüm samimiyetimle
söylüyorum. Akılsız vicdan dahi ahmaklık sayılabilir.
Akıl sözlüğü yazılmalı acil.
Dilin kemiği yok ya, gönül dilinin de öyle. Daldan dala
yürüdüğüm bu gece de böyle oluversin aman. Amanlar da çoğalsın biraz ne olacak.
Hem kimseye bir şeyleri açıklama veya anlatma sözü vermedik
ki ne olacak yani içimizden geldiği gibi konuşuyorsak?
Gecelerle başladığım yazıyı bitirememiş ve bir gündüzün
ortasında devam ediyor bulunmaktayım. Fonda Homayoun Shajarian var ki onlar da
iyi ki var bu arada. Yoksa bağzen yine kendimi anlatmak için konuşmak zorunda
kalacaktım.
Başlarken sızı ile başlamıştım, şimdi geldiğim yerde kalp
ritmim bozuk ilerliyorum. Ve Allah şahidim olsun depresyonda değilim.
Ama daha fazla da iteklemeyeceğim, bu yazı biraz bitsin artık. Konuşmak istediğiniz varsa şimdi konuşun siz de. Ya da hep beraber suskunluğun kalesine sığınalım. Konuşanı tekmeleriz.
Bay
16 Ocak 2025 Perşembe
Sarı Çizmeli Mehmed Ağa.. (Mehmet Değil Mehmed)
İnsanın anlaşılmaması da bir çeşit yalnızlıkmış ve Allah’ım
anlaşılmak istemek de lütfen imtihanlar arasında yer alsın. Anlaşılma çabası
günah da döksün, hazır eli değmişken sevap da kazandırsın. Çünkü yemin ediyorum
o kadar zor ki, aklımı çıldıracağım.
Bu aralar gerginliğim uç noktalara değdi. Eskiden de çok
atarsız değildim fakat artık atarlarım da arttı.
Akıllı olmanın, geri zekâlı olmamak olduğunu anladığımda
18-19 yaşlarındaydım. Kim bu sürecinin bir yaş bağdaştırmasını yapar bilmiyorum.
Ama ben çok iyi hatırlıyorum. Bir gün bir kitapta kesişti yollarımız,
çarpıştık, harflerimiz düştü ve sonra içinde hiçbir siyasi mesaj gütmeyen ışık
tepemde yandı. O gün gerçekten ‘vaov akıllı olmanın karşılığı gerçekten geri
zekâlı olmamak değilmiş’ dedim.
Çok konuştum, umarım herkes anlamıştır akıllı olmanın geri
zekâlı olmamak olduğunu.
Neden yazdım acaba üstteki paragrafı. Bir paragrafı yazarken
bana neden yazdığımı unutturan B12 sana da yazıklar olsun.
Hayır hatırladığım çok matah şeyler var gibi, yazacaklarımı
bana neden unutturuyorsun? İlla bir şey unutturacaksan ne bileyim yaşadığımız
sıkıntılı, gam ve keder dolu şeyleri unuttursana. Derdin ne yazacaklarımla?
Gam keder demişken, ben 20 li yaşlarda çok severdim
kederlerimi ve gamımı. Bu melankolik bir durum değildi. Ben gençken daha
neşeliydim o bütün keder ve gamla. Gam azaldı, kederler azaldı, neşe azaldı. Elde
var hiç.
Biraz da bugünlerden bahsetmek istiyorum. Yine o kadar eminim
ki hiç kimse hiçbir şey anlamayacak. İlk değil, son da olmayacak. Bak yine
aklıma anlaşılmamış olmanın yalnızlığı geldi.
Ciddiyim, anlaşılmıyor olmanın verdiği yalnızlık duygusu çok
garip. Değişik garipliği değil bu; hani mesela bir yerde tanıdığı olmamanın
insana garibanlık vermesi var ya. Heh işte tam olarak öyle.
Bir de sözlerim bitmeden, bencil insanlardan bahsetmek
istiyorum. Fakat düşüncenin sonundan başlayayım. Yani şu an kendime şöyle bir
soru sordum; ‘Sema neden o insanlara bay bay demiyorsun?’ Sahi, neden
demiyorum? Bana gerginlikten başka hiçbir katmayan bu insanlara neden bay bay
demiyorum? Sevdiğim şeyler mi var? Belki de. Ya da adanmışlık mı? İnsanlığı ben
mi kurtaracağım?
Bir fotoğraf gördüm ve yine sinirlerim zıpladı. Arkadaşlar buradan
kendini dünyanın merkezinde gören, Kâbe’ye kafa tutan, ekvator çizgisiyle
kapışan tiplere seslenmek istiyorum; hem vallahi, hem billahi dünya sizin
çevrenizde dönmüyor. Herkes sizin kadar insan. Kendinizden başka kimse sizin
için yaratılmadı. Kendinizle meşgul olun. Bizim de dertlerimiz olabiliyor. Ve gerçekten
bazı insanların o kadar fazla derdi var ki, sizin dert dediğiniz şeyleri dizi
izlerken çerez niyetine yerler. Ve sizin o ahmak bencilliğiniz yüzünden bazen o
hakikatlere de enerjisi kalmıyor insanların. İnsanlar=mesela ben.
Aklım almıyor, nasıl oluyor da bir insan yeryüzünde sadece
kendisi var gibi yaşayabiliyor?
Nasıl oluyor da mesela biriyle menfaati bitene kadar dostluk
edip, ondan sonra onun ne acısı ne sevinci ile işi olmayabiliyor? Nasıl beceriyorlar
bu sahteliği?
Yazarken klavyeyi kıracağım diye korkuyorum, öyle bir sinir
var şu an.
Bu konuyu daha fazla açmayacağım, yoksa ağzımdan çıkanlara
sahip olmak istemeyeceğim. Sadece lütfen bağzıları defolup gidebilir mi?
Bay bay