İzleyiciler

26 Nisan 2025 Cumartesi

Yazı mı Yazgı mı? Bence Karar..

 


Nasılsa orada diye umursamadığınız, ne yaparsam yapayım anlar diye önemsemediğiniz ne varsa hepsinden af dileyeceksiniz.

Önünde diz çöküp yalvaracaksınız kaybedilen iyi niyetlerin. Çünkü ellerinizle bozuk para gibi siz harcadınız. Harcarken de hiç korkmadınız.

Yalvaracaksınız; görmezden geldiğiniz her şeyden, çölde bir damla suya muhtaç kalmak gibi yalvaracaksınız ‘bir yudum’ diye.

Fakat o gün orada ilk ben olmayacağım. Ve hatta en sonda ben olmayacağım

İçimde darmadağın bir Sema taşıyorum.

Bana neden bunu yaptınız?

Bu sefer hiç örtmeyeceğim hiçbir şeyi, elime aldım taşları atacağım herkesin camına sonra da oturup kaldırımda dışarı çıksınlar diye bekleyeceğim..

Beni bu hale getiren herkes başarısını kutlasın. Artık ne yaparsanız yapın yanınızda değilim. Tebrikler. Sizin beni koyduğunuz yerden kendi rızamla gidiyorum. 

Üzgün, kırgın değilim. Siz de çok dert etmezsiniz. Bugüne kadar en çok hep kendini düşünmüş insanlar; kendilerinden daha çok düşünen birini kaybettikten sonra eksilmezler. Şimdi bu cümleyi anlamadığınızı varsayıyor ve size açıklıyorum, yani; bir insan sizi sizden hep daha fazla düşünmüştür, kendi canının, kendi acısının, kendi yarasının, kendi başarısının önüne koymuştur. Sizi avuçlarında, ellerinde, gözlerinde gönlünde hep kendinden üste taşımıştır. Heh işte onu kaybetmek sizi eksiltmez (!)

Neden mi? Çünkü siz hep buna kendinizi layık görmüşsünüzdür. Yaptığınız şımarıklıkları şimdi hangi kefeye koyarsanız koyun. Ben sizi sevmekten vazgeçiyorum.

Hem de Sezen Aksu dinleyerek.

Hayatınıza kaldığınız yerden devam edin. Nasılsa başka Sema'lar vardır dünya üzerinde. Ama ben artık sizler için yokum. Puff oldum.

Ben artık yoğum.

Neden diye sormak istiyorum aslında. Yaşamak zaten başlı başına zorken, neden hayatı bize kolaylaştıran insanları ayaklarımız altında eziyorsunuz?

Size diyorum size, sağa sola bakmayın. Sizsiniz muhatabım.

Ben sizin yüzünüzden en sevdiğimin huzurunda elimi yere vura vura isyan ettim, nasıl bir dağ yıkıldı, nasıl bir volkan patladı biliyor musunuz?

Beni bilen bilir, bilmeyenlere de söyleyeyim; bitiş noktam var.

Bittiği yerden yeniden yeşerecek olanlar da var.

Bu yazıya çok sinirle başladım. Şu an sakinim fakat affetmiyorum. Bağışlayarak uğurlamıyorum sizleri hayatımdan.

Yolunuz yoluma düşmesin bir daha. Çünkü ben sizin sadece nasıl olduğumu bir kere dahi merak etmediğiniz gecelerde ayağımdaki dikenleri ağlaya ağlaya temizliyordum.

Yalnızlık benim gömleğim ve artık hiçbirinizi istemiyorum.

Size olan varlığıma nasuh tövbesi ediyorum.

Hepinizi hak ettiğiniz gibi uğurluyorum.

He ben ne yaparım bu saatten sonra, bilmiyorum. İsyan eder miyim? Ağlar mıyım? Bilmiyorum. Anka kuşu değilim küllerimden doğayım fakat atlatırım. Neleri atlatmadım ki?

Sizin bilmediğiniz çok geceler geçirdim ben canım burnumdaydı. O gecelerden daha zor değil sizin hayatımdaki varlığınıza veda etmek. Hiçbir bugün dünden zor değil. İnsan doğası bu çünkü. Yarına da ümit ederiz.

Yazı mı yazgı mı bilmiyordum. Kim ne anlamak isterse o olsun. Ve eminim bu bloğun en keskin, en sert, en kalbimden uzak yazısı da bu olacak.

Veda vakti geldi.

Ben gidiyorum. Gelmek için de değil üstelik. Siz de ne yaparsanız yapın.

Bay.

 

1 yorum:

  1. Dünyada bir yerlerde, gözlerden ırak bir köşede birileri kırılmış yine. "Dünya,hassas kalpler için bir cehennemdir" demiş Goethe. Daha önce istemediğinizi söylemiştiniz ancak aradığım şu 'Herkesten nefret ediyorum evi'ni bulursam size de haber edeceğim.

    Kırılmış bir kalp için en iyi teselli görmezden gelmektir sanırım. Yanlış anlaşılmasın affetmekten bahsetmiyorum. İnsanın birini affetmek için kalbini zorlaması her seyden önce kendine zulümdür. Kendi nefsimizin de üzerimizde hakkı var ve en az diğer insanlar kadar. Her şeyden önce insan kendine zulmetmemeli. Uzaklaşmak bir yerde tesellidir. Bazen o 'ev' gerekli oluyor. Babam ve Oğlum filminde Sadık babasıyla bir konuşmasında oğlu için diyor ki; "ona bir oda ver baba, bir evi olsun, ama zaman zaman da çıkıp gidebileceği bir ev". Her insana bir ev gerek, zaman zaman çıkıp gidebileceği..

    İnsanların pişmanlığına gelecek olursak, genelde kıranın pişmanlığı kırılan için teselli olmuyor. Sanırım bunu önemsemeyecek kadar o insanlardan uzaklaşmak (kalben ve ruhen) en iyisi. Camlarına taş atmak yerine kırılan kendi camımız onarmak daha çok teselli verir gibi geliyor bana.

    Hepimiz bir şekilde sınanıyoruz Sema hanım. yalnızlıkla yahut yalnız kalamamakla, birlerinin varlığı yahut yokluğuyla. Hayat böyle geçip gidiyor işte. Tüm bu sınanmaların arasında bir teselli bulabilirsek ne mutlu bize.

    YanıtlaSil