İzleyiciler

16 Haziran 2025 Pazartesi

Yeni Yayın..

 


3 aydır kurumuş bir zeytin dalına su veriyordu. Ümit bu ya ne dal kurudu ne yeşerdi. Hayat da biraz bağzen böyle işte..

Bir süredir çekildiğim kabuğumdan açtığım minik bir delikten dışarıyı izliyordum. Sonra 'derdin ne kızım, ne diye zaten bozuk olan gözlerinle minnacık yerlerden kocaman şeyleri görme arzusuna giriyorsun' dedim.

Mevsimidir, koklayın iğde çiçeklerini ve hanımelini. Ve o an kapatıp gözlerinizi en sevdiğiniz an’a gidin.

Bu sefer biraz farklı olsun istiyorum bu yazı fakat ben ne kadar farklıyım ki yazdığım ne kadar farklı olacak?

Ama istiyorum işte.

Çünkü bağzı şeyler var ya onları hiç anlatamıyorum mesela ve her yazımda bir şekilde o anlatamadıklarımdan bahsediyorum, o anki ruh halime bağlı olarak bir şeyler yazıyorum ve dönüp baktığımda 'bu ne içindi acaba' diye düşünüyorum. Bağzen buluyor bağzen 'ben ne yazdım burada, bunu mu demek istediniz' diyen google gibi 34 saat düşünüyorum.

O yüzden şimdi daldan budaktan, biraz ondan biraz bundan biraz Sarı çizmeli Mehmed Ağa’dan değil de başka şeylerden konuşalım.

Dün bir şey anladım. Hatta bunu o an okuduğum kitaba da yazdım. Evet, o an kitap okuyordum. Anlamama vesile olan şey de kitapta okuduklarımdı. Okurken de düşünebiliyor, yürürken sakız çiğneyebiliyoruz elhamdülillah.

Neyse işte dündü ve ben bir şey anladım. 

İnsan birini gerçekten sevdiğinde; onun tüm kusurlarına, kabalıklarına, hatta bağzen hadsizliklerini anlayabilecek bir düşünce geliştirebiliyor kendine. İnsan sevmeyegörsün, gerçekten normalde bir insanla ilişkisini kesmesine sebep olacak bir davranışı dahi, sevdiği bir insan yapınca pek tabii doğal karşılayabiliyor. Kırgınlıklarını içinde eritiyor ve hatta sevgisiyle doğru orantılı olarak hiç kızmayabiliyor bile.

Çok ilgimi çekti bu anladığım şey ve üzerinde daha fazla düşünmeye devam ettim. Ben düşündükçe zihnimdeki bağzı kapılar açıldı. Açıldıkça da rahatladım, feraha erdim. 'Evet, mesele bu kadarmış aslında' diyebildim.

Gerçekten doğruymuş; insan sevdiği kadar affedebiliyormuş ve sevdiği kadar anlayabiliyormuş. Şimdi buradan yola çıktım. Mesela 'insan sevmese kırılmaz' gibi bir söz var ya, o kendi içimde çürüdü. İnsan gerçekten sevince kırılmıyor. Kırgınlık çok ağır bir şey zaten sevgiyle aynı yerde olması pek mümkün değil.

Sevgi kocaman bir şey bir de.. 

Hastalıkları iyileştiren, karanlığını aydınlatan, çiçeklere su verdiren, ağız şapırdatmasını dahi örten, düştüğünde güldüreni gülerken ağlatan, insanı halden hale sokan bir şey nasıl olur da insanı daraltan bir yapıyla aynı kaba girer?

Kimse bu sözlerime katılmayabilir. Aslında bu meseleyi yazmak yerine konuşarak daha da iyi anlatabilirim kim bilir, konuşmam lazım birileriyle.

Kızlar gelseler ya da hepsine birden ben gidebilsem keşke..

Mesela Rıza geldi bugün, fakat konumuz asla bunlar değildi. Rıza, ateş ustası. Çok müthiş bir şey, ateşe yön verebiliyor. Avatar gibi, elementlere hükmediyor..

Ve bence sanırım günden güne benim fantastik filmlere olan inancım biraz sağlamlaşıyor. Detaylar detaylar.

Ve zeytine dönelim.

Kurudu mu yapısı mı bu bilmiyoruz. Fakat 3 aydır suluyordu.

Ve ben sakinleştim. Sanki sözler çoğalmış ama söz kalıpları da genişlemiş gibi taşası yok belli ki.

Sözlerime son veriyorum. Yine yazacağım biliyorum.

bay

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder