İzleyiciler

2 Nisan 2021 Cuma

Şairin Gözyaşı..

 


Bir gün bir çiçek kesti yolumu, ‘dur’ dedi canhıraş bir şekilde. ‘Nereye gidiyorsun benim toprağım bu kadar ezilmişken?’ öylece dondum kaldım. Durdum, ses edemedim..

Ama durdum, gidemedim. Durdum sineme acıyı orada işledim. Belki biraz merhem olur diye ‘ben de topraktan geldim’ dedim.

‘Köklerim var o toprakta, biz kardeşiz seninle..’

Gözlerindeki yaşı sildi çiçek, gözleriyle yaralarını gösterdi, ezilmiş toprağı, çiğnenmiş gururu..

‘Seni de sevdiğini söyleyip koparıyorlar mı dalından? Seni de sırf bir kitabın arasında kurutmak için söküyorlar mı kökünden? Güneşinden ayırılıyorlar mı seni de? Üvey kardeş miyiz biz, sen yürürken ben soluyorum..’

Sinemin ortasından bir alev yükseldi, yer neden yarılmadı, neden o toprağın altına girmedim bu acıyla dedim.

İçimden söylediğim hiçbir söz kendimi teselli etmedi.

O gün o çiçekle bir daha koptum bağımdan.

Bir daha dinledim ağıtları Ney’den..

Avuçlarımın arasına aldım o çiçeği, gözyaşlarımla suladım, öptüm, kokladım..

Ve bir söz verdim, ‘hatıranı koruyacağım sevgili çiçek, unutturmayacağım acını ve yasını’ son bakışını tebessümle etti. Belki beni affetmişti..

Avuçlarımda sanki bin yıllık bir yük vardı şimdi. İlerledim yola devam ettim, bir kuşa ilişti gözüm, gökyüzüne küsmüştü.

Yaklaştım usulca, kaşlarını çattı asice. Ne derdi var diye düşündüm. ‘Kanatları olan bir varlık neden uçmaz ki’ dedim kendi kendime. Kuş duymadı, gökyüzü de duymadı.

Sordum tam 3 kere, ‘neden uçmuyorsun sevgili kuş, bak ne güzel parlak tüylerin var, güneşte pırıl pırıl parlarlar hem’ dedim.

‘Dalga mı geçiyorsun, hava yağmurlu’ dedi. Kızmıştı ama konuştuğu için kendimi iyi hissettim. Öfkeli değildi, küsmüştü ama gönlü alınsın istiyor gibiydi daha çok.

Sonra yere bakarak konuşmaya başladı, ‘nicedir uçtuğum gökyüzü bir kere bakmıyor yüzüme, ben ona kendimi beğendirmek için her sabah tüylerimi yıkıyor temizliyor, takla atıyor, rüzgâra meydan okuyorum. Ama o beni görmüyor. Sevmenin bir karşılığı olmayacaksa neden seveyim? Neden çabama hiç teveccüh etmiyor, neden bir kere bana seslenmiyor?’ dedi..

Darılmıştı kuş gönlü..

‘Sevmek karşılık bekleyerek yapıldığında ticaret olmaz mı?’ dedim kısık bir sesle..

‘Hem sen sanıyorsun ki o görmüyor, muhakkak haberi var. Hem de sadece onun için çabaladığından değil, ona ne kadar küstüğünü de biliyor.’ Dedim.

‘Eğer seni sevmese, göğün gönlünde nasıl uçacaksın, yani çabalamak için bir gökyüzün olacak mı?’ dedim.

Anlamıştı demek istediğimi, ama yine de gökyüzü onu teselli etsin istiyordu bu yüzden ‘sen çok biliyorsun.’ dedi ve uçtu gitti. Ama söylediklerimi beğenmişti.

Tam yerimden kalktım 10 adım kadar ilerledim, derken bir şairin iç çekişine takıldım düştüm..

‘Bismillah’ dedim bu da neyin nesi?

Konuşmuyor ve asla susmuyordu bu sessizliğinde. Hangi dilde konuşuyor ve kaç dilde birden susuyor diye yüzüne baktım.

Elinde bir avuç yara bandı, üzerlerinde şiirler vardı. Yaklaştım, korktum ama.

Ben yaklaşık yüz-yüzelli yıldır Şairlerden korkuyorum.

Sormadım neyi olduğunu, ağlamaya başladı. Çantamdan bir şişe çıkardım ve gözyaşlarını topladım.

Ağlaması bitene kadar oturdum yanında. Ardından gözyaşlarını alıp uzaklaştım oradan. Ardından bir parça toprağa geri diktim solan çiçeği, bir damla şair gözyaşı döktüm üzerine.

Canlandı..

Ve dönüşte bir damla verdim kuşa..

Gökyüzü ile barıştı..

Ardından nerede gerçek bir yara görsem o Şair’e selam ettim. Zehrin panzehri o zehrin içindedir. Ama bütün zehirlere bir tek Şair şifa sürebilir.

Selam olsun acıdan yana nasibi olanlara.

Selam olsun acıyı sinesinde damıtıp şifaya dönüştürenlere..

30 Mart 2021 Salı

Güvercin Vadisi..

 


Yüreği soğuyanın savaşı bitiyormuş. Böyle bir söz dolaşıyor halk arasında. Günden güne de yaygınlaşmaya başladı. Ama şimdilik yayılıyor. Bir gün başka bir söz bu sözün de yerini alacak.

Çünkü artık sanki sadece tüketmek için yaşıyoruz.

Kelimeleri söyleye söyleye bitiriyormuşuz gibi geliyor. Tuhaf işte.

Dün çok huysuzdum, bugün keyifsizim..

Biraz da düşünceli. Ve hava da sanki aman keyfin yerine gelmesin der gibi.

Her gün güvercin vadisinden (bana göre) geçerken, bir düşünceye dalıyorum. Her günün gündemi farklı oluyor.

Bugün kanat çırpan çeşitli kuşlar bana ölümü fısıldadı. Kendi ölümümü.

Bilmem dün saksıda gördüğüm toprağa dalmam mı bunu düşündürdü? Yoksa ıstırapla dolu iki gecem mi?

Ama bilahare düşündüm işte..

Doktora gitmem gerekiyordu mesela bugün ama içimden gelmedi.

Hatta kendi kendime, ‘ölümcül bir hastalığım olsa acaba moralimi yüksek tutabilir miyim?’ dedim. Doğru yanlış bilmiyorum.

Sonra ölecek olsam neler yaparım diye düşünmeye başladım.

Kime ne derim ya da kime ne demem?

İlk aklıma Orfeus geldi..

Onu çok özledim. Onu ne zaman özlesem canım bedenimde fazlalık ediyor. Sonra dün izlediğim bir şey gözümün önüne geldi.

Bir kız var, bir adamı seviyor. Adam habersiz, bilgisiz öyle çekip gidiyor. Aslında adam da seviyor ama çaktırmıyor (dizilerin uzun ve izlenebilir olması için bu tarz aksiyonlar gerekli). Kız normalde fotoğraf çekiyor, fotoğraf sergisi açacağı zaman kendi çekimlerinin arasında bir seçim yapması gerekiyor. Derken pat diye sevdiği adamın fotoğrafını görüyor. Kalkıyor ve gidiyor ağlıyor. Ardından elini yüzünü yıkıyor falan.

O an o kızı anladığım için kendime şaşırdım. İnsanın bir fotoğrafa ne kadar ve nasıl yenileceğini çok iyi biliyorum.

Ben bir fotoğraf yüzünden, gerçekten sadece tek bir fotoğraf yüzünden her şeyden kaçmak istemiştim.

İşte bir güvercin vadisi insana neler yapar? Bunları her gün biraz daha görüyoruz.

Ölümden Orfeus’a.. Orfeus’tan dün geceki diziye..

Sonra yarın oldu.

Hava karanlık. Neyse ruhlarımız aydınlık olsun.

Daha birçok düşünce zihnimde döndü durdu. Ama ben hep ona duyduğum hasrette takıldım.

Neden anlamıyor onu özlediğimde huzurum kaçıyor.

Zeyneb’e diyeyim de biraz arabesk dinleyip çikolatalı süt içelim..

Sevgili kuşlar, beni her şeye inandırmayın rica ediyorum..

Küçüklerin gözlerinden öperim. Büyüklere hürmetler

23 Mart 2021 Salı

Ben Robot Değilim :)

 


Öhöm öhömm..

Çayımızı alalım, çay bardağında lütfen..

Gözlüklerim nerede? Heh buradaymış, takalım. Bir de müzik açalım, bir sonraki şarkıyı kendimize seçelim. Kimden geldiğini de kendimize saklayalım. Çünkü bu kimseyi ilgilendirmiyor.

Evet gelelim konumuza..

Ne diyorduk, ne düşünüyorduk? İçimden bu sabah ‘acaba bir grup bir araya gelip, Hafız Şirazi’nin şair olup olmadığını mı tartışsak?’ diye bir konu geçti..

Sonra dedim güzel olur ama ikna olmak çok zor değil ki..

Ne düşündüğümü söylemeyeceğim, çünkü belki gerçekten bir gün bu konuyu tartışırız. Peki, kime şair diyoruz? Şiir yazan herkes şair mi mesela?

Şiir ne bir de o var?

Ya da genel daha genişletelim konuyu, mesela insanın bir şey olması için ne yapması lazım? Âşık olabilmesi meselesi örneğin, kimlere âşık diyoruz?

Bir insana duyulan çok güçlü duyguya Aşk diyebiliyor muyuz mesela?

Ya da kim arif, kim zalim? Bunların ölçüsü ne?

Neden böyle derin ve asla sonu olmayan şeyleri bir ete kemiğe sığdırarak somutlaştırmaya çalışıyoruz?

(ezan okunur, müzik kapatılır.)

Oldum olası, çok yiyen, çok uyuyan, çok konuşan insanlardan ürkmüşümdür. Ama içlerinde en çok, çok yiyenden ürkmüşümdür. Bir insan nasıl olur da her yerin en meşhur yiyeceğini bilir şaşkınlığım çocukluğumdan beri vardır.

Kendi aklını kullanmayıp, başkalarını taklit ederken; bir düşünceyi sahibinden çok savunanlara da hep ağız dolusu gülmüş, ama aslında uyuz olmuşumdur.

Bir konuyu nasıl bu kadar dağıtabiliyorum, bilmiyorum.

Kendimde yaşadığım bazı yüzleşmeler ve hakikatlerin yüzüme çarpan tokatlarıyla yakın zamanda bu dağılmalardan kurtulacağımı ümit ediyorum. Bu da ara not olarak burada kalsın.

Sonra gelelim benlik kavramına, bir şiirde ‘Güvenme kendine ben oldum diye, pişenler hamım der, bir düşün niye?’ diye bir söz var.

Zaten her şeyi söylenmiş, biz kim şiire şerh düşmek kim der birkaç satır aşağısındaki sözleri de not etmek isterim.

Şöyle başlamış, ‘Cahiller ağzını açınca ben der’ ve ardından şöyle de devam etmiş, ‘Ben deyip yol alan var mı hiç göster..’ iyi de devam etmiş.

(ezan biter, müziği açalım)

Aslında bugün tek bir konu yazma niyetim yoktu. Zaten yazmak istediğim, içimdeki başlıkları bir araya toplamaktı.

Karışıktım, toparlar gibiyim.

Acılar mı? Mmmm düşüneyim, kimseyi ilgilendirmiyor benim derdim kederim, ister çeker ister secde ederim kime ne? (Nesimi’den özür diliyorum)

O halde, ezan okunduğuna göre sözlere son verip namaz kılma vakti.

Haydin kalın, kalalım sağlıcakla..

Bir gün belki her şeyi detaylıca yazarım, olamaz mı? Olabilir.

(gülümseme ve kapanış)

 En dipnot: Başlık ile konu birbiriyle alakalı değildir, zaten alakalar zihinsel bir durum..

15 Mart 2021 Pazartesi

Özleme Krizi..

 


Ne kadar çok konuşuyorsam o kadar çok susma isteği oldu bu aralar. Sanki sözleri içimde bir yerde stokluyorum, kullanmam gerektiği zaman kullanacakmışım gibi.

Kitaplarıma, telefonuma, defterlerime ya da bazen bulduğum bir kâğıda yazıyorum.

Sırf o yazma isteğimi bastırmak için..

Normalde krizlerim yoktur, hayatım boyunca hiç çikolata yahut tatlı krizine girdiğimi hatırlamam.

Ama nasıl yazasım var anlatamam..

Bu duyguyu geçenlerde bir daha hissettim. O daha şiddetliydi. Hemen kitap okumaya başladım. Ama ne çare?

Çoğaldıkça çoğaldı.

Zeyneb benden usandı.

Oldum olası özlem duygusunu sevmekten daha derin bulmuşumdur..

Ve Allah’ım o nasıl özlemekti? İçim beni terk etmiş gibi, sanki ayakları vardı koşuyordu.

Keşke kanatları olsaydı, o zaman uçardı.. Ama yok işte..

Hayatım boyunca kimseyi özlemedim demiyorum, özledim. Ama özlerken krize girdiğimi hiç hatırlamıyorum.

Özleme krizi.

Ve elimden hiçbir şey gelmeyişi..

Zeyneb’i darlama..

Kitap okuma..

Yürüyüş..

Dua ve kapanış..

Kontrolsüz bir duyguydu ve çok güçlü geldi. Bir an bütün varlığım istila edilmiş gibi hissettim.

Hoş bir duyguydu tabi. Kontrol ederken gösterdiğim çaba bence günahlarıma kefaret olmuştur. Çünkü ciddi bir çaba ve mücadele içerisindeydim..

Yürüyüş yaptığım o sırada, bir kuş gördüm kanatlarının orasında yuvarlak bir delik vardı. Öyle üzüldüm ki..

Birkaç gün evvel, hava bulutluyken beni gökyüzünün varlığına inandırmaya çalışır gibi uçan kuşlardan biriydi bu.

Evet, beni ikna etmeye çalışıyorlardı.

Bulutlar dağıldığında, hava açıldığında gökyüzünü hep beraber görebilecektik. Ama onlar bana ‘umudunu kaybetme Sema, bak gökyüzü var, olmasa bu kanat çırpmanın ne manası olur ki?’ dediklerini dahi duydum..

Zaten kuşların beni ikna etmesi zor olmadığı için o an orada inandım, içime umudu doldurup yola devam ettim..

Ama biri içlerinden birinin kanatlarını kırmak istemişti.. Nasıl bu kadar kötü olunur ki? Bu nasıl bir tür kötülük..

Gözlerim doldu, o zaman da dolmuştu..

Ardından bir kedi gördüm, topallıyordu.. Ne kadar dil döktüysem yanaşmadı. Dokunmama, konuşmama izin vermedi.

Peki neden? Ona bu kötülük neden yapılmıştı?

Yine kalbim hüzünle doldu.

Ve ardından özlem biraz daha hücum ediyor..

Birini özlemek çok güzel Allah’ım, bu duyguyu kalbime koyduğun için teşekkür ederim. Ama kuşların kanatları kırılmasın..

Ama kedilerin koşma istekleri elinden alınmasın..

Sokaklarda insanlar uyumasın. Her insanın birbirine tebessüm ettiği, sıcak bir yuvası olsun..

Dünya ama değil mi? Dinlenmek için değil mi?

Ee dünya dinlenmek için değilse, Allah bazılarını neden yarattı? Cennet gibi bazıları.. (bence en güzel dinlenme yeri cennet-burada güldüm)

Neyse işte hakim olamadım yine içimdekilere..

Olsun..

Herkese benden Bijan Bijani’den  Navaii gelsin.. Güzel parçadır.

Hoşça ve dostça kalın..

 

21 Şubat 2021 Pazar

Kalanchoe Hatrına..

Birkaç gün önceydi, öyle sıradan bir gündü..
 
Aksiyonsuz başladık güne ya da biraz daha öyle sandık..

Ağrılarım azalmış, iyiden iyiye toparlanmıştım..

Sonra bir şey oldu, gün ortasında akşam oldu. 

Hiçbir insan tamamıyla kötü değildir buna inanıyorum. Ama bazıları bazılarına karşı tamamıyla kötüler.. 

Buna bizzat şahit oldum. 

Karanlığı ile güneşimizi tutan bir kadın geldi. Kalbi karanlık bir kadın.

Kimseye dile getiremeyeceğim acılar bırakan ruhumda, o bütün karanlığıyla uzandı günümün ortasına. 

Ardından tüm kemiklerim aynı anda soğudu. 

Hissettiğim şeyin adını bir türlü koyamıyordum. 

Öfke mi? Kırgınlık mı? Tiksinti mi? 

Bulamadım..

İçime, çok içime kapandım o an. Dizlerim titriyordu. 

İçim boşaltılmış gibi oldum..

Hiçbir insanı yaralamamam gerektiğine bir kere daha karar verdim.

Buna hakkım yoktu zaten ama bir daha ve bir daha aynı kararı aldım..

Sonra benim dahi çözemediğim o kara bulutları dağıtmak için Zeyneb 'çıkalım buradan' dedi. 

İtiraz ettim ama o da ısrar etti.

Kabul ettim..

Üşüyordum.. 

Kemiklerim üşüyordu..

Vefasızlara ve nankörlere kızıyordum. 

Çok hem de. 

Bencillere hep daha fazla kızmışımdır. Ama o gün kırgınlık, öfke, boşluk hepsi harmanlanmış sanki hücum ediyorlardı. 

Neyi kontrol edeceğimi bilemiyordum. Dişimi sıktım.

5 dk dahi görmediğim o ruhu ve kalbi karanlık kadının varlığı bir ruh emici gibiydi..

Ne söylediyse Zeyneb bi şey diyemedim.
Neydi hissettiğim bilmiyordum.

Ama teslim olmayacaktım, olmamalıydım. 

Derken Allah..

Kendine has bir üslupla aldı gönlümü. 

Kalbe ne iyi geleceğini şüphesiz en iyi O bilirdi.. 

Güzel 2 haber aldım önce bulutlarım dağıldı ardından gülümsemeye başladım..

Sonra hava aydınlandı. Gün yeniden devam etti..

Bu bir lütuftu. 

Ertesi gün şahane bir insan elinde henüz üzerinde birçok tomurcuğu olan bir çiçekle geldi. 

'Şükürler olsun' dedim ben karanlıkta dahi olsam, Allah beni o karanlıktan nasıl çıkaracağını en iyi bilendi. 

Benim bilmediğim, adını koyamadığım derdimin dermanını dahi biliyordu..

Her açan tomurcuğu yeniden seveceğim söz veriyorum. Ama dökülse de seveceğim..

Çünkü severek iyileşeceğim.

İyileşeceğiz..

14 Şubat 2021 Pazar

Bir Gece Meselesi..

Her şey biraz evvel zaman içinde başlıyor ve sonrası Allah-u alem..

Ne başlayan başladığı yerde duruyor ne giden bazen nereye gittiğini biliyor.

Az evveldi mesela, içimden bugün bilmem kaç kere söylediğim sözdü 'seni çok özledim..' 

Diyordum 'nasılsın?' diye sorsa barışırım dünyayla ve affederim tüm vefasızlıkları..

Sesine baksam iyileşirim. Bütün yaralarımı sarmalar, şifalandırır o tını. 

Çok geçmeden üzerinden dedim 'cennete imreneyim diye gülüşü..'

Yine dedim 'eğme kirpiklerini gönlüm dolaşıyor..'

Bir şehirde hiç tanıdığı olmayanların garipliği gibi bu duyguların arasında garibim..

Bir bilsem hangi kapının ardında dermanım, gece gündüz yatacağım eşiğinde..

Ama bulamıyorum.

Bu duygulara bir isim de koyamıyorum.

Görmek, duymak istemiyor bir yanım; diğer yanım tüm kainatımla bastığı toprağa secde etmek istiyor..

Ah o secdenin hazzı ne muazzamdır kim bilir..

İnsan bütün mevcudiyetiyle secde ederse hele Sevgili'sinin toprağına ne ister başka? Bu yol değil midir, gider Aşk'a?

Ama öğrendim ki insanın çabasına bağlı olmazmış Aşk, o kendine göre olana nüfuz edermiş..

Biliyorum henüz onun varlığında yok olmadım..

Henüz seçmedi Aşk beni biliyorum..

Ama kalbime hücum eden, gün ortasında akşam oluşum ve geceyi delerek canıma sokulan, bu hasretle nasıl başa çıkacağım bunu hiç bilmiyorum..

Az evvel bunca hasrete açmışken gönlümü, çok geçmeden buz kesen o hissetme duygusunun adı ne peki?

Hiçbir şey yok gibi sanki.. Nasıl birbirine taban tabana zıt iki duyguyu tek gönülde barındırabiliyorum Allah'ım..

Düşününce iç çekişim, görünce kaçışımın tercümesi ne?

Kaç duyguyu bir anda ve neden yaşıyorum ben böyle?

Bastırıyor muyum diyorum kendimi, basklıyor muyum? 

Ama hayır bütün bunlar karşılamıyor hissettiklerimi.

Geçenlerdeydi, bir arkadaşım 'bir başka şehire gider misin?' diye sordu. Düşündüm normalde hemen 'İstanbul'dan çok sevdiğim bir sebep olursa belki..' diye gelişi güzel bir şey diyebilirdim..

Ama o an diyemedim, çünkü gidesim geldi..

Hani bir sokakta sana rastlamama ihtimali olan bir şehir.. Gurbet bu değil mi? Ama anlatamadığım bu işte, bir yanım dolu dizgin sana gelirken diğer yanım ateşler içerisinde senden kaçmak istiyor..

Olan da bana oluyor..

Allah'ım ben hiçbir şeyi bilmiyorum ve Sen her şeyi biliyorsun. 

Gönlüme, aklıma mukayet ol ne olur..

Az önceden geliyorum orada her şey hasret, şimdideyim gönlüm üşüyor..

Ahh geceler..

Hani ey göz yaşım akmayacaktın? 

İstanbul üzerine yemin olsun, gece diye üzerime örttüğüm senin gözlerindir..

Ve yine yemin olsun, her baktığımda ruhuma dolan gökyüzü üzerine, aynı anda deliler gibi özlediğim ve özlemediğim tek insansın..

Şimdi neresinden tutsam orası işte.. 

Neyse iyi geceler dünya.. 

Allah'ım onun üzerini ört, hava soğuk üşümesin..

8 Şubat 2021 Pazartesi

Kuşların Müjdesi

Uzun zamandan sonra ilk defa bugün yalnız dışarı çıktım..

Kulaklığımı taktım ve her adımda kendi içime yolculuğum başladı..

Seviyorum kendime doğru yol almayı. 

Kulağımda geçen hafta dinlemeye bir türlü fırsat bulamadığım cuma hutbesi..

Hava yumuşacık, yazımsı bir yumuşaklık..

Tek tük insanlar, birbirine çarpmadan, birbirine gülümsemeden, selam vermeden ve hatta başlarını kaldırıp birbirine bakmadan yürüyorlardı..

Gökyüzü yağmur toplar gibi beyazlı siyahlı bulutlarla kaplıydı. 

Havaya sarıldım. 

Cuma hutbesinde hoca, 'ruh ile kalp aynı hizadadır' dedi o anda. 

Ben havaya sarılmışken, ona kucak açmışken ve o beni bağrına basmışken bunu duydum..

Gülümsedim.. 

Normalde de çok gülerim ama bu gülümsemeydi..

İlerledim.. yol ne güzeldi..

Birbirinden farklı kuşlar uçuşuyordu.

Bir karga plastik bir şişeyi ağzına almış, biraz havalanıp şişe düşünce yere inip yine aynını tekrarlıyordu. 

Yerde ekmekler vardı, belli ki kuşlar için atılmıştı. Birbirinden farklı kuşlar endazeleri kadar nasibini alıp gökyüzünde kanat çırpıyorlardı..

Kavga etmeden, hakaret etmeden, dalga geçmeden, makam-mevkii gözetmeden, aç gözlük yapmadan.. sadece kendilerine yetecek kadar..

Serçe, güvercin, martı, karga, kumru.. 

Durdum selam verdim hepsine. Ve imrendim..

'Biz insanlar sevgili kuşlar, kavgasız yaşayamayız, bağırmadan sesimiz duyulmaz zannederiz..

Biz insanlar sevgili kuşlar; konuşarak kalp kırarız, kelimelerle can yakarız. 

Siz konuşmadan nasıl anlaşıyorsunuz?'

Söze girdi güvercin; 'kalpleriniz var ve sevemiyor musunuz? Açlarınız var ve yemeklerinizi çöpe mi döküyorsunuz? Kulaklarınız birbirinizi duymak için değil mi? Birbirinizin acısına sağır mısınız?' 

Başımı öne eğdim.. gözüm doldu, şiir okumak ve özür dilemek istedim. 

Derken serçe sıçradı olduğu yerden 'merhamet hırkasını gönlünüze giydirmiyor musunuz?' 

Gözlerim iyice doldu.. 

Hoca da o an 'ey iman edenler! İman edin..' dedi..

Karga gülümsedi 'gel plastikle oynayalım hem sana göklerden bir haber sunayım' dedi. 

Heyecanlandım.. 

Kumru'ya baktı ve Martı gözlerini ovuşturdu..

Karga gülümsedi 'hani demiştinya Allah'ım Orfeus'un üzerini ört, hasta olmasın diye' dedi..

Göğsüm sıkıştı bunu duyunca ama 'evet' dedim..

Gülümseyerek 'Allah onu sana bağışladı.. 
üzerini senin sevginle örttü..' dedi

Secdeye kapandım ve oradan uzaklaştım.. 

İçime doğru aldığım yolda bir karga'nın sesinde Orfeus'un nefesini buldum..

Yaramdan da hoşum Yarimden de..