İzleyiciler

14 Eylül 2020 Pazartesi

Bir Düş'ten Düştüm..

 



Bir rüyaydı..

Oturduğumda kaldırımdaki sıcaklığı hissettiğim ve kaldırım taşlarının havadan, ellerimden daha sıcak olduğu gerçek bir rüyaydı. 

Karşımda duran apartman ve bahçedeki ağaçlar bana eşlik ediyordu. 

İnsanın içinde bir şeylerin kalması ne korkunç. Rüya gerçek bir rüyaydı ve içimdekiler rüyam kadar gerçekti..

Rüzgâr hafifçe esti, soğuktu. Zaten bana hep soğuk. Ama insanın anlaşılmaması daha soğuk. 

Rüzgâr ve hava soğuktu evet, ama anlaşılmamak gerçekten daha soğuktu. Hele yanlış anlaşılma korkusu, ne büyük tutsaklık, ne büyük esaret..

Derken gönlümün yarası geldi yanıma oturdu. Hiçbir şey olmamış gibi, ‘ben geldim’ dedi..

Tebessüm ediyordu, sanki bir savaştan çıkmış gibiydi. Yorgundu belliydi ama tebessüm ediyordu. Yine tekrar etti ‘ben geldim’ dedi. 

Bakmadım, sadece dinliyordum. 

‘Sana söz’ dedi, ‘söz veriyorum telafi edeceğim, hiçbir şey olmamış gibi yeniden tanışalım’..

Döndüm yüzüne baktım, sonra gözüm ellerine ve ayaklarına düştü. İçim üşüdü. Avazım çıktığı kadar bağırmak istedim. Ne kadar istediysem o kadar sustum. 

‘hiçbir şey olmamış gibi’ diyebilmek nasıl bir duygudur acaba..

Ahh Allah’ım, çok şükür sadece rüyaydı. Yoksa bu kelimelerin ağırlığını hangi omzumla kaldırabilirdim. Gönlüme değmeden nasıl oradan uzaklaşabilirdim? Çok şükür sadece rüyaydı. 

Devam etti o yürek ağrım, ‘sana söz veriyorum, hadi..’ dedi.. 

Sustum, tam üç yüz yıllık bir suskunluktu bu.. 

Gönlüme baktım, üşüyen ellerime sonra.. Titreyen ellerimden eser kalmamıştı ve ben o yaranın yangınında da ısıtmak istemiyordum ellerimi. 

Avuçlarımda dermanım duruyordu. Ona bakarken bir kere daha kıyamadım, öyle masum, güzel ve duruydu..

İçimdeki kelimelere ses üflenmedi. İçimde kaldı söylemek istediklerim, cümleye dönüşmedi..

Tekrar döndüm yarama baktım, ‘hangi birini unutacağım?’ Dedim ‘hangi biri silinecek, giden zaman geri gelmiyor. Hiçbir şey yok olmuyor..’ 

Söylemek istediklerimi söylemek de gelmedi içimden. Yarama merhem sürmek de.. 

Dermanın nahifliğine sığınıp, huzur ve sefa da da yoktu gözüm. 

İşte bu yüzden, o rüyadan sıçrayarak uyandım.. 

Hepsi buydu..

7 Eylül 2020 Pazartesi

Ne Sen Leyla'sın, Ne Ben Mecnun..

 


Bilinen bir hikayeden bahsederek başlayalım sözlerimize..

Çok özet anlatacağım. Çünkü uzatınca, bazen unutuyorum aslında neyden bahsedeceğimi. Ve zaten içimdekilerden kurtulmak için yazdığım yazıdan, içimdekilerle tekrar çıkmış oluyorum. Ve hatta bazen yenileri de ekleniyor

Her neyse..

Bir gün Leyla’nın babası harika bir ziyafet verir. Yemeğin başında Leyla vardır. Ve Mecnun da sıradadır. Herkese yemeğini veren Leyla, Mecnun’un tabağına kepçeyi vurur ve tabak kırılır. Herkes şaşırır ama Mecnun mütebessimdir. Leyla’nın onu sevmediğini söyleyenlere de o meşhur sözü söyler, ‘olmasaydı bana meyli, hiç çanağımı kırar mıydı Leyli?’

Yani kastı eğer bana da sizin gibi hiçbir şey demeden yemek verseydi, sizden ne farkım kalırdı? Beni sizden ne ayırırdı? Bunu okuduğumda kendim çıkarmıştım.

Kendi çıkarımlarımla yaşıyorum zaten. Âşıklar ve Sevgilileri arasında, mukattaa harfleri gibi sırlar var. Bazılarını hatta sadece âşık biliyor, Sevgili’nin haberi dahi olmuyor.

Ama gelelim yaşadığımız çağa.

Bizler atalarımızdan genlerini alan insanlarız. Kaşımız, gözümüzle değil sadece. Huyumuzla ve suyumuzla da..

Sanırım bu hikâyenin genlerini de almış olacağız ki, günümüz dünyasına vurduğumuzda çatır çatır kırıyoruz Mecnunların kâselerini.

He herkes Mecnun biz Leyla değiliz. Hatta bence hiç değiliz.

Yani bugün düşünüyordum, Aşk için irşat edecekse bir Sevgili, çanağı kırmasın. Çünkü artık Mecnunlar tebessüm edip, perde arkasına bakmıyor. Bunun yerine kalbine gömüp ya da bırakıp gidiyorlar.

Yani ‘ne sen Leyla’sın, ne ben Mecnun.. sen benim çanağımı kırarsan, ben de kapıyı çarpar giderim..’

Yani, kimse Mevlana değil, Şems’in gidişinde başını bir dilenciye vermeğe razı olsun.

Kimse zaten Şems de değil, arkalarında bıraktıkları Mevlana olsun.

Zaman değişti, insan dönüştü.

İnsan dönüşmeli de..

Zaman zaten değişir..

Tabi çok umutsuz da olmamak lazım, ama umut etmekle kendimizi kandırma arasındaki farkı da gözetmek lazım..

Sonra takvime darılmanın pek anlamı yok :)

Küçüklerin ellerinden, büyüklerin gözlerinden öperim..

5 Eylül 2020 Cumartesi

Ateş Ve Rüzgar'a..

 


Ağlaya ağlaya, susa susa, yaza yaza; söküp attığım, ezip geçtiğim, yıkıp kırdığım neyim varsa 3 kez üst üste baktığımda toprağına yine doluyor gözlerim.

Sızlıyor burnum..

Ve dişlerimi sıkıyorum.

‘hayır’ diyorum, ‘geçti, kendine gel..’

Unutamıyor insan.. unutulmuyor, silinmiyor.. hiçbir şey yok olmuyor..

Dinlemeyince o şarkıyı sen, radyolar insaf etmiyor.

Ben oldum olası sevmişimdir radyo dinlemeyi, frekanslar arasında düğmeyle oynamayı..

Ama insaf etmiyor ve yok olmuyor şarkı..

Oysa en fazla bir kere doğuyor insan ve en fazla bir kere yaşıyor. Ama ölüm öyle değil.

Ne arabesk bir cümle, ama hakikat.

Her ölümde bir parçasını gömüyor insan. Her gidiş bir ölüme denk geliyor benim lügatımda.

Her anı biraz daha toprak istiyor üzerine.

Ben anılarımı toprağa gömmekten de vazgeçtim oysa. Çünkü toprak bereketli, gömdüğünün hasatını toplatıyor sana..

İşte ey ateş, sana biraz daha muhtacım.

Toprağın hasatını, burnumdaki sızlamayı, ellerimdeki üşümeyi ve dinlerken bir müziği titreyen yanını sinemin, yak..

Ve ey rüzgar, savur kimsesiz diyarlara küllerimi..

Yoksa bu sızı benim kalp krizlerim olacak..

Yoksa yok olmamak için verdiğim tüm çaba elimde patlayacak.

Yoksa inanmalarımın bir sonu olmayacak.

Yoksa yine şiire meyledeceğim

Yoksa yine yazmaya yelteneceğim..

Kalbim yine itiraflara gebe düşecek ve bu doğumdan bir İsa (a.s) olmayacak.

Yoksa yine Meryem’in sancısına sevdalanacağım.

Yoksa yine Yusuf’un (a.s) kuyusunu, kuyusundan sonra zindanın arzusunu taşıyacağım.

Ve ben Musa (a.s) da değilim

Ben İbrahim (a.s) hiç değilim..

Ya bu gönlü elden vereceğim ya da tükenene kadar seveceğim..

Ey ateş ve ey rüzgar..

Ağlaya ağlaya ne varsa heybemde kalan, size teslim ediyorum. Emanet değil, size vakfediyorum ve tek şartım yakıp yok etmeniz..

Selam ve sevgilerimle..

1 Eylül 2020 Salı

Bir Eylül Başlangıcı..

 




Senin de bilmen gerekenleri, sana söylemek gelmiyor içimden.

İçimde yağmurlu bir güne doğacak güneşin hüznü var ve her gördüğümde heyecanlandığım adını görmek de istemiyorum.

Sana kırgın değilim, çünkü ben kırgınlıklarımı bir süre önce terk etmeye niyet etmiştim.

Sadece içimde umut olmuştun, bu inanmışlığın sancısı var..

Seninle konuşmak için biriktirdiğim hiçbir konuyu sana açmak istemiyorum.

Konular uzamasın, sözler çoğalmasın ve ben senden cevap bekleme sancısı çekmeyeyim hepsi bu.

Seni gördüğüm rüyalarda günlerdir, yüzümü çeviriyorum senden.

Haberin olmasın istiyorum.

Zehirlendiğim için üç gün çektiğim tüm sancıların içine sana dair olan incinmişliğimi de sığdırdım. Kimse anlamadı bu yüzden sana ne kadar incindiğimi. Ve sen de sormadın ‘nasılsın?’ diye..

Ve ben de zehirlerimin içine incinmişliğimi koyup, bir damla gözyaşı dökmeden ettiğim duama kattım ismini.

Bir insan yalnız ağlamayı arzulayacak kadar yalnız bırakılmamalı. Ve bir insan hep aynı düştüğü çukura itilmemeli.

Kimseyi suçlamıyorum.

O çukura hep ben düştüm.

Herkesi kendim gibi sanma hastalığım asla tedavisi olmayan amansız bir hastalık olarak hücrelerime işlendi.

Bir hafta peş peşe 10 tane yazıya başlayıp, hiçbirinin sonunu getiremeyişimin sorumlusu benim.

Zihnimi, kalbimi, ruhumu ben kendi ellerimle yine esir ettim.

Ama inanmıştım.

Belki dedim.

Olmadı.

Burnumun direğini sızlatıyor şimdi satırlar.

Ve içimden gelmiyor hiçbirini sana söylemek.

Ben de senin için herkes gibi biriyim. Hepsi bu kadar ve bu yüzden herkes her şeyi söylememeli.

Hoş geldin Eylül..

 

28 Ağustos 2020 Cuma

Bilmediğim Her Şey İçin Teşekkürler Allah'ım..

 


Çok şeyi bilmiyorum, ama bilmediğim her şeyi Allah biliyor ve hatta hiç bilmeyeceklerimi de..

Mesela bilmeme gerek olmayan; ruhuma, bedenime, gönlüme, aklıma, hayatıma artık ne olursa ona yaramayacak her şeyi Allah biliyor. Ama bunlar faydasız olduğu için değil, bana yaramayacak olduğu için bilmiyorum.. Ve Allah biliyor..

Ve çok şükür Rabb’im, benim Rabb’imsin.

Bilmediklerimle beni mükellef kılmadığın için teşekkür ederim.

Hiçbir şeyi bilmiyorken, beni sevdiğin için teşekkür ederim.

Ve yine bildikten sonra eksik bildiğimi bilmene rağmen beni sevdiğin için teşekkür ederim.

Allah’ım, sana bildiklerime amel etmediğimde de beni sevdiğin için her şeyden çok teşekkür ederim.

Sen’in gibi sevemedim affet ve en çok bunun için affet.

Çünkü en çok sevgide ve sevgisizlikte hissediyorum günahlarımı. Ve sanki en büyük günahım sevmediklerimde oluyor.

Severek günaha girilir mi? Bilmiyorum.

Rabb’im ben yine bilmiyorum.

Ve Sen bu bilmediklerimden dolayı beni suçlamıyor, sevmekten vazgeçmiyorsun.

Allah’ım benden hiç vazgeçmediğin için teşekkür ederim.

Bir süredir kendimle verdiğim bazı savaşlar var. Kimine göre saflıklar, aptallıklar belki de. Evet, ben de aptallık var. Bunu söylemekten gocunmuyorum.

Seviyorum da ama korkularım da var.

Ve Rabb’im korkan bütün parçalarımın

Ve Rabb’im bütünümün de Rabb’i .

Ve Allah kalpleri teselli edendir.

Ve Allah teselli edenlerin en güzelidir.

Kendimde bilmek için baskıladığım her şeyi an itibariyle özgür ve serbest bırakıyorum. Sizi bilmediğim için sizden değil, bilmek için zorladığım için kendimden özür diliyorum.

Bazı yolları yürümemeliyim ve bazı insanları sevmemeliyim.

Bazı insanları çok sevmeliyim ve bazıları sadece bazılarıdır bu kadarıyla yetinmeliyim.

Bütün beklentilerimi bir kenara bırakarak, ben bazı cümlelerin de insanı değilim. Örneğin, karıncayı incittiğini öğrendiğimden bu yana ‘bile’ kelimesini dağarcığımdan çıkarıp, alternatif tüm kelimeleri yerine koyarak vicdanımı huzura bırakabilirim. Ama o ‘bile’yi kullandığımda karıncanın incinmesinden Allah’a sığınırım.

Şimdi yine kendim için diliyorum; Allah’ım, kimseye yük olmadan, kimseyi incitip kırmadan, kimsenin yolundaki taş, ayağındaki zincir, boğazındaki düğüm, sırtındaki iz, gönlündeki yara olmadan al beni bu dünyadan.

Ki özgür kalayım bütün bu ağırlıklardan.

Evet, bugün 28 Ağustos 20 günü, doğum günümden tam bir gün önce bilmediklerimi bilen Allah’a hamd olsun yeniden.

Ve bilmek için çabaladıklarım arasında kalbime yaramayacak şeyleri aklımdan, işime yaramayacak şeyleri hanemden azad ediyorum.

Merhaba ben.

Ve teşekkürler Allah’ım..

25 Ağustos 2020 Salı

Günaydın Kendim..

Kendimi bir rüyadan uyandırdım bugün.. 

Rüyamı yaşamak için rüyamdan uyandım ve yine rüyamdan kurtulmak için uyandırdım kendimi.

Uyurken farkında değildim uyuduğumun, ama rüyalarım öyle değildi; istediğimde uyanabilecek iradeye sahiptim. 

Demek ki rüya uykunun bir parçası değildi her zaman.. Ya da benim rüyalarım hep uykularıma ait değildi. 

Rüyamda korkularımı ve sevinçlerimi aynı kabın içerisinde bana göz kırparken ve tebessüm ederken gördüm.

Korkularımın tebessümü tüylerimi ürpertirken sevecen gözleriyle pırıl pırıl bir şekilde merhametli sevinçlerin göz kırpması ellerimi ısıttı..

Oysa çok üşümüştüm uyumadan önce..

Ayaklarımı birbirine sarılı halde bırakmıştım bu yüzden, ama uyandığımda kan ter içerisindeydim..

Ve çok üşürüm ben her zaman..

Korkularımı anlatırken tek kelimelik betimleler kullanmam da korkularımdan korkmak mı bilmiyorum..  

Peki, bir rüyayı en tatlı yerinde bölerek beni oradan çıkaran korkularımın ismi ne?

Mesela neden üşümelerim korkularımdan besleniyor?

Korkmanın kendisi de korkunç mu?

İnsan korktuklarıyla imtihan edilirmiş, ama yeni bir insanı tanımanın imtihanı sürekli yenilerle tanışmak mı?

Biliyorum, kalp Allah’ın haremi, biliyorum Allah kendi haremini korur.

Biliyorum kalbin sakinleri öyle alelade, sıradan şeyler değildir.

Ama aklım?

Onu nasıl koruyacağım?

Kalbim aklımı koruyamaz mısın?

Mesela bir insandan kendimi nasıl koruyacağım?

Allah’ım dost edinmek istemiyorum demiyorum, ancak bu dostluk suretindeki düşmanlıklardan nasıl korunacağım?

Ben bir parça aptalımdır.

İnanırım.. hem de öyle çabuk ve öyle kolay..

Meraksızlığım da benden başka herkesin derdidir.

İnanırken de çok kimseyi sorgulamam.

Belki de aptallığımın gıdası da bu aşırı meraksızlığımdır.

Ve rüyamda tam bu korkular bana tebessüm ederken, bir suyun karşısında suretimi gördüm..

Tabirlemediğim rüyamı, sohbetlerimin bilinçaltındaki canlanması diye yordum.

Bir insanı sevmek, ona güvenmek belki yaş aldıkça insana daha ağır geliyor.

Ve Allah biliyor birkaç gün sonra biraz daha büyüyecek ve ömrümden 1 yaş daha alacağım..

Ve belki bu yüzden yeni dostluklara karşı taassup ehli oldum ve geleneksel, kemikleşmiş dostluklarda kalma tutkusundayım..

Ve ben şimdi bu yazıyı öyle pat diye bitirmek istiyorum.

Tıpkı gece yarısı kendimi uyandırdığım rüyamdaki gibi..

Tam bu yüzden akşam olmak üzereyken Günaydın kendim.. 

9 Ağustos 2020 Pazar

Bu Bir Yolculuktu..


Bir yola çıktık birkaç kişi. Hüseyin Rahmi Gürpınar, Michel de Montaigne, Fatıma Tebrize ve Sema Nur yani ben..

Birkaç da görünmeyenler vardı aramızda, aklımızda, kalbimizde, valize koyup getirmek istediğimizde, gülüşümüzde, bakışımızda, hatırımızda, hasretimizde ama en çok kalbimizde.. en çok kalbimizde..

Ve bu bir yolculuktu, tepeden tırnağa bir yolculuktu..

Seyir halindeyken yolda, güne bakan çiçeklerinin güneşten yüz çevirdiğini, hiçbir ağacın olmadığı yerde bulutların gölgelik ettiğini gördüm..

Bu bir yolculuktu işte bundan çok belliydi. İçe ve dışa hem de..

Tanıdığım, ama hakikatle tanıdığım günden bu yana Fatıma'da ruhumun bir parçasının olduğuna inanmışımdır..

Bu yolculuk parçaların bir araya gelmesi anlamına da geliyordu bu yüzden.

İşte bir yolculuk delili daha.. Vallahi yolculuktu..

Hem sonra, yol uzun, gece ve gündüz süren bir yoldu, ama baştan ayağa yolculuktu..

Kendimle alakalı bir keşif, kendime dönüş yolculuğumdu belki de..

Hem belki hayatımın merkezinde kalmanın niyeti ya da yeni başlangıçlara Besmele çekme yoluydu kim bilir?

Aklımın iplerini kalbimin kuyularına atıp, akıl ve mantık zindanlarından kalp hükumetlerine seferdi..

Bu bir seferdi..

Han da, yol da, yolcu da, hancı da..

Gün de, güneş de, gece de, ay da..

Şiir de, şair de, kağıt da, kalem de..

Hepsinin ama en çok güneşten yüz çeviren güne bakan çiçeklerinin üzerine yemin ederim bu bir yolculuktu..

'Neden güneşten yüz çevirdiniz?' dedim güne bakanlara.. biri hariç hepsi sustu.. 'Sevgili'ye naz Aşk'tandır' dedi o da sol omzunu silkerek..

Ve bu sözü heybeme koyup dağlara doğru giderken bir daha yakiyn ettim; bu bir yolculuktu..