Ağlaya ağlaya, susa susa, yaza yaza; söküp attığım, ezip
geçtiğim, yıkıp kırdığım neyim varsa 3 kez üst üste baktığımda toprağına yine
doluyor gözlerim.
Sızlıyor burnum..
Ve dişlerimi sıkıyorum.
‘hayır’ diyorum, ‘geçti, kendine gel..’
Unutamıyor insan.. unutulmuyor, silinmiyor.. hiçbir şey yok
olmuyor..
Dinlemeyince o şarkıyı sen, radyolar insaf etmiyor.
Ben oldum olası sevmişimdir radyo dinlemeyi, frekanslar
arasında düğmeyle oynamayı..
Ama insaf etmiyor ve yok olmuyor şarkı..
Oysa en fazla bir kere doğuyor insan ve en fazla bir kere
yaşıyor. Ama ölüm öyle değil.
Ne arabesk bir cümle, ama hakikat.
Her ölümde bir parçasını gömüyor insan. Her gidiş bir ölüme
denk geliyor benim lügatımda.
Her anı biraz daha toprak istiyor üzerine.
Ben anılarımı toprağa gömmekten de vazgeçtim oysa. Çünkü toprak
bereketli, gömdüğünün hasatını toplatıyor sana..
İşte ey ateş, sana biraz daha muhtacım.
Toprağın hasatını, burnumdaki sızlamayı, ellerimdeki üşümeyi
ve dinlerken bir müziği titreyen yanını sinemin, yak..
Ve ey rüzgar, savur kimsesiz diyarlara küllerimi..
Yoksa bu sızı benim kalp krizlerim olacak..
Yoksa yok olmamak için verdiğim tüm çaba elimde patlayacak.
Yoksa inanmalarımın bir sonu olmayacak.
Yoksa yine şiire meyledeceğim
Yoksa yine yazmaya yelteneceğim..
Kalbim yine itiraflara gebe düşecek ve bu doğumdan bir İsa
(a.s) olmayacak.
Yoksa yine Meryem’in sancısına sevdalanacağım.
Yoksa yine Yusuf’un (a.s) kuyusunu, kuyusundan sonra zindanın
arzusunu taşıyacağım.
Ve ben Musa (a.s) da değilim
Ben İbrahim (a.s) hiç değilim..
Ya bu gönlü elden vereceğim ya da tükenene kadar seveceğim..
Ey ateş ve ey rüzgar..
Ağlaya ağlaya ne varsa heybemde kalan, size teslim ediyorum. Emanet
değil, size vakfediyorum ve tek şartım yakıp yok etmeniz..
Selam ve sevgilerimle..
Bir şey gerçekleşene kadar hep imkansız gibi görünür. Sevmek de buna dahil, unutmak da. İnsan bazen kalp sıkışmalarının, zamansız üzerine çöken hüznün, tebessümlerinin altında saklamaya çalıştığı yürek sancılarının, gönül yorgunluğunun ve her ne kadar cevresinde dostları olsa da yüreğinin derinliklerinde hissettigi o yalnızlık hissinin geçmeyeceğini düşünür. Ta ki geçene kadar..
YanıtlaSilKabul.. bazı yaşanmışlıklar ya da yaşanması mümkün iken yaşanamamışlıklar unutulmuyor. Ama hayat bunların hasretiyle de yaşanmıyor. Geçen hiç bir gün geri gelmiyor. Çoğu zaman yaşanamamışlıkların hasreti, yaşanması mümkün olanlara da imkan vermiyor. Bu da insanı tekrar geçmiste kalıp oradakilere yetinmeye zorluyor. Bir kısır döngü gibi kendi kendini besleyen bir kaos.
İnsan bir noktada kendiyle barışmalı, kendini affedebilmeli ve en önemlisi kendini sevebilmeli, sevilmeye layık görebilmeli.. bizi yaradan, yoktan var eden, bizi bir kuyuya düşüp orada karanlıklar içinde kalmamız için mi yarattı? Yusuf'u kuyudan çıkaran sır neydi? Ya İbrahim'i yakmayan ateşin gizi? Marifet ateste miydi yoksa İbrahimde mi? Yanmak istediğin ateşi yakacak olan da sensin, küllerini savuracak rüzgarı estirecek olan da. Sahi kimden ateş istemektesin..?
Bazı soruların cevabı, bazı duyguların karşılığı yok..
SilAteşten sevgisini değil, dostluğunu istiyorum. Hepsi bu..