Senin de bilmen gerekenleri, sana söylemek gelmiyor içimden.
İçimde yağmurlu bir güne doğacak güneşin hüznü var ve her
gördüğümde heyecanlandığım adını görmek de istemiyorum.
Sana kırgın değilim, çünkü ben kırgınlıklarımı bir süre önce
terk etmeye niyet etmiştim.
Sadece içimde umut olmuştun, bu inanmışlığın sancısı var..
Seninle konuşmak için biriktirdiğim hiçbir konuyu sana açmak
istemiyorum.
Konular uzamasın, sözler çoğalmasın ve ben senden cevap
bekleme sancısı çekmeyeyim hepsi bu.
Seni gördüğüm rüyalarda günlerdir, yüzümü çeviriyorum
senden.
Haberin olmasın istiyorum.
Zehirlendiğim için üç gün çektiğim tüm sancıların içine sana
dair olan incinmişliğimi de sığdırdım. Kimse anlamadı bu yüzden sana ne kadar
incindiğimi. Ve sen de sormadın ‘nasılsın?’ diye..
Ve ben de zehirlerimin içine incinmişliğimi koyup, bir damla
gözyaşı dökmeden ettiğim duama kattım ismini.
Bir insan yalnız ağlamayı arzulayacak kadar yalnız
bırakılmamalı. Ve bir insan hep aynı düştüğü çukura itilmemeli.
Kimseyi suçlamıyorum.
O çukura hep ben düştüm.
Herkesi kendim gibi sanma hastalığım asla tedavisi olmayan amansız
bir hastalık olarak hücrelerime işlendi.
Bir hafta peş peşe 10 tane yazıya başlayıp, hiçbirinin
sonunu getiremeyişimin sorumlusu benim.
Zihnimi, kalbimi, ruhumu ben kendi ellerimle yine esir
ettim.
Ama inanmıştım.
Belki dedim.
Olmadı.
Burnumun direğini sızlatıyor şimdi satırlar.
Ve içimden gelmiyor hiçbirini sana söylemek.
Ben de senin için herkes gibi biriyim. Hepsi bu kadar ve bu
yüzden herkes her şeyi söylememeli.
Hoş geldin Eylül..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder