Beni biraz sınama Allah’ım. Biraz imtihan etme. Kalbim bana
fazla gelmeye b aşladı, çünkü çok şeyi kimseye göstermeden en iyi orada
saklarım diye oraya attım.
Aklımı okurlar belki, gözlerime gölgesi düşer, sesim titrer,
ellerim buz keser ve belki bazen dizlerimde derman kalmaz diye sadece hepsini
kalbime bıraktım.
Bir kalp yetmiyor bana artık Allah’ım. Bana yeni bir kalp
daha ver.
Okuduğum dualar sadrımı açmıyor, çünkü ben Musa (a.s)
değilim Allah’ım. Benim sadrımdaki Nil yarılmıyor artık.
Fark edilmesin, görülmesin aman sakın duyulmasın diye
sakladıklarım kanımı çekiyor sanki kalbimden. Kan pompalayan kalbim benim
kanımı emiyor gibi.
Evet, suçlusu benim bütün bunların.
Kimse bana gereksiz nazar etmesin, aman olur ya biri beni
fazla sever diye kendimdeki güzellikleri ben erittim.
Ama bilmiyordum ki Allah’ım. Güzellikler gidince geri
gelmiyormuş, hiç bilmiyordum.
Riyadan korkup namaz kılmamaya döndü mesele. Ama işte burada
başlıyor ya asıl mesele; bu şeytanın işi ve ben bunu gidenlerin arkasından
ağlarken öğrendim.
Kimseyi hiçbir şey için suçlamıyorum, suçlamam da zaten. Ama
robot da değilim Allah’ım. N’olur hepsinin olmuyorsa da bağzı imtihanlarıma
biraz mola verebilir miyiz?
İnsan olarak geldiğim bu dünyadan insan olarak ayrılmak
istiyorum. Ama ben kendime ne yapıyorum böyle Allah’ım? Niye bu kadar canıma
okuyorum kendimin?
Ağlamak da bir duygu değil mi? Evet, ulan bana gelince neden
zayıflık gibi geliyor ve güçlü olmak için dişimi sıkıyor, ağlamamak için
temizlik yapıyorum?
Ya Hu dünyanın neresinde sevmek ayıp olmuş? Hiçbir yerinde. Ama
ben ayıp gibi değil, dümdüz büyük günah gibi saklamışım? Neden arkadaş, neden?
Allah’ım aynaya baktığımda eşref-i mahlukat olarak
yarattığın ben, hiç de hoş görünmüyor gözüme. Ve bunun bütün sorumlusu da
benim.
Ve Allah’ım ben kendim de dahil olmak üzere kaç cephede
mücadele etmem gerektiğini bilmiyorum. Dış savaşlar görünüyor da, iç savaşlar
sıkıntı.
Kendi Habil’imi kendi yarattığım Kabil’le öldürdüm. Habil
gönlümdü. Şimdi ben ve Kabil oturduk bir masanın başında.
Kimse acıdan ölmüyor bu çağda. Ama sanki ölen bütün
gönüllerin katiliymişim gibi yas tutuyorum. İşte olay karmakarışık ve Allah’ım
kimse anlamasa da Sen anlıyorsun beni, San’a şükürler olsun.
Ne gelirse baş göz üste, ama biraz ara versek olmaz mı Allah’ım?
Mesela İsrail yok olsa, olmaz mı? İnsanlar onlara verdiğin aklı biraz da vahdet
için kullansa olmaz mı? Çünkü Sen de biliyorsun, biz tek onlar hepsi Allah’ım.
Ve bu hiç değişmiyor.
Sen bana biraz daha zaman ver Allah’ım. En azından Kübra ve
Nurgül için bir kitap yazabileyim. Onlar beni olduğum gibi seviyor Allah’ım.
Sözlerime son vermezsem oturup ağlayacağım.
Ama olur mu? Benim de derdim mi var?