İzleyiciler

7 Ağustos 2020 Cuma

Ey Aşk.. Ey Ateş



Bir ateşte iki Aşk yanar mı?

Bir Aşk'ta iki ateş olur mu?

Nasıl olur bu iş?

Derler ki ateşin tabiatındadır; eritir, yakar, ikiyi bir, biri hiç eder..

İki gönül tek ateşte mayalanırsa, iki yürek bir Aşk'a gebeyse; o ateş tüm ikilikleri teke çevirir..

Yine derler ki ateş temizler, siyahı siler, pak eder.. Rahmet'in bir tecellisidir ateş.. 

Bir gönül Aşk'a meyl edince evvela ateşte terbiye edilir..

O yangın, o gönlü gül bahçesine çeviren bir başlangıçtır..

Ve yine derler ki, aslında iki gönlün niyeti de bir sevdaya dem tutmaktır..

O sevdanın ateşinde ikiyi bir yapmaktır. Aşk iki gönülde can bulmuştur. Biri diğerinden daha az ya da daha fazla değildir. 

Aşk'ta adalet vardır..

Ve Allah Aşk'ı yarattı.. sonra da hemen ardından kalplere üfledi..

Ve Allah en çok Aşk'ı yarattı.. sonra kendi makamında Aşk'a yer açtı..

Aşk'ın değirmeni de ateş oldu..

Ve Ey ateş..

Merhamet etme sakın.. iyice düş sineler üzere. Düş ki yanan sineler  Yar'in ayrılığında ağıtlar okusun.. okusun da ikililten birliğe yol alsın..

Ey ateş,

Ey Aşk..

30 Temmuz 2020 Perşembe

Bu gece niyet ediyorum Aşk'a..


Bu gece başka bir hal var üzerimde.

Sanki 'hazırım' diyor kalbim.. 

Kızıl renkler eteklerinde gövdemin, başsız kalmış gölgem,

Bu gece açacağım kalbimi Aşk'a.. biliyorum vuracaksın sen de ey Aşk başımı şevkle..

İşte yine yıllar sonra düştüm eşiğine

Bir sureti, bir gömleği olmayan derdin hizmetine..

Hazanlar vuracak biliyorum yine gönlüme

Baharları arzulayamayacak.

Bu gece başka bir hal var üzerimde

Aşk'a niyet..

Aşk'a besmele..

Aşk'a düğüm..

Ve bu gece bir daha Aşk'la kefenlenecek gönlüm.

Mihrabımda kıyama dururken, tekbirin elifinde, 

Yine düşeceğim kuyulara..

Ama kuyuları azad ederek niyet ediyorum Aşk'a..

Zehri şerbet, acıyı tatlı gösteren şaraba..

Hangi yangına bu özlem, hangi ateşin cezbesi?

Ne çekiyor beni kirpiklerimden kendine, bu neyin nesi?

  
Bu gece ben de var bir hal..

Aşk deyince titreyen yüreğim, 

Ahhh..

Ahhh.. 

Ben neye niyet ettim? 

Hani İsa'nın nefesi?

Hani Musa'nın Tur Dağı?

Hangi dağda kurban ediliyor ruhumun İsmail'i?

İbrahim hangi yangının koynunu güle çevirdi?

Hangi gök altında Adem tövbe etti? 

Hangi zikir Yunus'un gönlüne su serpti?

Hangi ateş İbrahim'e niyet etti?

Hangi dağ vahye gebe şimdi?

Bu gece, gece değil sanki..

Aşk inecek yine bir yerlere..

Ey Aşk, açtım sana gönlümü, işte ben, işte yine ben..

Ey Aşk..

Ah Aşk..

27 Temmuz 2020 Pazartesi

Şairlere şiir yazılır mı?



Hiçbir şaire şiir yazılır mı anne?

Hiç değer mi yani dokunur mu yüreğine?

Şairlerin hepsi Aşk’tan anlar mı anne? Yoksa bildikleri tek şey kendi aşkları mıdır? Mesela içten içe yanan bir aşığı gördüklerinde onun da hikâyesini hiç onunla konuşmadan anlatabilirler mi mısralarında?

Mesela, hatta kendilerine aşık olan bir aşığın halinden anlayabilirler mi?

Her aşkın karşılığı vardır. Her aşkın bir karşılığı vardır.

Evet, yemin ederim zeytinin üzerine, her aşkın bir karşılığı vardır. Ama bu karşılık hep vuslat değildir.

Anne sana soruyorum, çünkü en çok sana sormayı seviyorum.

Peki, bir aşkın karşılığı hep bir kalpte midir? İnsan illa bir insana mı aşık olmak zorundadır.

Gökyüzündeki bir kuş insanı irşad edemez mi?

Bir şair bunları da yazabilir mi?

Bir ömür kaç kişiyi sevmeye yeter? Sevmek deyince neden illa karşı cinsten biri anlaşılıyor anne?

İnsan bir çiçeğin boyun bükmesini, bir kitabın kokusunu, yağmurun sesini sevemez mi? Neden en güçlü sevgilerimizi bir insana yüklemek zorundaymışız algısı var anne?

Ve neden sevgide güç var?

İnsan güçsüz bir sevgiyle de sevemez mi? Güçlü olması için kalbin, günde bilmem kaç defa kan mı pompalaması gerekiyor?

Mesela acısını sinesine bastıran da güçlü sayılmaz mı?

Peki, anne şairlere dönelim; her şairin bir aşkı mı vardır? Aşık olmayan şiir yazamaz mı? Şiir yazmanın altın kuralları nelerdir? Var mı bir tarifi..

Aşkından, kalp ritmi bozulan ama tek kelime konuşamayanların aşkı da sahih mi?

Aşkı doğru kılan ve aşkı şiir yapan sihrin sırrı ne anne?

Şairlerden neden korkuyorum anne?

Aşktan mı korkuyorum? Şiir bana en fazla ne yapabilir ki? Mesela neden en az şiir okuyorum. Oysa çok seviyorum.

Oysa çok seviyorum.

Oysa seviyorum anne..

Ama korkuyorum..

Bir şaire şiir yazsam dedim ya kendisininki kadar güzel cümleleri kuramadığım için aşağılar mı sözlerimi? Aşağılasa yine şair olur mu?

Ama hakkı değil mi anne?

Onun kadar güzel konuşamayan, kelimelere onun kadar güzel can veremiyor diye birini beğenmese bu onun hakkı değil mi?

O zaman ben de en iyi bildiğim şeyi yapayım..

Hoşça kal..


22 Temmuz 2020 Çarşamba

Bugün



Bugün sessizce başladım güne..

Kendi başıma ve kendimle yürüdüm yolda. Kendimden kendime geldi dinlediğim tüm şarkılar.

Hepsini tek tek sıkılmadan dinledim.

Kendimle konuştum yol boyu. İçimi yokladım kendim ne kadar kendimleyim, ne kadar kendimdeyim.

Bir anda çizgiler gözümün önünden geçmeye başladı.

Başımı kaldırdım gökyüzü harflerle doluydu.

Bu benim dünyam işte, kaldırımdan inerken, bir anda farklı bir zamana geçiş yaptım. Pat diye Mevlana ve Şems düştü gözümün önüne.

Başımı bir daha gökyüzüne kaldırdım bulutlar yastık savaşı yapıyordu.

Bir daha diyorum, burası benim dünyam ve kendimle ilgili her şeyi düşünmekte özgürüm.

Ayaklarıma baktığımda Hafız’ın şiirlerinden bir gül bahçesinde gördüm kendimi. Kendimi kendime beğendirmeye çalıştım.

Her gün özeldi hayatımızda. Her gün sadece tek bir gündü.

Oldum olası mutlulukları uzatmayı ve acıları kısaltmayı sevmişimdir. Bir acıya oldum olası mühlet vermişimdir.

‘şu kadar zamanın var, ondan sonra biteceksin’ demişimdir. Ve sözümün eriyimdir, o sadece o kadar sürmüştür.

Sürdüğü süre içerisinde her türlü acı refleksini yaşamışımdır, ama içimde, ama kendimde..

Ama mutluluklar öyle değil, güzel bir şarkı, bir şeker, bir kitap, bir balon, bir selam, bir boya, bir kalem, bir kağıt, minnacık bir şey daima mutlu olmama yetebilmiştir.

Çünkü ömrüm hep bugünden ibarettir. Ve her bugünüm ömrümdeki tek günümdür. Her gün parmak izi gibi özeldir.

Her gün ömrümde aslında bir daha tekrarı olmayan gündür.

Ve her gün özeldir.

Son olarak,

Ömür bir gündür, o da bugündür..


22 Haziran 2020 Pazartesi

Bir Rüya Gördüm..



Bir rüya gördüm bugün, nasıl görmüşsem rüyamdan çıktığımda her yerim ağrıyordu. Sonra ağrılarımı yanıma alıp elimi yüzümü yıkamaya gittim.

Bir an çok alakasız bir şekilde aynaya çarptım. Ayna titredi ama ben sarsıldım. Aynaya hiç çarpmamışım daha önce. Hiç titrerken görmemişim. Gözlerim bozuldu gibi hissettim.

Hazırlanıp evden çıktığımda hala o titreşim beynimdeydi. Neden bu kadar şaşırdım bilmiyorum.

Evet, şaşkınlık bende bir huydur, çok güzel şaşarım, şaşırırım. Ama aynaya çarpmak neden bu kadar hayret verici ki?

Aynalar beni efsunlar, çeker kendine. Bu çekim yüzünden belki; aynaya çarptım, ayna titredi ama ben sarsıldım..

Sonra işte çay içtim, biraz çene çaldım. Biraz çalıştım, biraz mesajlaştım, kitabımı bir yerde unutmuşum, biraz sonra aramaya gideceğim.

Teknik olarak yaz ayındayız, ama mevsimlerin şirazesi kaymış. Çatır çutur yağmur yağıyor, gök gürlemesi..

Sonra rüyamdan düştüm. Az önce rüyamdan gelirken bir parçayı da kendimle getirdiğimi fark ettim. Rüyalar bize dokunurlar.

Rüyalar kimdir?

Kaç kişidir?

Rüyalar insanı nasıl mutlu edip üzer? Mesela bir rüya nasıl 7-8 saniye olmakla beraber bir ömür oluyor?

Elle tutulur hiçbir şey görmediğim rüyam, niye beni kendine çekiyor? Oysa ben uyandıktan birkaç dakika sonra unuturum rüyalarımı..

1,5 yaşımı hatırlayan ben, rüyalarımı unutma ustasıyımdır. Gerçi 1,5 yaşımı hatırlamak da beni çok mutlu etmiyor ama neyse mevzu bu değil..

Rüyamda da ne gördüm? Hiç..

Bugün 22 Haziran, takvime bugünle ilgili bir not düşmüşüm; bir şeylerin temennisini yazmışım. Belki de en çok istediğim şeyin notu..

Ve bugün o gerçekleşmiyor diye şükrediyorum.

Zihnim hala titreyen aynanın beni sarsmasında.. Ve bir de beni rüyamda kim dövdü?


16 Haziran 2020 Salı

Gidenler Bi Zahmet Gitsinler..



‘Gidiyorum’ diyorsun, sonra arkana bakıyorsun, bir süre sonra ters ters yürümeye başlıyorsun ve sonra gittiğin yoldan tıpış tıpış geri dönüyorsun..

Bu nasıl gitmek, gitmek denilen şeyin çoğu kalmak mı?

Bir insanın gönlünde yer edindiyseniz oranın en güzel sakini olun. Çünkü her gönül kutsaldır. Ve gönlün dili, dini, ırkı, mezhebi yoktur.

Yani Mevlana’nın dediği gibi, ‘gönül bu yol geçen hanı değil dergahtır, öyle paldır küldür girilip çıkılmaz günahtır.’

Öyle hadi merhaba ben geldim, hadi ben gidiyorum kuralları gelme ve gitme işini ayaklarıyla yapan kalpsizlerin harcı bence.

Şu an çok bilendim, farkındayım. Ama nasıl bilenmeyim ki? Bu nasıl gitmek?

Bir yerden gittiyseniz eğer, yani bunu göze aldıysanız yok olmayı göze almalısınız. Gitmek yok olmak olmalı.

Gidişler içinde gelişleri barındırmamalı. Ne bu oyun mu oynuyoruz?

İnsanların ruhunu, kalbini azad edin gelme ihtimallerinizden.

Oldum olası hep gelişler korkutmuştur beni. Ve bir kere giden bunu adet edinmiştir.

Oysa ne gerek var?

Bu zulüm değil mi?

Tam yokluğuna alıştığınız, öğrendiğiniz ve varlığını istemediğiniz biri ruhunuzun eteklerinden, paçasından yapışınca hoş mu oluyor yani?

Gidiyorsanız doğru düzgün gidin. Her şeyinizi de alın götürün. Kimse sizin hayatınızın kırıntılarıyla şükretmek zorunda değil.

Her insan özgürdür. Kimseyi yolumu gözlesin diye bırakmayın. Bu bencillik çünkü.

Yeter da.

Yeter.

Ya defolup gidin, ya da kırın dizinizi oturun.

Kendinizi de çok önemsemeyin, kimse çok önemli değildir. Tezer Özlü ablamız ne demiş ‘herkes herkessiz yaşar, kimse kendini oksijen zannetmesin.’

Ben de dahil, kimse yokluğumuzdan ölmez, kimse bir diğerinin yokluğundan ölmez. Doğru ayrılık acı ve hasret çok ağır, ama gönül bütün bunların üstünde. Acıyı da siler, hasreti de bastırır.

O zaman ben gidip biraz kum torbası yumruklayım.


14 Haziran 2020 Pazar

Tam Kendime Nasihat Ediyordum, Dağıldım..





Canım kendim,

Senden özür diliyorum. Bunca zaman ne yaptıysam sana ben yaptım. Gözlerinden akan yaşları sebebi benim.

Neysem onu çektim, bazen düşünerek, bazen yüklenerek, bazen boyun eğerek, bazen maruz bırakarak, bazen zorlayarak..

Ne yaşattıysam sana ben yaşattım.

Yaptığım her şey için bu Pazar gecesinde, Neşet Ertaş eşliğinde senden özür diliyorum.

Bir daha aynısını yapmayacağım ve seni üzmeyeceğim diye söz veremiyorum, çünkü insan birazdan daha fazla tekrardan ibarettir.

En azından ben kendimi sürekli tekrarlıyorum.

Sana söylemek istediğim bazı şeyler var.

Öncelikle, korkularını azat et artık ve aşık ol, seni ısırmayacak.

Müzik dinlemeye devam et ve istediğini dinle. Montaigne ile konuşmayı ihmal etme.

Ruhun neye aitse orada ol ve kalbini yorma artık.

‘Kalp nasıl yorulur?’

Herkesin kalbi aynı derecede yorulmaz ve aynı şeylere yorulmaz. Mesela illa karşılıksız bir aşk yaşamaya gerek yok kalbi yormak için. Zaten yoruyorsa aşk değildir o ve zaten konumuz da aşk değil.

Mesela kalbin sesini duymamak kalbi yorar, karabasan gibi. Hani bağırırsın, ama sesini kimse duymaz. Sonra ağlar sonra uyanır..

E insan kendi kalbini dinlemezse, duymazsa haklı olarak kalp de yorulur.

Sonra kırılan kalp çabuk yorulur, yokuş çıkamaz, yol yürüyemez.

Hevesi kalmamış kalp yaşlı bir kalptir ve bu yaşlılığın insan ömründeki yaşla zerre alakası yoktur, ama hevesi olmayan bir kalbi taşımak gerçekten yüktür.

İçindeki çocuğu yitirmiş kalp, ölüme yakındır; birçok hazzı, neşeyi, huzuru, tadı, kokuyu, acı ve tatlıyı kısmen unutmaya başlamıştır. Ve zaten şey oluyor sonra unutkanlıklar vs gibi hastalıklar ortaya çıkıyor.

Ve artık hissetmeyen bir kalp yani taşlaşmış bir kalp.. yutkunamadım bunu yazarken..

Yani demem o ki, kalbi yoran sayısız şey bulunabilir.

Yorma kalbini, acıtma, ağrıtma sevgili kendim. Çünkü bu hayat sadece sana ait ve kalp de öyle. Kendini tekrarlasan da ikinci bir kalp tekrarın olmayabilir.

Kafamın içi şu an; Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe, Cuma, Cumartesi ve Pazar pazarları gibi karman çorman.

Oysa bugün hacamat yaptırmıştım. Dağıldım, gelmeyecek bu yazının devamı.

Neyse geceye selam olsun..

Keşke gece yüksek sesle konuşmak tüm dünyada yasaklansa ve bu kuralı ihlal edenlere ceza yazılsa.

Herkese benden selam..