Bugün sessizce başladım güne..
Kendi başıma ve kendimle yürüdüm yolda. Kendimden kendime
geldi dinlediğim tüm şarkılar.
Hepsini tek tek sıkılmadan dinledim.
Kendimle konuştum yol boyu. İçimi yokladım kendim ne kadar
kendimleyim, ne kadar kendimdeyim.
Bir anda çizgiler gözümün önünden geçmeye başladı.
Başımı kaldırdım gökyüzü harflerle doluydu.
Bu benim dünyam işte, kaldırımdan inerken, bir anda farklı
bir zamana geçiş yaptım. Pat diye Mevlana ve Şems düştü gözümün önüne.
Başımı bir daha gökyüzüne kaldırdım bulutlar yastık savaşı
yapıyordu.
Bir daha diyorum, burası benim dünyam ve kendimle ilgili her
şeyi düşünmekte özgürüm.
Ayaklarıma baktığımda Hafız’ın şiirlerinden bir gül
bahçesinde gördüm kendimi. Kendimi kendime beğendirmeye çalıştım.
Her gün özeldi hayatımızda. Her gün sadece tek bir gündü.
Oldum olası mutlulukları uzatmayı ve acıları kısaltmayı
sevmişimdir. Bir acıya oldum olası mühlet vermişimdir.
‘şu kadar zamanın var, ondan sonra biteceksin’ demişimdir. Ve
sözümün eriyimdir, o sadece o kadar sürmüştür.
Sürdüğü süre içerisinde her türlü acı refleksini
yaşamışımdır, ama içimde, ama kendimde..
Ama mutluluklar öyle değil, güzel bir şarkı, bir şeker, bir
kitap, bir balon, bir selam, bir boya, bir kalem, bir kağıt, minnacık bir şey
daima mutlu olmama yetebilmiştir.
Çünkü ömrüm hep bugünden ibarettir. Ve her bugünüm ömrümdeki
tek günümdür. Her gün parmak izi gibi özeldir.
Her gün ömrümde aslında bir daha tekrarı olmayan gündür.
Ve her gün özeldir.
Son olarak,
Ömür bir gündür, o da bugündür..
Benim dünyam karmaşık bir haldeyken birisi dünyama bir girdi pir girdi ondan öncesi şu anda hafızamda kesik kesik gözüküyor. Hayallerim onsuz olmuyor. Nereye baksam onu görüyor gibiyim suya baksam o toprağa baksam o ateşe baksam o semaya baksam o.
YanıtlaSil