Bugün, ne kadar hissizleştin testi çözdüm.
Sabah ise bir sayfa kitap tavsiye listesi hazırladım.
Ama en sabah, yani uyandığımda şu fikirle yürüdüm; insanlar
neden sevgilerini çarşı pazara döküp, hislerini bazı şeyler uğruna satıyorlar.
Sonra öğleden sonra olunca garip bir kaosun ortasında bulduk
kendimizi.
Daha öğleden sonra canımın içi Songül Can’ım geldi, ona şiir
okudum. Beraber biraz şiirden biraz seslerden konuştuk.
Neyse ben çarşı-Pazarda kaldım. Uzaklaşmak istemiyorum
konumdan..
Neden diyorum gerçekten, birini sevmek sanki çok kolay bir
şeymiş gibi; nasıl oluyor da öyle kocaman kocaman cümleler kurup, ardından
hiçbir şey yokmuş gibi üzerlerini silebiliyor insanlar sevgilerinin?
Yine ben uyurken çağ atlanmış hissine sahibim bugün.
Bir zamanlar Ankara’dayken, uzun süre evden çıkmadığım bir
zamandı. Bir gün dışarı çıktığımda ilk gözüme moda çarpmıştı. O zamanlar farklı
gelmişti tesettürlü insanların örtünme biçimleri.
Sonra bir telefoncuya gitmiştim, telefonum için bir şey
lazımdı sanırım o kısmı çok hatırlamıyorum. İki tane lise öğrencisi de
mağazanın içerisinde konuşuyorlardı. Benden en fazla 2-3 yaş küçüktüler. Ama onları
anlamamıştım. Sanki farklı bir dil kullanıyorlardı.
Sonra ben konuştum, beni de onlar anlamadı.
Anlaşamadığımız bir güne dönüştü.
Aradan biraz zaman geçti, yaşıtlarımla anlaşamadım. Türkçem onlara
eski dil gibi geliyormuş. Hatta bir gün arkadaşım olmayan biri bana ‘Sema aynı
yaştayız ama sen babaannem gibi konuşuyorsun’ demişti.
Şaşırmıştım, kendimi yıllardır uyuyormuşum da uyandığımda
çağ atlanmış gibi hissetmiştim.
Bugün aynı şaşkınlık içerisindeyim. Belki dilim anlaşılır
cinsten ama bugün de gönülce anlaşamıyorum.
Sabahtan bu saate en az 7 kere ‘nasıl oluyor da..?’ soru
kalıbıyla başlayan cümleler kurdum. Ve her sorum yanıtsız kaldı.
Muhakkak vardır bir yerlerde cevabı ama bana yetişecek mi
bilmiyorum..
Sorularımı sorarken içimde oluşan boşluğu hangi kelime
dolduracak bilmiyorum.
Allah’ım ben bu kadar çok şeyi nasıl bilmiyorum?
Bir kalbi nasıl hor kullanabiliyor insanlar? Sevgi nasıl bu
kadar dile düştü? Nasıl oluyor da insanlar artık birbirlerini bakışarak
anlayamıyorlar?
Gerçekten nasıl?
Şimdi çay içsem de geçmeyecek gibi.
Uyuduğumu düşünen varsa, uyandırmasın beni bu uykumdan. Bu kalp
ağrılarına, bu kabalık ve küstahlıklara tahammülüm kalmadı.
Şiirler de merhem olmuyor gönül karalarına..
Eğer illa uyandıracağız diyorsanız, uykumu ve gördüklerimi
hayra yoracaksanız uyandırın. Yoksa ben yetişmek istemiyorum sevgisizliğin kol
gezdiği çağa..
Benim gücüm yetmez çünkü, yetmiyor da daha fazlasına.
Ellerim buz kesti mesela şimdi..
Ama asıl kalbim üşüyor temmuz ortasında..
Çiçeğim de kurumuş pencere kenarında. Bu hüzün yeter bana. Adını
da bilmiyordum ama, olsun çok güzeldi.
Hoşça kal sevgili bloğum.
Adetim değildir ama sizi örnek alarak yazıyı okumaya sondan başladım. Daha ilk cümle yetti bana. Gözümün önünde ahşap bir pencere kenarında, solmadan kısa süre önce boynu bükülmüş ve bu dünyaya küskün gittiğini kalanlara anlatmak istercesine yapraklarını dökmeden o haliyle kurumuş bir çiçek canlandı. Sonra dedim ki neden öyle olmak zorunda ki? Belki de tüm ömrü boyunca huzurlu bir hayat yaşamış, rayihası ile onu tanıma saadeti elde edebilmiş herkes için mutluluk kaynağı olmanın ve dünyadaki misyonunu tamamlamanın verdiği huzurla usulca başını eğmiş ve böylece sevgisini ondan eksik etmeyen Sema'ya son adağını sunmak istemiştir.
YanıtlaSilTemmuz ortasında insanın kalbi üşür mü? Üstü açık uyumuş ve üzerini bir örten olmamışsa üşür. Bense üşüyen bir kalbin üzerini örtecek bir şeye sahip değilim, uyandırmak belki çare olabilirdi gördüğünüz düşü hayra yorabilecek olsaydım eğer.
Bir başka kalbi hor gören, sevgiyi dile düşüren ve bakışarak anlaşamayan insanlar! Ben artık şuna inanıyorum ki insanlar bir günde kınanacak hale düşmüyorlar.
Ömrü boyunca sevgiye hasret kalmış bi insanın bir başka insana ya da bir çiçeğe sevgiyle bakamaması onun suçu olmamalı. Bir kez olsun birisi gözlerinin içine bakıp neyin var diye sormamışsa nasıl bekleriz bir başkasıyla bakışarak anlaşmasını?
Gözünüzün önünde gerçekler canlanmış desenize, pencerem ahşap görüntüsünde.. her şeye rağmen bütün yaprakları dökülse dahi ve kurusa da saksısından çıkarmadığım, suladığım çiçeğim de önünde duruyor.. hani sevgi her şeyi iyi ederdi? çiçekleri neden iyi etmiyor? ya da kuşların kanatlarını neden iyi etmiyor?
Silbu temmuz ayındaki ilk üşümem değil, hani bir aralar herkeste mavi huydu ya; benim de üşümelerim huydur. yazın ortasında az donmadım zira..
insanın tırnakları morarıyor üşüdüğünde, benim öyle mesela..
ama kalbimin üşümesi..
onun galiba mevsimlerle alakası pek yok.
evet, insanlar kınanacak hale kolay kolay düşmüyor olabilirler, ama ben kınamıyorum; neden diyorum. neden böyle oluyor? nerede eksiğimiz var, hatamızın başlangıcı nerede?
tabi kızıyorum da, ama kızsam da hemen yüz çevirmem ben, beni bilen bilir.
ya çağ yanlış, ya sevgiler, ya hepsi, ya hiçbiri..
herkes kendi hatasını kucağına alsa, başını okşasa ve sorsa 'nedenini' belki bütün kalplerin önü temizlenir..
kimsenin gözünde başkasının nemi kalmaz..
ya da belki de ben çok hayalperestim ya da belki de ben çok kırgın ve yorgunum..
ya da hiçbiri..