Yok,
Olmuyor,
Olmuyorsa yazacağız mecbur.
Demek hala yazacaklarımız var ne güzel.
Olmayanlara gelelim o zaman..
Bir sürü bir şey olmuyor ama olan şeyler de var. Mesela bir
sesi duyduğunda insanın nasıl derinden sarsıldığından bahsedelim.
Bu sarsılmanın sadece ruhta hissedilen bir his değil de
fiziksel olduğunu da düşünelim. Ama önce bir nostalji, biraz Türk sanat müziği
açalım ki ciğerimiz sökülsün.
Hadi bakalım..
Bu bir ben ve sen meselesi aslında..
Ben seni görmeden önce duydum. Duyduktan sonra dinledim ve
ilk duyduğum ise 'oku' ydu.
Sonra daldım o üç harflik bir ömrün içine.
Sonra bir gördüm seni bu sefer aynı ses 'acaba Allah'ın
nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?' dedi.
Ben de ne bileyim işte, şaştım kaldım tabi. Bir anda ne
okumam ne yazmam kaldı.
Ne algım, ne kalbim vardı.
Sonra açtım bir kitap baktım sen.
Bir filmde hem kadın ve hem erkek, hem yaşlı ve hem çocuk
baktım sen..
Yolda yürürken baktım sen.
Başımı göğe çevirdim sen.
Bu senler öyle çoğaldı bir gün aynaya baktım, sen.
Konuşmaya kalktım, sen.
Bir sende yok olmuştum ben.
Ve yine şok olmuştum ben..
Ama o gün anlamamışım meğer bana indirilen kitabın sen
olduğunu..
Bedenime üflenen ruhun senden bir parça olduğunu.
Bir yarım değildim oysa hiçbir zaman. Ve Aşk değildi bu.
Ama sen işte hep sen elimden de başka yok gelen.
Hani dedimya bu bir ben ve sen meselesi. Değil.. Bu tamamen sen ve sen meselesi..
Sonra gece oldu baktım gökte Ay’sın..
Ve ben geceleri Ay’ı izlemekten, gündüzleri Güneş’i
arzulamaktan günlerdir uyuyamıyorum.
Gözümde bir yaş var ama akmıyor.
İçimde bir yanan bir donan ateşimsi bir gariplik..
Yemin ederim Aşık değilim. Ve hiç olmadım. Bu marifet değil
ama Aşk başka bir mesele.. ama her duyanın abartılı bulacağı bütün bu sözler
ise, kalbimce bir şeyler işte.
Olmuyor Allah’ım..
Ne yapsam elimde kalıyor gönlüm olmuyor.
Hani ey gözyaşım akmayacaktın?
Kapatalım konuyu.