Herkesin her şeyi bildiği bir dünyada belki de tek ayrıcalık
hiçbir şeyi bilmemektir.
Ya da bilmemek gerçek bir bilgeliktir..
Hiçbir yerden okumadığım, kimsenin de söylemediği bir söz
var ‘bilmek lanetlenmektir.’ Kimseden duymadığım ve kimsenin de söylemediği
için bu sözü çok seviyorum. Ve şerhe de çok lüzumu olduğunu düşünmüyorum.
Evet, sinirliyim. Ve bana en iyi gelen şeylerden birini
yapıyorum; yazıyorum.. ki nicedir kaza süsü verilmiş intihar gibi, ihmal ve
erteleme süsü verip defterlerimle hallediyorum bu meseleyi.
Ama taştım, fışkırdım. Yeter artık dediğim bir andayım. Artık
içimdeki siniri sadece ben değil, bloğum da bilsin istiyorum.
Zor zamanlardan geçiyoruz. Gün içerisinde birçok defa
kendimizle yüzleşip, tövbeler edip tekrar günaha girebiliyoruz.
Şaşkınız..
Her şeye şaşırıyoruz..
Farkındayız da biraz..
Görüyor, üzülüyor, kahroluyoruz ama yaşamadığımız için
birebir idrak edebilir miyiz bilemiyorum.
İnsanın en büyük acısı ve hocası ölüm sanırım. Ölümlerin bizleri
büyütmesi ve ölümün bize yaşamayı öğretmesi ne ilginç bir şey.
Bir gecede kızdığımız, kırıldığımız, sevindiğimiz her şey
alt- üst oldu. Bazı şeyler yarına kalmadı. Kimsenin yanına da kalmadı.
İnsan düşünüyor; panik olduğumuzda, kaygılarımız artıp atak
geçirdiğimizde, bayıldığımızda mesela böyle büyük kocaman değil ama ayıltmak,
kendimize getirmek için; silkelenmemiz için tokat atılır ya, Allah hangi
uykudan uyanmamızı irade ediyor da böyle sarsıldık? Diyor.
Neyi unutmuştuk da hatırlamamız gerekiyordu?
Hatırladık mı?
Yazıya bambaşka duygularla başlayıp yine oradan çok bir
yerde bitireceğim biliyorum. Ve arka fonda da hiçbir şey çalmıyor.
Biraz etrafımızı izlediğimizde; bir kelimeden incinen
insanlarla, milyonlarca hakarete aldırış etmeyen insanlar görüyoruz. Eşitliğe asla
inanmıyorum. Bu dünyada adalet olmalı.
Yine meseleyi kendi çıkar ve menfaatlerine göre eğip
bükenlerle, tüm samimiyeti ile gece-gündüz çalışanlar aynı masada oturuyorlar
ne garip.
Her satırda birçok yüz gelip geçiyor gözlerimin önünden..
Keşke gerçekten biraz acımasız olabilsem de bazılarını eşek
sudan gelinceye kadar dövsem.
Bence sözlerimin sonuna yaklaşıyorum.
Zaten hep bitirmek için başlarım. Çok özlediğim insanlar
var. Onları çok özlüyorum. Düşününce burnumun direği sızlıyor.
Ve ben bu yıl derin öfkeyle tanıştım, tanışmaz olaydım. İnşaallah
bu hikâyeyi nefret duygusunu kalbime sürmeden bitirebilirim.
Samimiyetsiz duyarlı olma duygusundan,
Meraklı merhametten,
Herkesin ne yaptığına müdahale eden yöneticilikten (ki bu
sadece zannetmekten ibarettir),
Güzel kelimeler kullanarak boş konuşmaktan,
Ortalığı sürekli karıştıran, fitne içerikli haklılıktan,
Her şeyi kendi yapmaya çalışarak, hiçbir şey yapamamaktan,
Alemlerin Rabb’i olan Allah’a sığınıyorum. Şimdi genzim
yanana kadar burnuma su çekip, fon müziği açıp tekrar kafayı yiyene kadar
düşünme vakti.
Hoşça kalın.
İhmal ve erteleme süsü verip.. Ne kadar kaçsakta bağzı duyguların pençesinden kurtulamıyoruz. Neden kaçtığımız da meçhul. Ve asıl gerçek ne? kimden kaçıyor, neyi saklıyoruz. Her şeyi açık açık yaşamak varken! Deftere yazmak dertlerimize çare mi sanıyoruz? Metaforlar, imalar, anlatmadan anlaşılmayı beklemeler.. Ne derdimiz varsa, kime ne söyleyeceksek kalkıp avazımız çıktığı kadar bağırmamız gerekmez mi?
YanıtlaSilİhmal ve erteleme süsü verip bloğunuza değilde defterinize yazmanızın sebebini öğrenmek için sizi ikna etmeye çalışsam böyle şeyler söylerdim heralda. Lakin kelimelerden çok sessizliğin gücüne inanan biri olarak aksine inanıyormuş gibi yapamayacağım. Yine de itiraf etmem gerekiyor ki bu yol yorucu. Herhangi bir şey anlamasını beklediğimiz birine ne anlaması gerektiğini açıkça söylemek yerine bunu zamana ve kendi haline bırakmak zor olanı tercih etmektir. Güzelliği de zorluğunda dediğinizi duyar gibiyim. Kim bilir haklısınız belkide. Ama bazen karşımızdakinin anlamasını istediğimiz şeyi anlaması o kadar zaman alıyor ki artık anlamasının da bir manası kalmıyor. Hatta çoğu zaman böyle oluyor sanırım. Neyse sözü fazla uzatmadan bir de itirafta bulunmak istiyorum. Bir insana kırk kere deli dersen deli olur sözü vardır bilirsiniz. Sanırım tırnak içinde ifade etmek gerekirse 'deliriyorum'. Gerçekten öyle miyim bilmiyorum ama insan kendisi öyle olduğuna inanmaya başladıktan sonra öyle olup olmamasının bir önemi kalıyor mu ki?
Yorumunuzu okuduktan sonra acaba ne yazmıştım diye dönüp bir daha yazımı okudum. Sonra da bir daha dönüp yorumunuzu okudum. Ne çok susulacak şey yazmışsınız :)
SilDeliriyorsanız muhakkak başlangıcını bir yerlere tarihiyle birlikte not alın.
Akıl ve gönülle olduktan sonra hiçbir yol zahmetsiz, hiçbir zahmet rahmetsiz değildir. Özlü sözler gibi olacak ancak 'arife tarif gerekmez' anlamak istemeyene kenara çekilip yol vermek gerekir. Sizi duyan zaten fısıldamanızı da anlar. Ve sözün hakkı da ehline söylenmesidir. Boynuma bu kadar yükü almaya da benim cesaretim ve gücüm yok. Olduğu kadar olmazsa da çay içeriz. Hayat bu :)
Dün buraya bişeyler yazıyordum ki şarjımın bittiği için telefonun kapanmasıyla yazdıklarım da uçtu gitti. En iyisi kalkıp çay koyup güzel bi kahvaltı yapayım :)
YanıtlaSilÖncelikle afiyet olsun diyorum, çay önemli biri. Akabinde de nasibimiz değilmiş diyeyim. Eğer okumamız gerekseydi; Paulo Coelho'nun Simyacı'da dediği gibi 'bir şeyi gerçekten istersen, onu gerçekleştirmek için bütün evren işbirliği yapar..' :) başka zamana diyelim.
SilEhil olanın sözümüzü dinlemeye teveccühü yok :) Bi ara eski yazılarınızı paylaşıyordunuz, bu sıralar paylaşmamanızın sebebi ehlinin olmaması mı acaba?
YanıtlaSilEy Ehil olanlar, teveccüh edin diye bir duyuru yapabiliriz :) Estağfirullah, belki eski yazım kalmamıştır? Neden bu ihtimali düşünmediniz?
SilArşivime bakıp en az depresyonluyu paylaşabilirim. Ya da en çoğunu bilemiyorum :)
yok yok bu iş öyle duyuruyla falan olacak değil. Zaten teveccühü olan bir şekilde dinlemenin de yolunu bulur. Hem Paulo Coelho'nun Simyacı'da dediği gibi 'bir şeyi gerçekten istersen, onu gerçekleştirmek için bütün evren işbirliği yapar..' :)
YanıtlaSilEski yazınızın kalmadığına inanmak pek mümkün değil :) Yüzlerce hatta belki binlerce yazınız olduğuna bahse girebiliriz :)