(Baş Not: Bu yazı 31 Mart 2017 yılında saat 16.06 da
yayınlanmış, ne zaman yazıldığına dair yine bir fikrim yok, okuyunca ufaktan
hoşuma da gitmedi değil. Yaşımla orantısız şeyler yaşamışım dedim. Neyden bahsettiğimi
de çok iyi biliyorum, ama buraya yazmayacağım. Yazının sırrı olsun. Açmayalım perdesini.
Şimdi fotoğrafını ve noktalama işaretlerini düzeltip yeniden yayınlayalım
bakalım. Noktalama işaretinden kastım da; ünlem olmamalı bazı cümlelerde. Bırakalım,
neye şaşırıyoruz ki?)
Bu bir itiraf mı?
Evet, bu bir itiraf..
Her şey ama her şey kolay olabilirdi, eğer senden
başlamasaydı. Ve yine her şey çok daha zor olabilirdi seninle olmasaydı.
Bir karmaşa, bir kargaşa bir kavga. İçimde yorgun bir
atlı ve dermansız ayaklarıyla koşan bir at..
Gece olmuş yine ve ben yine uykuyu gömüyorum geceye..
Belki diyorum, uyuya kalmasaydım zamanında, yani seninle kalsaydım biraz daha,
belki diyorum geceye başlamasaydım seninle uyuyabilirdim bu gece de.
Peki, ben neredeyim bu gece?
Zamanında kaldığım uykularda mıyım? Uyanamamışlarda
mıyım? Uyanamayanlardan mıyım? Bilmiyorum işte. Uykunun yarı ölüm hali olması
mı diyorum kendime?
Sahi ölümden mi korkuyorum? Her gece ama her gece
neden helalleşiyorum her şeyle..
Bırakıp gitme arzusu olmazdı belki, gideceğim yerlerde
senin hayalini kurmamış olsaydım..
Ah şu içim, ah şu sözlerim, ah şu konuşmalarım ne ağır
geliyor bana bir bilsen. Bir bilsen kaç kere kestim dilimi ‘sen’ dedikten sonra
kökünden..
Bir şeyler kötü olabilirdi sen olmasaydın. Mesela bu
şehir, mesela Ankara, mesela gidebilme ihtimalimiz olan her yer kötü olabilirdi
işte sen olmasaydın.
Örneğin otobüsleri sevmeyebilirdim yahut belki
insanların hepsinden nefret edebilirdim. Evet, evet ben tam olarak bundan
bahsediyorum işte. Bütün insanları sevmeyebilirdim sevmeye senden
başlamasaydım.
Sabredemeyebilirdim mesela sabahın köründe duvarını
matkapla delen komşuya yahut gecenin köründe son ses müzik dinleyerek sokaktan
geçen serseriye.
Ne demiştik?
Senden başlamasaydım eğer..
Evet, birçok şey boş, anlamsız, gereksiz, lüzumsuz,
beyhude olabilirdi, senden başlamasaydım eğer. Sen anlam katmasaydın eğer..
Renkler mesela, hepsini sevmeyebilirdim, sevmeye
yeşilden başlamasaydım. Bana ne diyebilirdim. Maviyi, sarıyı hatta turuncuyu
hiç sevmezdim, sevmeye yeşilden başlamasaydım. İtiraf etmek gerekirse eğer
renklerle işim olmazdı, senin gülüşünden başlamasaydım renkleri
isimlendirmeye..
Düşünüyorum da, kaç kişi ömründe deniz manzaralı bir
gülüş görüyor ki? Gamzeleri de sevmezdim ben, senin yanaklarını süslemeseydi
eğer.
Buralarda havalar bir tuhaf, gökyüzü buhranlarda,
kendi kendine bir şeyler yaşıyor kendince işte. İtiraf etmek gerekirse
gökyüzünü de sevmeyebilirdim, hatta ismim Sema olmasına rağmen, sen o
gökyüzünün altında nefes alıyor olmasaydın eğer..
Hadi şimdi bir parça çocukluk bırak avuçlarıma, gökyüzünü boyamak için belki bir de fırça sonra bir resim çizelim bulutlara.. Çizdiklerimizin fotoğrafını çekip koyalım anılarımızla dolu sandığa.. Çok değil bir tane balon yeter bana, hayaller sonsuzdur ya.. Belki sonra bölüşürüz renkleri, sen yeşil ve mavi ol yine de. Güneş zaten bazen kızıla yakın kırmızı, bazen portakal gibi turuncu ama çizilen tüm resimlerde sarı.. Bulutlar beyazı üstlensin, gece siyahı..
Bir de umutlar var herkese farklı düşen bir renk ama
ben biraz pembe biraz kahverengi bir tık turkuaz biraz çimen yeşili
diyebilirim.. Çocukluğumdan bir not düşmesem eksik kalır biliyorum, bana
çocukken en sevdiğim rengi sorduklarında, hiçbir rengin boynu bükük kalmasın
diye hep ebruli derdim..
Bu da böyle olsun madem..
Unutmadan,
İyi ki yıldızlar kirpiklerin gibi,
İyi ki varsın..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder