Altını çizdiğim kitaplar benden miras kalsın istiyorum. Hatta
dün buna benzer bir not aldım okuduğum kitaba..
Çok yer tutamıyoruz madem, kelimelerle kalalım, kim bilir biz
gittikten sonra bir tebessüme, bir duaya sebep oluruz..
Ne hüzünlü bir giriş yaptım, havalardandır diye düşünüyorum.
Havalar da bulaşıcı mı? Havaya göre değişen ruh hallerimiz bunu kanıtlamaz mı?
Ya da hepimiz negatif yüklendik, enerjimizi pozitife
çeviremiyoruz sanırım. Belki gücümüz yetmiyor, belki de canımız istemiyordur. Kim bilir?
Ben bilmiyorum çünkü..
Dün bulaşık yıkarken bazı şeyleri düşündüm, bulaşık yıkamak
güzel bir düşünme anıdır arkadaşlar, hatta temizlik yapmak bir çeşit düşünce
odasıdır.
Mesela dedim, eskiden de mi bu kadar duyarsızdı bazı şeyler,
yoksa sonradan mı ehemmiyetini kaybetti?
Hemen neyden bahsettiğimi yazacağım, fakat bir dakika
müziğimi değiştireyim. (Dinlemek isteyen olursa, Berfin Aktay-Mestan şarkısını
dinleyebilirler.)
Müziğimi değiştirdiğime göre bahsini ettiğim meseleye
gelelim; bir insanı önemsemek diyorum, zamanla perdesi yırtılan bir şey midir? Yoksa
şekil mi değiştiriyor?
Hasta bir insanın sadece ilk hasta olduğu an mı önemlidir
örneğin? Süreç uzasa ya da hastalığın niteliği değişse artık önemini yitirir
mi?
Bütün ilkler için mi geçerli bu bilmiyorum, ama sanki bir
şeyler günden güne önemini yitiriyor gibi geliyor.
Bir insan bir şeyden kırılıyorsa, o ilk kırılmasın diye
gösterdiğimiz çabayı sonradan göstermeyişimize ne sebep olur?
Ben bir zamanı hatırlıyorum, insanlar (en azından
çevremdekiler) birbirlerine bir şeyi söylemek istediklerinde utana, sıkıla
söylüyorlardı; karşısındaki insanı kırmamak için gösterilen en zarif çabaydı
bu.
Sonra nasıl oldu da bahar mevsimi gibi o dönem geçti, paldır
küldür; herkes ağzına geleni birbirine söylemeye başladı.
Neyin değeri azaldı, insanın mı kelimenin mi? Kime ney oldu?
Ve ben o sırada ne yapıyordum?
Eğer izliyorsam bu bütün olup bitenleri, (bakın biten
diyorum; bu beni kahredebilir) bana da yazıklar olsun.
Nezaket, asalet, nahiflik, kibarlık, zarafet; insani
duygular içerisinde belki de en çok önemsediklerimdendir. Bütün bunların kaybı
izleniyorsa ben tarafından, önemsediklerimi kaybetmişsem ve bir şey
yapmamışsam, beni kınayalım lütfen esefle..
Evet, bütün dünyayı kurtarmaya gücüm, gücümüz yetmeyebilir. Ama
bütün dünyayla hiçbir zaman işimiz yok zaten.
Kendi kapımızın önü, kalbimizin penceresi, kelimelerimizin niteliği
önemli değil mi zaten?
Bütün bu kayıplarla, bazı kararlar da aldım, kararlar da
bazen kayıptır bu arada bunu da buradan bildirmek isterim.
Şimdi bir çay alıp, arşivden bir yazıyı daha çıkaracağım.
Ve kitaplarım da benden sonra miras olarak kalacak..
Satırlarının altı çizili kitaplar, kapağı henüz hiç açılmamış olanlarından, patikalar asfalt yollardan, ahşap pencereler pvc olanlardan, örme taş duvarlar beton bloklardan, kına yakılmış eller ojeli tırnaklardan, el işlemeli yazmalar ipek başörtülerden, fırında pişen kek kokusunun sardığı evler fabrikasyon çıkışlı lavanta kokan evlerden, eskiler yenilerden ve her şeyin ilki onun mütemadiyen gerçekleşmesinden evladır. İlkler üzerine yazılabilecek çok şey var. İlk bakış, ilk söz, kalbin ilk kez yerinden fırlayacakmışçasına atışı, ilk kez dizlerinin bağının çözülüp ayakta duracak gücü kaybetmesi, ilk ayrılık, ilk kavuşma.. ve tabi her şeyin ilki olduğu gibi bir de sonu oluyor ki insan son olduğunu bilmeden yaşadığı her anın kıymetini daha sonradan anlıyor.
YanıtlaSilBu arada kitaplar kitaplar kime miras kalacak acaba? Hepsini Zeyneb'e bırakmayı düşünmüyorsunuzdur umarım :)
Her son başka bir ilkin başlangıcı aslında, fakat kastım ilklerin öneminin ne denli yüksek olduğu değil; alışkanlıklarımızın bir şeylerin değerlerini sekteye uğratması..
SilBir insana sırf onu daha az tanıyoruz diye neden daha fazla önem veriyor ve cümlelerimizi seçerek konuşuyorken; sürekli gördüğümüz, emek verdiğimiz birini kolayca incitebiliyoruz? Samimiyet ve yakınlık bizleri neden hoyratlaştırıyor?
Bunu belki hiçbir zaman anlayamayacağım, çünkü her gün bir diğerinin aynısı olsa da ben her güne yeni bir parmak izi gibi bakıyorum. Bir insana iki defa aynı şekilde bakamam mesela.
Aynı yoldan iki defa aynı şekilde geçmem, her şeyim zahiren birebir aynı gibi görünse de..
Bu başka bir konu, ancak yakınlıklar insanlara pervasızlık değil, sıcaklık katmalı. Hiç tanımadığımız birinin kıyafetine o incinmesin, yanlış anlamasın diye yorum yapmıyorken (gerçekte bizi asla ilgilendirmez bu arada) tanıdığımız birine 'aaa ne çirkin' diyorsak, bir şeyler yanlış gidiyordur.
Sanırım bu hususta yaralarım var, şu anda dahi sinirlendiğime göre kesin var bir şeyler..
Kitaplarım konusu ise şöyle, hemen hemen hepsinin içinde benim adım, aldığım tarih ve bulunduğum şehir ve Zeyneb'in adı yazar :) Kavganızı benden sonra onunla yapabilirsiniz, size kızacağını sanmıyorum, ama vermeyecektir.