Bugüne kadar farklı niteliklerde yazı deneyimim olmuştur. Ve
her türlü değerlendirmeyi de ciddiye almışımdır.
Hatta bugünlerde kitap yazma cesaretini dahi gösteriyor
gibiyim, bugün bunun için bir de defter aldım. Yazılarımın başlıklarını da
arkasına ekledim.
Sözü çok uzatmadan, yazılarıma gelen en keyifli yorumu yeni
bir başlıkla yayınlamak isterim. Bu yorumu ilk okuduğumda ciddi ciddi kahkaha
ile güldüm, çok hoşuma gitmişti.
Yorumdan önce şunu belirtmek isterim, benim için kelimeler
çok kıymetlidir. Her türlü yorum değerlidir. Hepsini büyük bir ciddiyetle okur
ve üzerinde düşünürüm.
Açıkçası, burası benim itiraflarımla dolu bir blog ve bu da itiraf olarak kayda geçsin isterim. Yorumların kime ait olduğunu yüzeysel anlamda sorsam da, kim olduklarını bilmek istemiyorum. Çok meraklı bir insan da değilim gerçi, hatta kim olduğunu bilsem belki aynı tadı alamayabilirdim. :)
Ve gelelim yoruma; 21. Ocak. 2020 yılında yazdığım ve daha sonra arşivlediğim bir yazıyı yeniden yayınladım. 16. Haziran. 2022 yılında ise o yazıya bir yorum geldi, yorum şu şekilde (hiçbir değiştirme yapılmamıştır);
‘Birini bu kadar sevmek.. Akıl işi değil diyeceğim ama bu
konunun akılla ilgili olmadığını inkar eden de yok. İnsan bilinçli olarak
birini bu kadar sevmeyi tercih eder mi? Bilemiyorum.. Birisi bu kadar sevilmeyi
ister mi? Ondan da emin değilim. İnsana böyle sevme kabiliyetini bahşedenin bir
amacı olmalı. Dini-tasavvufi öğretilerde insanın yaptığı her işi Allah'ın
rızasını kazanmak için yapması istenir. Yediğin yemeği de Allah için yemeli,
uyuduğun uykuyu da Allah için uyuman tavsiye edilir. Bunun yolu olarak da her
işte Allah'ı düşünerek eyleme geçmek gösterilir. Kamil bir kul her an Allah'ı
düşünmeli her adımını onun için atmalı derler. İlk başta bu öğreti insana pek
makul gelmiyor. Yani insan nasıl olur da her an ve her işte Allah'ı düşünerek
hareket edebilir ki? Ama insan işte, böyle bir kabiliyete sahip olduğunu başka
yollarla da olsa öğrenebiliyor. Birine aşık olduğunda görüyor ki; her an her
saniye birini düşünerek yaşayabiliyor insan. Attığı her adımda O'nun kendisinin
bu hali hakkında ne düşüneceğini tasavvur edebiliyor.
Yazı da verilen örnekler kadar güzel ve derin örnekler
veremeyeceğim için hiç o işe kalkışmıyorum. Bazen yazılarda geçen her konunun
gerçek olup olmadığıyla ilgili şüpheye düştüğüm oluyor ama burada verilen
örnekleri düşündükçe en azından belli bir kısmının yaşanmadan insanın bu tür
farkındalıklar edinemeyeceği açık. Hayatı belli bir boyutta anlamlı kılan bu
duygular bağzı açılardan da insanın hayatı kaçırmasına sebep olabiliyor.
'Bilemiyorum Altan'. Gerçekten bilemiyorum. Neyse ki öncelikle bağzı duyguları
hissedebilecek, sonra bunları kelimelere dökebilecek ve bunları
paylaşabilecek(duyguların muhatabı olan kişiyle olmasa da) imkanlara
sahipsiniz. Kıymeti bilinesi ayrıcalıklar. Bırakalım da başka şeyler de eksik
olsun. Olsun mu ki? Yine bilemedim.. Fark edeceğiniz üzere bugün kafam yine çok
karışık. Satır aralarında kaybolmasını umarak yeni bir satıra geçmeden
yazacağım bir de itirafta bulunmak istiyorum sayın hakime hanım.(Böyle hitap
ettiğim için lütfen bağışlayın. Bir insana kabul etmediği bir sıfatı isnat
etmek ne kadar kabaca değil mi? Bu seferlik beni mazur göreceğinizi ümit
ediyorum. Nerdeyse bana bu cüreti sizin verdiğinizi söyleyip bunun için sizi
suçlayacağım. İnsan bu kadar da nankör işte. Gösterilen iyi niyeti suistimal
etmeye meyilli. Bu, bu şekilde son hitabım olsun.) Ne diyorduk, evet itiraf..
Öncelikle düşünmek, sonra açık açık yazmak ve düşünüp yazdıklarım hakkında
konuşmak gibi arzularım var. Arzu demeyelim de ihtiyaç diyelim, zira teşhisi
doğru koymak önemlidir. Ne var bunda düşünün, yazın, konuşun dediğinizi duyar
gibiyim. Affınıza sığınarak belirtmek isterim ki "eşşekten düşmüşün
halinden eşşekten düşmüş anlar" ve sanırım siz bu eşşekten düşmemişsiniz.
Hatta bu eşşeğe hiç binmemişte olabilirsiniz. Neyse bu eşşek muhabbetini daha
fazla uzatmadan konuyu burada kapatayım :)
Teşekkürler, teşekkürler..’
Tekrar okudum ve yine aynı şekilde keyifli bir hal oldu an
benim için, öncelikle bunun için teşekkür ederim.
Yukarıdan aşağıya değil de aşağıdan yukarıya doğru gitmek
isterim (huyum budur, ben bir şeyi önce sonundan başlayarak okurum)
Doğrudur eşekten düşenin halinden yine eşekten düşen anlar,
ama nereden biliyorsunuz ben düşmedim? Buna meydan okuyorum ve şunu diyorum;
göstermiyoruz diye yaramız yok mu sanıyorsunuz? :) Yine de kızmadığımı bildirmek isterim. Bu aralar sadece her işe müdahale
edenlere ve arsızlara bir de mızmızlara kızıyorum.
Hakemliğe ihtiyacınız var ise, buyurun efendim; meydan
sizin.
Kelimeleri benim kullanım dilimle kullandığınız için
teşekkür ederim, eğer benimle alakasız bu kullanımla kullanıyorsanız da
hepimize teşekkürler. Zaten yorumu okuduğumda da, eğer ben yazmadığımı bilmesem
ben yazdım derdim. Ama konumuz bu değil.
Her yaşanan kelimelere bürünmüyor, her kelime de bir hali
ifade edemiyor. Yazarken önceliklerim var muhakkak. Ne kadar açık ifadem olursa
olsun, gizlemek istediğim; sırlarım ve sakladıklarım da var elbette..
Ben yazarken, kendimle beraber benimle benzer şeyler yaşayan
insanları ya da benim hiç yaşamadığım ama acısını-sevincini en derinimde
kendimmiş gibi yaşadıklarımı zihnimde cümleleştirerek yazıyorum.
Okuldayken de hoş olmasa da arkadaşlarımın duygularının
mektuplarını yazardım. Bana kim ne hissettiğini anlatabildiği kadar anlatırdı,
ben de onu mektuba dönüştürürdüm. Çocukluk işte..
Ve yine hepsi elbette başkalarına ait değil..
Oldum olası Aşk’ta ikiliğe inanmamışımdır. Ve bu husustaki
ifadelerim Zeyneb’in tabiriyle derimi yüzecek, darağacına asacak cinsten olduğu
için sözlerime burada son veriyorum.
Teşekkürler
Teşekkürler..