(Baş not: maşallah demeden okumayın Allah rızası için, son
zamanlarda akşam gözümüz var desek sabah gözümüz çıkıyor zira..)
Soğuk aylardayız..
Ama üşümek sadece havanın derecesinin düşmesiyle olmuyor. İnsan
soğuk bir yüz, soğuk bir söz, merhametsiz bir kalp gördüğünde de üşüyor.
Zaten bazı şeyler bazı şeylere hiç bağlı değil.. (ne demek
istediğimi yazacağım aşağıda bir yerlerde)
Gelelim Nurgül’e..
İki gün konuşmadığınızda bütün dünyanın elektriği kesilmiş
gibi hissettiğiniz insanlar muhakkak vardır. Nurgül öyle biri benim için..
Birçok şeyi onunla yapmak büyük keyif veriyor hatta.
Issız bir adaya düşsem yanıma Nurgül’ü mutlaka alırım..
Peki, niye Nurgül? Reenkarnasyona inanmayan bir insan olarak
ve Harry Potter izleyen bir insan olarak, ruhumun onda tekrar dirilmesi demeyim
de, Nurgül’de ruhumun bir parçası var diyebilirim. (Harry Potter-hortkuluk gibi olabilir, ama o
da korkunç mu oldu? Bilemedim..)
İnsan birini sırf kendisine benzettiği için sever mi? Sever..
Peki, bu kendini sevmek midir? Yoksa gerçekten sevgilerin de çeşitleri,
aşamaları falan var mı? Hadi düşünelim..
Akşam olduğunda, iki gün üst üste olmuşsa ve birinde
konuşmamışsak ansızın bir mesaj geliverir birden telefonuma, ‘ne okuyorsun Sema
abla?’ bu mesajı atan tabii ki Nurgül’dür.
Aynı kitabı okumayı severiz çünkü..
Aynı şeyleri izlemeyi, aynı şeyleri dinlemeyi, aynı yerleri
görmeyi..
Mesela bir dedikodu yapacaksak, kitabın içindekilerin
dedikodusunu yaparız.. Ama ne dedikodular.. Bu eğlenceli olur.
Çünkü insanlardan kaçıp, kitaplarda dinlenmek, çünkü
uzaklaşmak ve kitaplarla yakınlaşmak bize iyi gelir biliriz.
Ya da birlikte hayaller kurmak, bu iyileştirir çünkü..
Evet, hayal kurmak iyileştirir. Ağlarken güldürebilir
mesela. Ve bir de şey var, nerede güzel ve iyi bir şey görsem sevdiğim insanlar
o güzelliği görsünler isterim. Gülüyorsam onlar da gülsün..
Çünkü onların iyilikle bir ilgisi olduğuna inanırım. Bazı insanlardan
yana umudum çok.. (Nurgül, ‘bazı’yı ‘bağzı’ okur musun lütfen?)
Şimdi yukarıdaki parantez içine gelelim.
Benim insanlarda şaşırdığım bazı şeyler var ( Nurgül ‘bazı
şeyleri,’ ‘bağzı şeyler’ olarak okur musun lütfen?)
Mesela çok gülmenin çok mutlu olmakla bir ilgisi yok. Ama acı
çekerken gülebilen insanlara şaşırırım..
Hatta bir şiir var Victor Hugo’nun ‘Ağlamak için gözden yaş
mı akmalı? Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı? Sevmek için güzele mi
bakmalı? Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı? Hasret;
özlenenden uzak mı kalmaktır? Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı? Hırsızlık;
para, mal mı çalmaktır? Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı? Solması için gülü
dalından mı koparmalı? Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı? Öldürmek
için silah, hançer mi olmalı? Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz
mı?’
Bence bu şiir en çok Nurgül’ü anlatıyor. Mesela o güler
çünkü.. Ama derinlerinde ne sakladığını kimse bilmez.
Çaktırmaz.
Ama biz insanlar görmediğimiz yarayı yok saymakla
meşhuruzdur. Ama Victor Hugo ne diyor? ‘ Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?’
Ahh keşke ağlamasa..
Ya da göz yaşları sadece mutluluktan aksa..
Şu yaşıma kadar gönlüme değmeyen bir defteri dahi almaktan
imtina etmişimdir. Gönlüme değmeyen bir insanla da uzun uzun konuşamam mesela.
Ve her gönlüme değen bana bir şey öğretmiştir. Nurgül gibi, Kübra
gibi, Zeyneb gibi, Fatıma gibi, Songül Can gibi (evet Can böyle yazılır) Zehra
gibi, Buse gibi.. (burada 40 bin kere maşallah diyoruz)
Ve daha birçok güzellik gibi..
Tüm güzellikler adına, teşekkür ederim Allah’ım..
(Dip Not: Nurgül filleri çok sever..)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder