Not: kurgu ile karışık, duygu ile harmanlanmış, kısmi
gerçek, biraz da tebessüm içerir. Ben düşünürken güldüğüm de olmuştu.
O zaman hadi bakalım yazalım yeni bir şeyler..
Çalıştığım yerin karşısında bir ayakkabı tamircisi var.
İnsanın ‘tamirci’lerden 2 beklentisi olabiliyor. Birincisi,
kendisine ait bir eşyanın düzeltilmesi, ikincisi ise; sanki bütün küçük
dükkânları olan ve tamir eden insanlar, hayatı herkesten iyi tanıyormuş gibi
bir bilgelik.
Neticede onarmayı bilen, ha kapıyı ha duvarı ha kalbi onarmış
ne fark eder ki? Hepsi aynı yöntemle olmayabilir, ama bilen için ‘tamir’ etmek
bir anahtardır ve o anahtar uygun olduğu bütün kapıları açabilir.
Nitekim benim de bu beklentim var sanırım kısmen.
Ama hikâyemi oluşturan bu değil. Benim için önemli olarak
gördüğüm bir gün için bazı hazırlıklar yapmıştım. Hem de öyle yabana
atılmayacak sıkı bir hazırlık.
Güzel görünmek istiyordum. Neyse bilahare uyumlu giyimin bir
parçası olarak bir ayakkabı aldım. Ayakkabımın arkası vurdu ve Allah’tan ofiste
Zeyneb’in terlikleri vardı. Terliklerimle eve döndüm.
Sonra Zeyneb dedi ki ‘Sema, ayakkabıcıya verelim ayakkabının
arkasını yumuşatsınlar, onlar biliyor bu yöntemi.’ Mantıklı geldi, ‘tamam’
dedim.
Tevekkül Allah’a gittik ayakkabıcıya, derdimi ve
istediklerimi anlattım dükkândan çıktım. Ayakkabıyı almaya Zeyneb’le birlikte
gittik. Amca istediğim şeyi yapmayıp ayakkabıya sadece taban koymuştu. Durup
dururken yükselen tabanı ayağımı sıktı, neden bunu yaptığını sorduğumda ne
dediğini hatırlamıyorum.
Ağzının içinde konuşuyordu.
Yine de emek çekmiş, kalbi kırılsın istemedim, muhtemelen
iyiliğimi düşünüyordu. Kötü davranmadım ama tabanı çıkarttırdım. Şokuma Zeyneb
bir hayli güldü tabi ama yapacak da bir şey yoktu.
Bir süre sonra, bu sefer yan tarafı açılan çok sık giydiğim
bir sandaleti, sadece o açılan tarafı yapıştırması için aynı amcaya götürdüm.
Ve almaya gittiğimde amca sandaletime yine taban koymuştu.
Sadece yapıştırmasını istemiştim oysa, ama yine taban
koymuştu. Bu sefer Zeyneb kahkaha attı. Ben de güldüm. ‘Amca taban seviyor
galiba’ dedim.
Amcaya asla kızamıyorum, nedense taban koyma işini benim
(müşterisinin) iyiliğini düşündüğü için yaptığıma eminim çünkü. Hatta öyle uzun
uzun sohbet etmedik lakin amcanın da iyi biri olduğuna eminim.
Ama ah amca, sen iyisin ama her zaman o iyilikle yaptığımız
şeyler iyilik olmuyor işte.
Sandaletimi giyemiyorum artık, diğer ayakkabıyı da tekrar
bir işlemden geçirtmek durumunda kaldım.
Ve asıl önemli olan ise, o önemli olan günün bugün hiçbir
anlamı yok.
Aslına bakılırsa başlığa bakıp, nasihatlerle belki özlü
sözlerle dolu bir yazı beklentisi olabilir (bende oluyor bazen).
Fakat bu öyle bir şey değil..
Bu sabah ise uyandığımda, neden bir ‘tamirci’nin sadece
bozulan eşyaları değil kırılan kalpleri de onarmadığını düşündüm..
Öyle işte.
Hadi düşünelim.
Kim ne isterse istesin tamire verilen tüm ayakkabılara taban çakan tamirci. Buradan bir kaç iyi hikaye çıkartılabilir.
YanıtlaSilTamire verilen ayakkabının probleminden ve tamire veren kişinin kimliğinden bağımsız olarak bilinçli bir şekilde hep aynı işlemi uygulaması üzerinden gidersek; insanların tüm sıkıntılarının -sebebi her ne olursa olsun- çözümünün tek bir şeyde saklı oldu gerçeğine ulaşılabilir. Elbette bunun ne olduğu üzerine düşünmek gerek.
Yine tamircinin sürekli aynı işlemi bu sefer elinden başka bir iş gelmediğinden ya da imkanlarının diğer işlemler için uygun olmadığı üzerinden gidersek; bir talepte bulunduğumuz ya da beklentiye girdiğimiz insanlara karşı uğradığımız hayal kırıklıkları için makul bir sebep elde edebiliriz. Bizleri hayal kırıklığına uğratan insanlar belki de her ne kadar bunu istese de elinden gelmediğinden ya da imkanları buna müsaade etmediğinden beklentimizi karşılayamıyordur. Belki de o ayakkabıyı onu tamire verenin tamir edilmesini istediği şekilde tamir edebilmeyi ondan daha çok istiyor ama beceremiyordur.(Son kısım tekerleme gibi oldu sanki :))
Son olarak, her seferinde ayakkabısı yanlış tamir edilmesine rağmen hep aynı tamirciye giden kişinin meselesi, ayakkabının tamir edilmesi değil de ayakkabıyı tamire verme işinin kendisi olabilir. Ayakkabının doğru şekilde tamir edilip edilmemesiyle hiç ilgilenmiyor hatta yanlış şekilde tamir edilen ayakkabının ayağını vurmasına bile aldırış etmiyor olabilir. (Tabi eğer asıl hikayedeki kahramanımız ayakkabıyı başka tamirciye götürüp tamir ettirmeseydi :) )
Aslında ne çok sözümüz var değil mi söylemek istediğimiz, bazen farkında dahi olmadığımız?
SilBazen sadece bir satır zihnimizi nasıl da canlandırıveriyor..
Ne çok hikaye çıkabilecek bir konu (kendimi tebrik edesim geldi :) )
Ama sanırım konu biraz öyle, birçok başka kapısı var içerisinde..
Mesela her şeye değinip, aslında hazırlandığım günün benim için bir öneminin kalmayışı nasıl kaçtı gözünüzden :)
Yine de teşekkürler; düşünmediğim, aklıma gelmeyen hususlarda ufkum açıldı.
Sözler tıpkı bir canlı gibi insanın içinde büyür, duygulardan beslenir, gelişir, bazen hasta olur, yorgun düşer ve kimsenin kulağına çalınmak istemez. Yine de her zaman bir tekamül içindedir. Bir söz ne zaman ki onu dile getiren kişinin ona yüklediği anlamları anlayabilecek muhataplara denk gelirse, işte o zaman bir tohum gibi filizlenip boy verir. Söz, ehli olmayana söylendiğinde kurak bir toprağa ekilen tohum gibi zayi olup gider. Sözünün kıymetini bilen insan onu her toprağa ekmez.
YanıtlaSilBazen de sen o tohumu ekmek istemesen bile, tek bir satır o tohumun filizlenmesi için gerekli ortamı sağlar ve ona filizlenip boy vermekten başka seçenek bırakmaz.
Hikayedeki o çok önemli güne gelirsek, hikayenin aslına yabancı okurlar için oldukça farklı senaryolar üretilebilecek bir konu olsa da somut bir örnek vermek pek doğru bir yaklaşım olmayabilir. Hikayenin sahibi olarak belki meraklı okurlar için kendiniz anlatmak isteyebilirsiniz :)
Artık bir öneminin kalmadığını göz önünde bulundurarak, bir hayal kırıklığının ve dolayısıyla bir beklentinin söz konusu olduğunu düşünebiliriz. Hayatta bizim kendi iç dünyamızda anlam yüklediğimiz bazı meselelere diğer insanlar aynı anlamı yüklemiyor olabilir. Buna karşılık olarak da tıpkı kurak toprağa ekilen tohumun çürümesi gibi bizim için o meseleyi ya da günü önemli kılan duygularımız da yerine ulaşmadığında bazen zamanla bazen de bir anda o günün önemiyle birlikte yok oluverebiliyor.
Söz veya sözler hakkında sanırım herkesin heybesinde var bir şeyler.. herkesin var diyecek bir şeyleri. Ve ne var ki çoğu da haklı düşünceler.
SilÖte yandan bir güne dikkat çekmek miydi gerçekten niyetim, size yazarken sorguladım bunu. Fakat sanırım o günün hayatımdaki yeri sadece yazdığım kadar..
Bazen oluyor, çok önemsediğimiz bir şey; kişi ya da olay bir anda bütün önemini yitirebiliyor. Tıpkı o gün gibi..
Ve dediğiniz gibi, her şey herkeste aynı anlamlara gelmiyor. :) ilginç şeyler ama hoş :)
Bu meseleler daha çok su kaldırır ama yorumlar yazının kendisinden daha uzun olmaya başladığından konuyu ve bloğu sabote ettiğimi düşünmeye başladım. Çok konuşmayı her ne kadar pek sevmesem de söz konusu yazma olunca çenemin düştüğü doğrudur. En iyisi gidip kendi çöplüğümde öteyim.
YanıtlaSilAksine, katkı sağladığınızı düşünüyorum. Farklı bir göz, farklı bir düşünce insanın ufkunu açıyor.
SilÇöplüğünüzün de adresini paylaşırsanız, ziyaret etmenin keyif vereceğini düşünüyorum :)
maalesef benim çöplüğümün paylaşılabilecek bi adresi yok, olursa kardeş blog kabul edip ilk burada paylaşacağıma dair söz veriyorum :)
YanıtlaSilGurur duyarız :) teşekkürler
Sil