Geçen haftaydı, hatta çok geçmedi de neyse biz haftayı Pazar
günü ile bitiren insanlar olarak, yarım geçen hafta diyelim.
Bir şarkı dinledim. Hayatımda hiçbir şarkı beni o kadar kötü
yapmamıştı. Dizlerim titredi. Elimle kapatıp ağzımı ağlamaya başladım. Hayatımda
ilk defa bir şarkı bana haram oldu.
Evet, diğerleri helaldi.
Gelelim bugüne, o günden bir eser kalmadı geriye. Aynı şarkı
da beni değil Hatice ablayı etki altına almaya başladı zaten. O gün ne olduysa
oldu ve o günden sonra hiçbir şey bir daha öyle olmadı.
Ya aklımı ya kalbimi kaybettim. Bir şey düştü biliyorum, bir
şey koptu farkındayım. Yani bir şeyler oldu ama göreceğiz ne olmuş ne bitmiş.
Kim varmış, kim yokmuş.
Eğer bu yazıyı o gün yazsaydım Nurgül ağlardı ve ablam da. Fakat
şimdi en azından ağlamadan geçirebileceğiz.
Şöyle söylemek isterim, kimse ağlamasın diye o gün çok
ağladım. Bu fedakârlık mıydı bilmiyorum. Fakat asla ama asla yeryüzünde kimse
öyle ağlamamalı. Bu acilen yasaklanmalı. Anayasaya falan girmeli çok acilinden.
Öyle ağlamak hukukta değil sadece, şeriatta da yasaklanmalı.
O ne be öyle ağlanır mı tövbe estağfurullah.
Neyse ay konumuz sanki buymuş gibi ne uzattım da uzattım.
Her sözün her yerde ve her şeyin herkese söylenmemesi
gerektiğini aklı başında olan herkes biliyordur.
Bu da bilmece gibi oldu. Fakat anlayanlar çıkacaktır. Çünkü her
söz de aslında herkese hitap etmez.. Mesela anonim kesin anlayacaktır. Ve yüksek
ihtimalle de kimseye anlatmayacaktır.
Onunla aynı eşekten düşmüş olma ihtimalimiz dahi var zira.
Sonra haram olan o şarkı şimdi helal oldu. Hayyam’a bağladık
durup dururken iyi mi?
O gün not defterime bağzı notlar aldım. Derin notlar değildi
fakat içi hüzün doluydu. Ve bugün aynı yerde, aynı notları yazdığım yerde
oturuyor olmama rağmen kilometrelerce uzağındayım.
Hem o duyguların, hem o hüznün, hem o yasın, hem öz Sema’nın,
hem o sözlerin..
Uzağındayım. Çok uzağındayım.
Bu durumdan şikâyetçi değilim. Hatta bu durum o halden çok
daha iyi.
Zeyneb bana giderken kendimi derin dondurucuya atmam
gerektiğini söylemişti. Onu dinlemedim diye oluyor bunların hepsi. Aslında ben
dinlemiştim ama başkaları dinlememiş galiba. Çünkü Zeyneb bu toprakları terk
eder etmez, düşman gibi, alacaklı gibi, katil gibi saldırdılar.
Aradan sağ çıktıkça ‘ben de insanım’ deme fırsatım oldu bir
iki kere fakat sanırım çok ciddiye alınmadım.
Şimdi ne oldu?
Kalan sağlar kiminle kaldı?
Ben neredeyim?
İyi miyim, yoksa kötü müyüm? Hiçbir şey bilmiyorum. İlk insanları
anlamak üzereyim. Kimsenin hiçbir şey bilmediği noktadayım.
Her şey de noktayla başlamıştı değil mi?
Ah ulan insanoğlu, düşecek yer mi bulamadın da bir noktanın
peşine bizi yeryüzüne attın?
Arkadaşlar bilmenizi istediğim bir mesele daha var,
hiçbirinizi Ali Şeriati gibi rahatsız etmeye gelmedim fakat ben de Adem’le aynı
cennetten düştüm.
Sizin bilmediğiniz yerlerde, aynı sancıyı yaşadım. İşin kötü
tarafı ben peygamber de değildim.
Ve şu an gerçekten o kadar çok bilmiyorum ki, duygularımı mı
maskeliyorum yoksa düşerken onlar da ağaçların dallarına mı takıldı.. hiç
bilmiyorum..
Kübra’cığım bu yazıyı okuduğunda hiçbir şey anlamayacaksın
biliyorum. Ama yemin ederim bu sefer ben de anlamıyorum. Yani mesele seninle
alakalı değil, yazsam da benimle de çok alakası yok gibi.
Yine de iyiyiz. İyi olacağız. Masume öyle dedi, Cuma günü
görmüştü beni. Ağlayamadığı için dişini sıkmıştı. Gözleri doldu fakat akmadı. Biliyorum,
çünkü onun gözyaşlarını içimde hissettim. Buna da hakkım yoktu. Neden Masume’yi
o kadar üzdüm ki?
La havle ya sinirlendim yine.
Velhasılı kelam, çay var, yola devam. Şarkılar da nasıl
güzel :)
bay