İzleyiciler

18 Mayıs 2023 Perşembe

Bir Takım Giydirme Seremonileri ya da Seremonicikleri.. (sinir içerir)

 


Aslında sözlerime Allah yarattı diye acımadan, çatır çutur kızarak başlamak istiyorum. Ama nasıl oluyorsa bir yerden sonra içimdeki merhamet bana galip geliyor. Neyse henüz galip gelmeden başlayalım giydirmeye.

Ne kadar saçma sapan insanların arasında yaşıyoruz. Fanatizmden nefret ediyorum. Bir şeye körü körüne bağlanmak ne kadar akılsızca.

Geçtiğimiz günlerde Fenerbahçe Opet’in maçı vardı. Zorlu bir final maçından sonra şampiyon oldu ve kupa aldı. Bu arada bütün branşlarda Fenerbahçeliyim. Haliyle şampiyonluk da sevindirdi. Ama holigan değilim. Sevincimi paylaştığımda, futbolda ezeli rakibimiz olan Galatasaraylı bir arkadaşım bir mesaj attı. Ergen çocukların yaptığı tartışma minvalinde bir yanıttı.

Sinirlendim. Beni sinirlendiren Fenerbahçe’yle ilgili düşünceleri değildi. Nasıl oluyor da insanların rahatlamaları, eğlenmeleri, ruhsal gelişimlerine destek olmak için yapılan bir şey; bir anda insanların arasında bir ayrıma, bölünmeye sebep olabiliyor?

Nasıl oluyor tercihlerimiz sevgilerimizin üzerine çıkıyor? Bir şeylerden keyif almak neden bir başkasının acısına bağlı olsun ki? Fenerbahçe ya da başka bir takımı; başkalarını hezimete uğratsın, onlara kalp krizi geçirtsin diye mi sevgi besliyoruz?

Şahsım adına söylüyorum bu tarz fanatik şeyleri hep akıl eksikliği olarak görmüşümdür. Ben birini ya da bir şeyi sevmiyorsam; sevdiğim biri ya da bir şey, sevmediğimin üzerindedir. Birini sevmişsem, sevmediğim bir şeyler için onun saçının teline zarar vermek istemem. Kaldı ki polemiğe girip kalbini yormak, höh.

Arka fondaki 90’lar müziği ve az evvel elime döktüğüm lavanta kolonyası beni bu kadar sakinleştirmese başka şeyler de diyebilirdim.

Ama bitti mi? Hayır, söylemeyelim de daşa mı dönelim?

Bitmediği yerden devam ediyorum; birkaç gün önce seçimler vardı. Politikadan nefret ederim. Ve bence siyaset particilik değildir. X partisinin seçmeni olup, y partisini kötülemeyi de akıllıca bulmuyorum.

Evet, şimdi kafalara akıl giydirme vakti ve ben bunu kendine görev edinmiş her insan gibi başlıyorum; her insanın her şeyi hür iradesiyle yaptığı iddiasından yola çıkacak olursak, kimin kime oy verdiğinden kime ne?

Neden kendimizle bu kadar az ilgilenip, başkalarının ne yaptığına mübarek burnumuzu sokma ihtiyacı duyuyoruz? Kime ne arkadaşım kim kimi destekliyorsa?

Reklam arası- bu yazıyı yazmam resmen 1 hafta sürdü ve bu 1 hafta resmen sinir güncellemesi geldi düzenli olarak. Her şeye rağmen şimdi kaldığım yerden devam edeceğim.

Evet, ne diyorduk? Garip bir şekilde kendini gerçekleştirememiş, kompleksli insanların sürekli karşısındaki insanların düşüncelerini hor ve hakir gördüğünü görüyoruz. Bir insan sahip olduğuna dair güveni tam ise onu sanki bozuk gibi savunmaya neden ihtiyaç duyar ki?

Bir hadis var; elinizdeki altına ceviz dediler diye üzülmeyin, elinizdeki cevize altın dediler diye sevinmeyin.

Hadis olmayan bir de benim sözüm var ama bu konu çok uzadı ya kapatıp gideyim. Ya da seriye dönüştürüp ikincisini biraz başka zamana saklayayım.

Evet, evet. O zaman bay.

11 Mayıs 2023 Perşembe

Terliklerimle Gelsem?

 


Az önce bir yazı yazarken yazamadım. Yazarken sıkıldım. Oysa anlatacaklarım hiç o kadar da az değil. Neyse..

 

16 Ocak 2020 de bir yazı yazmışım. Hikâyesinin kendisinden farklı olduğu, üzerimde zerre kadar etkisinin kalmadığı fakat gerçek hayattan alınan bir yazı. Hikâye tarihi 2018 yılına ait. Bütün anlamlarıyla uzak olduğum bir zamandayım şimdi.

 

Bir insanın bir şehre gelişini, hiçbir delil olmadan başka bir insan nasıl sadece hissederek anlayabilir? Tam olarak olayın özeti bu diyebiliriz.

 

Zaten yazarın da dediği gibi ‘Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar; ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir.’ Açıkçası yazarın verdiği tarife göre tam olarak muhteşem bir hikâye olacakmış da sonradan nasıl olmuşsa olamamış. Hayırlısı, kalan sağlar bizimdir.

 

Bugün ne yazarsam yazayım sıkılıyorum. Salı da değil oysa ama oluyor. (Ben Salı günlerini hiç sevmem)

 

2018 de özellikle Ekim ayıyla çok ağır bir aydı. Daha fazla uzatmadan bir günde 2 yazı yayınlayarak bloğuma bir ilki yaşatayım. Yazının fotoğrafı dahi yayınlandığı gibi. 

 

 

Bir gün yoldaydım..

 

Yolculuk öncesi bir yoldu. Sağıma soluma baktım. Terlik almaya gidiyordum.

 

Çok saçma, terlik almaya giderken, birden senin burada, bu şehirde olduğunu hissettim.

 

Karşıdan gelmiyordun, 

 

Yanımdan geçmedin,

 

Kokunu almadım,

 

Gülüşün de yoktu.

 

Ya sesini de duymamıştım. Elimde kalbimden başka hiçbir somut verim yoktu.

 

Ve doğruydu. Elimi kalbime koyduğumda ve kalbim ellerimdeyken hissettiğim doğruydu.

 

Sen gelmiştin..

 

Sessizce, paldır küldür gelmiştin..

 

Ben giderken gelmiştin. Gidiyordum..

 

Toprağa dokundum, sen de bu topraktaydın artık. Gülümsedim, ağladım..

 

İnsan terlik almayı küçümsememeli. Bu olay nasıl aklıma geldi biliyor musun? Dün ‘Ezginin Günlüğü- Eksik Bir Şey Var’ ı dinliyordum..

 

Dinlediğinde anlayacaksın. Yazmayacağım..

 

Belki anlarsın..

 

Ve ben o yıl, ömrümde ilk defa ıhlamur içtim..

 

Ihlamuru sevdim. Terlik almanın hemen akabinde oldu ıhlamur sevgim..

 

O zaman herkese benden ‘Ezginin Günlüğü- Eksik Bir Şey Var’ ve bir bardak Ihlamur..   

 

Yazamadım..

 




Sezen Aksu diyor ki; ‘bazen daha fazladır her şey, bir eşikten atlar insan’ gerçekten öyle. Dün daha fazla defalarca izlerken ağlamak ama hıçkıra hıçkıra ağlamak istediğim bir videoyu, yine aynı duygu izledim. Halledemiyorum.

Sonra akşam oldu. Güneş battı.

Ve erkenden uykum geldi. Kalbim kendime ağırdı. Her şey beni kırabilirdi. Her şey hıçkırarak ağlamama sebep olabilirdi. Ama ben uyumak için kendimi susturmak istedim.

Kalbimde bir ağrı ile uyudum dün gece. Bir şeylerin yolunda gitmediğinden değil, yolunda gittiğinden. Ama işte ‘bazen daha fazladır her şey’

Sonra biraz buruk uyandım. Rüyalarım karmakarışık, derken yolda çimlerin biçildiğini gördüm. Ne kadar kaba. Çimenler biçiliyor. Kesilmiş papatyalar gördüm. Çok üzüldüm. Hala aynı üzüntü içerisindeyim.

Yazım çok sıkıcı ilerliyor. Uykumu getirdim kendimin. Yazmayacağım.