‘bilirsin karadut
lekesi kolay çıkmaz. Babaannem, 'hadi ağlama, şimdi çıkartırım ben onları'
dedi. Sonra karadut ağacının yanına gidip birkaç dut yaprağını kopardı, avcunun
içinde parmaklarıyla ezdi, köpürttü. Elimi, yüzümü dut yapraklarıyla ovalamaya
başladı. Çünkü karadutun lekesini sadece kendi yaprağı çıkarırmış. Babaannem,
insan da aynı bu ağaç gibidir demişti o gün bize. Yarasına ilacı başka yerde
arayan her zaman yanılır. Her yaranın merhemi kendi dalındadır.’
Hadi bir alıntıyla başlayalım bu sefer yazımıza.
İçimi dökmek istemiyorum. Şair gibi ‘zor sığdırdım zaten’
demeyeceğim. Ama istemiyorum işte.
Sadece bu alıntının beni çok etkilediğini, ama artık yara
olanın da merhem olduğuna inancımın kalmadığını duyurmak istiyorum.
İnsan öyle bir aşamaya geliyor ki, yarayı açan da merhem
olmuyor.
Çocukken duymuştum, bir filmde olması lazımdı. Panzehirler zehirlerden
elde ediliyormuş. Bu yaşıma kadar buna hep inandım. Hatta bir itiraf da buraya
bırakayım, birçok insanı da buna inandırdım. Yarasıyla gelene merheminin
yarasında olduğunu söyledim. İnanıyordum çünkü
Ama şimdi diyorum ki panzehir de zehre iyi gelmiyor artık. Ama,
ama Yaralar hep açık kalmaz ama değil mi (dimi)? kalmamalı değil mi (dimi)?
Bunu söyleyecek birini bulmam lazım. Birine anlatmalıyım.
Merakla dinlemeli beni ve ben ağlaya ağlaya susmalıyım.
İçimden konuştuklarımı da duymalı sonra. Çünkü ben bağıra bağıra
susmalıyım.
Belki buradaki merhemden kasıt yarayı bizde açan değil,
kendimizizdir bilemiyorum.
Şu an böyle düşündüm ama Sahar Mohammadi (Seher Muhammedi)
kafamı karıştırıyor. Aklımı başka yerlere götürüyor. Sanki bana şiir yaz demek
ister gibi bir sesi var.
Siz hiç Sahar Mohammadi’den Chahar Pare parçasını dinlediniz
mi? Dinlemediyseniz dinleyin. İnsanın ruhuna bir şeyler üflüyor.
Üflemek dediysek; mesela Sahar Mohammadi kulağına üflüyor. Ama
bazı insanları tanıyorum, onlar gönle üflüyor. Bazıları ömrün sur’unu üflüyor. Bazıları
ruha yeni bir üflüyor.
Neyse ortalık zihnimden karışık. 1 saat önce twitter
gündemine baktım vaveyla dedim. Allah sonumuzu hayretsin.
Cümlenin başına dönelim hadi. Nasıl olur da yarayı iyi etmez
yarayı açan?
Bugün kız kardeşimle telefonda konuşuyorduk.
İnsanda aşkın bir
noktaya gelip kendisini nasıl yaktığını söylemek istedim. Bu isteğimle gözümün
önüne Mevlana’nın Üç Kelebek şiiri düştü.
Dizlerim titredi. Cümleyi tamamlamaya nefesim yetmedi.
Sonra yazının başlangıcındaki alıntıyı anımsadım. İşte iyi
karadutun yaprağı da iyi gelmiyor karadutun lekesine artık. Ateşe atlamak lazım
belki de kim bilir.
Ve cümlelerimin sonuna gelirken, günler önce 5 tane gülün
dalında kuruduğunu gördüm. Oturdum başlarında ağladım. (Fotoğrafını da masanın üzerinde çektim, yazının başına ekledim..inşaallah siz de ağlarsınız)
Canım yandı.
Beni bunlar incitiyor ya Rabb’im..
Bu dünyada kuruyan çiçek, ölen kuş, ağlayan çocuk, sevgisiz
kalp.. Bunlar çok incitiyor beni.
Üff..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder