Ne derin izler taşıyoruz elimizde, yüzümüzde, kalbimizde,
gözümüzde, ruhumuzda..
Dün düşünüyordum. Ayak seslerini, adımları, rüyalarımı.
Ben rüyalarımda dahi alıyorum sevdiklerimin kokularını. Ayak
izlerinden tanıyorum geleni, gideni.. Bu bir lütuf mu bela mı bilmiyorum.
Şimdi dün düşündüğüm yerden bin fersah uzaklıktayım.
Ve şimdi de Rüveyda kafamı karıştırıyor. Hani şu Nurullah
Genç’in Rüveyda’sı var ya, heh o işte.
Dün gece 11.40 sularında başlayıp gece 03.00’e kadar devam
eden bir hücum sanki sözlerimi eritti dilimde.
Bugünlerde anlatmak istediğimde kekelediğimi fark ediyorum.
Bazı cümleleri kuramıyorum. Anlatmak istediğimde sesim
kısılıyor. Ama ben Mevlana değilim, bunu daha önce de söylemiştim.
Ben kelimelere hükmeden bir şair hiç değilim.
Zaten şair de çok uzaklarda, kim bilir hangi şarkıyı
dinleyip ağlıyor. Çok oralı da değilim açıkçası.
İçimde bir değirmen kurulmuş sanki, bir şeyler çok içimde
kalınca öğütülüyor gibi. Ama nasıl bir öğütmeyse, sanki eriyor.
Duygularımda eksiklik yok, ama hissizlikler baş göstermeye
başladı. Ve kimden geldiğini bilmediğim lavantanın kokusu şu an beni bir tıktan
çok sakinleştirdi.
Konularım ah canım hatta cağnım konularım, dağılmakla ün
yaptınız. Zihnimin karmaşası ne çok ya Rabb’im. Ve ben ne kadar çok
toparlanamıyorum. Artık dağınık kalmaya mı alıştırsam kendimi bilmiyorum.
İzden girdik, sözde durduk. Neydik ne olduk..
Buradan beni anlamayan herkese sesleniyorum. Anlamadığınız yerleri
sormayın, ben de anlamıyorum.
O yazıyı dün yazmalıydım.
Ama o zaman bu hissettiklerimin çok ötesinde olacaktım.
Bugünlerde olur olmadık sözler doğuyor içimde, geçen sanki
bir kelime kulağıma fısıldadı kendisini. Seri bir şekilde susmasını rica ettim.
Çünkü emretmek hoş değil.
Peki, niye yazıyorum bu yazıyı? Hedefim ne?
Dün bir not aldım, ama ondan sonra işte ne olduysa oldu. Notuma
verdiğim söze sadık kalmak adına bunları yazsam da, içimde kopup dağılan, uçup
giden onca kelimeyi bir araya nasıl getireceğim ben?
Bundan yıllar öncesi geldi aklıma, bir söz duymuştum ‘bin
parçaya bölünsem de sen gel dediğinde gelmem mi sandın?’ söz direkt olarak bu
olmayabilir. Hatta hatırlamıyorum duydum mu kendim mi yazdım, ama çok
etkilendiğim kesin.
Şimdi o gücü içimde bulamayışım, şimdi o kadar
etkilenmeyişimin sebebi; dün içimden uçup gidenler mi?
Neden toparlanmak bu kadar zor oldu be kızım?
Çay içelim, çok çay..
Yoksa açılacak içimde henüz kabuk bağlanmamış yaralar. O değil
gücüm de buraya kadar.
İtiraf mı şimdi bu da anlamadım. Blogumu amacı dışında
kullanıyorum resmen. Yer yer şikayetname, sitemname, çayname, gamname,
dertleşmename oluyor. Hayırlısı.