İçimi bir kenara bırakıp usulca, gitmek istiyorum.
Ölüm gibi bir gidiş değil, her yerden gitmek istiyorum. Kendimi
götürmeden..
Mümkün değil biliyorum.
Biliyorum mümkün değil..
İmkansız bir şeyi istediğimin farkındayım..
Ama istiyorum. Daha önce de dedim, kalbimi koruyamadım diye.
Koruyamadığım için onu da bırakmak istiyorum. Benim ona bir faydam yok çünkü.
Bir gün belki, bu dediklerimden pişman olurum.
Keşke şimdi ya da yarım saat sonra pişman olsam. Dönüp okuduğumda
kendi halime gülsem şimdi ya da yarım saat sonra.
Kalbimdeki şu sıkıntı sanki içime atılmış bir virüs gibi.
Sıkıntılar kemirgendir. İnsanın içini kemirir.
Ama ben içimsiz kaldım. Ve içimi de istemiyorum..
Bugün Zeyneb’e, “artık acı çekmiyorum Zeyneb, beni çok
üzebilecek şeylere üzülmüyorum.
Kırılmam, dağılmam gerekiyor ama ben tepki dahi
vermiyorum” dedim.
“Yoruldun Sema” dedi “çok yoruldun”
Çok yoruldum..
Ben biliyorum bugün kalbimde olan bu hüznün sebebini. Biliyorum
ama neden böyle oluyorum bilmiyorum.
İnsan..
İnandığı kadar aldanıyor. İnandığı kadar..
Ben de inandım mesela. İnandığım kadar aldandım. Ama hala
inanıyorum.
İçim başka telden dışım başka terane..
Ne ben iflah olurum, ne söylediklerimi birkaç kişiden
başkası anlar.
Gerçi çok umurumda değil, kimsenin bir şey anlaması.
Aslında hiçbir şey o kadar önemli de değil.
O zaman şimdi ya da yarım saat sonra bu yazdıklarımdan
pişman olma ümidiyle..
Hoşça kal. Ya da kalma bana ne?