Biraz yorgunum… Çok değil
biraz…
Uzun uzun susmak, kimseyle
konuşmak istemiyorum. İçimde olup biten içimde de çok güvende değil aslında. Ne
zaman nasıl bir patlak vereceğini de bilmiyorum. Ama yine de konuşmak,
anlatmak, izah etmek istemiyorum.
Kaç yaşındasın? Diye sordu
geçenlerde biri. Kaç yaşındayım? Sahi ben kaç yıldır yaşıyorum?
Hilkatime isyanım yok, ama ne
yalan deyim bazen tarhana çorbası, bazen zeytin olmak istiyorum. Tarhana
çorbası neyse ama zeytin olsam ne güzel olurdu.
Aslında ben hayranım zeytine,
örneğin dalından koparılıp yenilmiyor. Önce bazı işlemlerden geçmesi gerekiyor.
Kırılıp acısının çıkarılması gerekiyor. Turşusunu da kuruyorlarmış yeni duydum.
Ama duyduğumda mutlu oldum ve dedim “keşke zeytin olsaydım”.
Hangi şehirde diye
düşünüyorum?
Yahut nasıl bir ağacın
zeytini?
Siyah zeytin mi? Yeşil mi?
Şehir fark etmez, nereye
gidersem gideyim hep o gurbeti yaşıyorum aslında. Hala kendime vatan
edinebildiğim bir yer yok. Ankara ve İstanbul’u sevdiğim doğrudur. Ama bir yeri
vatan edinebilmek ayrı. Nereye gidersem gideyim dünyada yaşadığım sürece
biliyorum gurbetteyim.
“Nerelisin? Diye soranlara
“Gurbetliyim” diyorum mesela genelde. Önce
tuhaf tuhaf yüzüme bakıyorlar. Açıklama yapmaktan da yorulduğum için nüfus
cüzdanımda yazan şehri söyleyip konuyu kapatıyorum. Aslına haklılar ama ben de
haklıyım bence.
Böyle çok kökleri olan bir
ağacın zeytini olmak istemezdim, ama cılız yeni bir ağaç ta da çiçekleneyim
istemezdim. Orta halli olsun. Çok dikkat çekmesin, kendince ne kadar çok
çiçeklenirse o kadar zeytini olsun. Mesela göze batmasın, kimse onun dallarını
kırmaya çalışmasın. Hani olur ya, bahçedeki en güzel çiçek koparılır. En çok
dikkat çeken o dur. Koparılmaktan yahut zarar uğramaktan korktuğum için değil
ama sanırım kimse dokunmasın istiyorum.
Cılız olmasın, esen ilk
rüzgârda devrilmesin, çok köklü olmasın, uzun yıllar görmüş geçirmiş, anılara,
hatıralara şahit olmasın. Biliyorum böyle deyince “bana dokunmayan yılan bin
yıl yaşasın” der gibi oluyorum ama aslında öyle değil. Sadece yorgunum..
Zeytine olan hayranlığımın
yorgunluğumla alakası yok. Her şeyi mübarek. Ama mübarek olduğu için de hayran
değilim. Sebepsiz, sorgusuz, sualsiz karşılıksız seviyorum. Ve sadece bunun
için dahi zeytin olmak istiyorum.
Biliyorum içim…
Yine kursağın düğüm düğüm.
Kendinden kaçarak konuşuyorsun yine biliyorum.
Biliyorum içim hınca hınç
doldun yine. Geceden gündüze, gündüzden geceye kaçarak zaman öldürüyorsun.
Biliyorum içim…
Her söylediğin sözü yine
söylemek istediklerini gizleyerek söylüyorsun.
Biliyorum içim…
Asırlarca susmak istiyorsun…
Biliyorum içim…
İçime sığmıyorsun…
Ama görüyorsun, ben de
taşamıyorum. Ne olurdu ki, deniz kenarında küçük bir bahçede, orta halli bir
ağacın sadece tek bir tane zeytini olsaydım…
Kendime zeytin dalı uzatayım
bari… Genelde barışmak anlamına gelen bu ifadeyi belki içim teselli olarak
kabul eder…
Bu arada, acaba zeytin çiçeği
nasıl kokuyor ki? Limon çiçeği çok güzel kokuyor mesela, yahu iğde… Acaba
zeytinin çiçeği nasıl kokuyor.
Küçük bir adet yeşil zeytin….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder