İzleyiciler

24 Eylül 2024 Salı

Cesaretin Var mı Aşk'a? Yok..

 


Az evvel bir şarkı tuttum kendime; ‘Gülay’dan Cesaretin Var mı Aşk’a?’ geldi. ‘Yok’ dedim hiç düşünmeden. İkinci bir defa daha düşünmedim. Yok çünkü. Çünkü cesaretle olmaz Aşk işi.

 Ve zaten ‘hop ben geldim hadi aşık olayım' diye de olmuyor..

 Aşk’ı kimse seçemez, Aşk istediğini seçer..

Yağmurun yağması gibi, maruz kalırsın. Güneşli bir günde hem de. Ağustos ortasında mesela. Hiç beklemediğin bir anda. Fakat kalp bilir, tanır çünkü yaratılırken onunla yaratılmıştır. Aşk’sız insan gelmez aslında dünyaya.

Ama konumuz bunlar değil, çünkü gerçekten adını söylemek istemiyorum Lavinia, çünkü lambada titremiyor ateş Mihriban, çünkü ne ben de şair değilim. İnşaallah da olmam. Çünkü neden olayım ki?

Fark edildiği üzere ben farklı bir dünyaya geçiş yaptım yazı içerisinde. Araya biraz mesafe girdi. O şarkı üstüne birçok parça değişti. Kapattığım sosyal medya uygulamalarımı açtım. Kalbim Nurgül’ümle mesajlaştım.

Şimdi gidip çay alacağım mesela ve yine değişecek dilim biliyorum.

Ki dediğim gibi oldu da. Çay aldım evet, uykum var. Ve ben bu yazıyı bitiremeyeceğim gibi geliyor şu an.

Ama olmuyor, dönüp dolaşıyorum ve yine aynı satırların yörüngesinde buluyorum kendimi. Sanki bugün bütün yollar aynı yere çıkıyor.

Sanki garip bütün diller aynı şeyi söylüyor, sanki herkesin bir ismi var ve hep aynı ismi söylüyor.

Çarşamba pazarından daha karışık olan bu kafamın içi bana ne yapmaya çalışıyor? Evet, bugün Salı ve ben Salı’ları hiç sevmem.

Sanki Salı günleri yaşamak yerine boş boş tavana bakmak daha makul gibi. Ama olmuyor işte, benim için eksiltmiyorlar bir günü. Bazen böyledir ama. O yüzden hiçbir şey bazen çok çabayı hak etmiyor. Olmayacak şeylerle savaşmanın, mücadele etmenin çok anlamı yok.

Bugün bitecek ve yarın belki bugünün biraz tekrarı olacak. Yarın da bir şarkı seçeceğim ve onun gündemindeki Aşk cesaretle eşleşmeyecek.

Bildiğim az ve bilmediğim çok şey var. Bunu tevazudan söylemiyorum üstelik. İltifatları sevmediğim gibi gereksiz tevazuyu da sevmem. Çünkü ne olduğumu ve ne olmadığımı biliyorum.

Bildiğim şeyler içindeyse benim hiçbir zaman Aşk’a cesaretimin olmayışı olacak.

Bu yüzden bu günü kapatalım. Bir şarkı daha seçip, kahverenginin bir tonu olan bir akşamüstü hep beraber niyet edip eyleyip bir şairin sözüne uyalım. Hadi hep beraber ansızın bir akşamüstü yorulalım.

Hep beraber yorulursak belki hep beraber bir yolunu da buluruz. Çünkü tek başına yorulmak çok zor oluyor.

Nereden biliyorsun diye sormayın. Sormazsınız biliyorum ama yeltenmeyin de.

Hadi bu yazıyı bitirelim. Başladığımız gibi bitmesin. Bizi içine çekip ummanlara sürüklemesin.

Salı gibi bitirelim. Gri bir İstanbul Salı’sı.

Bitti.

 

14 Eylül 2024 Cumartesi

Kuşlar Beni Sana Hatırlatırsa..

 




Yığıldı içimde yine cümleler. Hangi yöne dönsem oraya düşüyor. Neresinden tutsam elimde kalıyor. Biraz duygusalım.

Dündü..

Kötü bir dün oldu. Daha kötü dünler yaşamama rağmen yine de ilk 10’a şimdilik girebilecek içerikte olduğunu söyleyebilirim.

Şairin de dediği gibi ‘insan bir akşamüstü ansızın yorulur.’ Yorulmayı icat edenden de Allah razı olsun. İnsan bazen kuramadığı bir milyon cümlenin ve anlatmak istemediği duyguların tamamına ‘yoruldum’ diyerek sığınıyor.

Bir gün limanlarım olursa adını ‘yoruldum’ koyacağım. Hep beraber adsız gemilerimizle, isimsiz ve gizlediğimiz duyguların demirlerini atar ‘yoruldum’ der geçeriz. Ve belki üstünde de çok durmayız.

İnsan daha büyük savaşlardan galip çıkıp, neden daha küçüklerinde yeniliyor? Bilenler bilmeyenlere söylesin.

Geçen yolda yürüyordum. Kötü dünden daha öncelerdeydi, o kadar da kötü değildi. Fakat sağanak kalp ağrılıydı işte. Neyse bir yıkıntının kenarında, bu mevsimde açmış birkaç papatya gördüm. Ne için ümit ediyorsun dedim. Hem de bu harabenin yanında. Ezecekler seni. Bahar da değil, kimi neye umutlandırmak istiyorsun? Neden papatya tam olarak o gün gördüğüm papatya neden bugün bana gereksiz bir umut bahşediyorsun?

O gün o papatyayı gördüğümde kendimle beraber birkaç kişiyi daha düşündüm. Biz de yanlış mevsimlerde açma hevesine girmedik mi?

Biz de her yüzümüze güleni dost zannetmedik mi?

Bizim de yapraklarımızı koparmadılar mı? Köklerimizi sökmediler mi? Bilmediğimiz bir sürü şeyin arasında bazen tek ümidimiz sıradaki şarkının bize gelmesi değil miydi?

Sıradaki şarkıları koruyun arkadaşlar.

2 gündür duygusal, bir süredir sinirliyim. Yanlış çağ güzellemesi yapmayacağım. Her şey biraz sıktı. Hatta bazı kelimelerden de sıdkım sıyrıldı. Mesela herkesin bir şeylerden eti ve kemiğiyle nefret etmesi olayı artık samimi gelmiyor. Ya da söyleyenlere gıcığım ondan olabilir.

Yazıyorum çünkü bu yığılanlardan azad olmam lağzım. Nolur beni biraz terk edin. Bırakın yakamı paçamı, bir parça uykumu bırakın.

Biraz da kitap okuyalım değil mi?

Yine geleceğim, inanıyorum yazacağım. Ama şimdilik yazmak o kalbimdeki boşluğu, bir akşam üstü sancısını almadı. Sanki kabuğu soyuldu yüreğimin. Ne garip dün kanamıştı bugün kabuk bağlamış, al işte dile düştü yine aynı yerden devam ediyor sancısı.

Höh ne melankoli yaptım ya. Bırak bu işleri Sema’cım tanımasak inanacağız :)

Hoşça kal

Sıradaki şarkı değil de bu şarkı benden bu yazıya gelsin ‘Buray & Ceren Gündoğdu - Beni Affet’

Olur da kuşlar beni sana hatırlatırsa (ki bana çok şey öğretmişlerdir) n’olur ihmal etme dinlemeyi..