Bundan iki yıl öncesine gidiyorum. Biri çıkıp ‘bir gün onu
göreceksin’ dese inanmazdım.
Bu inançsızlığım mı seni görmeme sebep oldu bilmiyorum. İnsan
her zaman inandıklarını değil bazen inanmadıklarını da yaşıyor demek ki.
Bana yokluğunu öğreten varlığın nerede şimdi? Olmasaydın bilir
miydim kalbimin yerini? Madem varsın, o halde neredesin?
Ne yapmam gerekiyor senin varlığın için?
Neden ansızın gelip, durup dururken gidiyorsun mesela?
Kaç satır yazmam lazım? Kaç yıl beklemem?
İlla şair mi olmalıyım? Yoksa bir klişeye göre hareket edip
beni kaybetmeli misin?
Bütün bu bilinmezliklerin mucidi sensin, senden önce
bilmediğim her şeyi, seninle öğrendiysem, varlığınla yokluğunu öğreten de
sensin..
Ama neden?
Bu sorunun cevabı yok işte..
Şimdilerde yine sardım Sezen Aksu’ya..
Yine bir şarkı seçtim kendime usulca.
Sen bilmezsin bana armağan ettiğin şarkıları. Mesela şu anda
da ‘Hasret’ geldi senden bana..
Ne zaman bitecek seni bu beklemelerim bilmiyorum.
Madem gideceksin, neden beklememem gerektiğini
öğretmiyorsun?
Tamam git, şimdi, yarın ya da dün..
Ama öğret beklenen gittikten sonra kalan ne yapar?
Ve bekleyenler bizim neyimiz olur? Bekleyen nasıl teselli
edilir?
Giden nereye gitmiştir?
Giden aslında "sen"sin en fazla ve beklemek en çok beklemeyi bilmektir belki de...
YanıtlaSilbelki de.. ama ya değilse?
Sil