Geceydi..
Ama çok değil, az geceydi..
Bahar öncesi gibi değil de baharımsı bir hava var İstanbul’da.
Nasıl da belli oluyor diyorum ayak bastığın şu topraklara. Yürüdüğün şu
sokaklarda.. Nasıl da belli gözlerinin değdiği pencereme.
Kışın ortasında gelen bu baharın başka bir açıklaması yok
zira gönlümde.
Oturuyordum işte bir gece kendimle. Senin anlayacağın
demleniyorduk gönlümle. Şarkılar, türküler, şiirler eşlik ederken bize.. Koyu
bir muhabbet tutturmuşuz çayımız önümüzde.
Ardından yöneldim pencereye, açtım. Lambalara gözüm ilişti. Bazıları
söndürüldü, bazıları yanmaya devam ediyordu.
Dedim ya geceydi. Kimi derin uykularda kimi uyumak için
hazırlıklarda. Çok kalmadan orada döndüm oturdum yerime.
Biraz aralık kalmış gibi, bir anda kokun sızdı içeriye.
Nasıl oluyor?
Nasıl oluyor da hiç ortada yokken bir saniye ile bütün her
şey değişiyor?
Nasıl bir deprem bu? Nasıl bir ateş?
Kokun geldi ya içeri. Ne fark eder içeriye o an girmesi,
içime bu kadar işlemesinin yanında? Sonra nasıl oluyor her şey sen oluyor?
Çıkan şarkının sözlerinde ne işin var mesela?
Ne işin var içtiğim çayın deminde?
Elimle tutamadığım, gözümle görmediğim ve asla göremeyeceğim
bir koku nasıl oluyor da gönlümde böyle yer tutabiliyor?
Peki sesin?
İşte beni öldürecek dert budur..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder