İzleyiciler

30 Ocak 2019 Çarşamba

Dün Gece Açıldı Yaralarım..




Dün gece açıldı yaralarım. Sızım sızım sızladı tüm yanları.

Geceden mi neden bilmem, kabuk mu? Öyle çabuk bağlanmıyor bazı kabuklar. Ama vardı yine kabuk bağlayan yanları da.

Ama dün gece düştü..

Dün gece açıldı yaralarım. Kalbimin üzerinde ağrıyla uyuya kaldım. Ağrıyla uyudum.

Sonra bir rüya gördüm, gördüğüm rüyaya inandım. Daha güzelleri değil, dün gece gördüğüm rüyaya inandım..

Hemen evden çıkmam gerekiyordu. Çünkü inandıkça dün kaldığım yerden devam ediyordu sızıları yaralarımın.

Evden çıkmalıydım, çünkü bu rüyaya inanmış olmak, bilmediğim yaralara durak oluyordu. Evden çıkmalıydım, Zeyneb’in yanına gitmeliydim.

Çünkü o inandırır beni bunların bir rüya olduğuna.

Zeyneb derse inanırım rüyaların rüya olduğuna.

İkna etmeliydi beni Zeyneb gördüğüm rüyaların rüyalığına.

Çıktım evden, taktım kulaklığı.

Kimseye görünmek istemiyordum. Kimse de beni görmesin.

Ne içinde bulunduğum halden çıkayım, ne halime ortak olsun kimse.

Kendimle öyle, yok olmak ister gibi. Yahut görünmeksizin atmak adımlarımı. Başımı kaldırmadan kaldırımlardan, asfaltlardan.

Yaralarımı alıp kucağıma, düşen kabuklar vardı aralarında. Açtım müziğin sesini.

Yüksek sesle..

Bastırarak içimi..

Bastırarak içimdekileri..

Alakasız, konuya değmeden, içimi hissetmeyeceğim bir müzik olmalıydı.

Defalarca Raviş’ten “Güzel Kadın”ı dinledim. Hala onu dinliyorum. Çünkü bana bir şey hatırlatmıyor.

İçimin Sezen’leri dile gelmiyor muydu? Yahut Yıldız Tilbe yine bir şarkı söylemiyor muydu sanki?

Söylüyordular elbette.

Eskiden dedim hem, mesela bazı insanlar bile yokken hayatımda Yıldız Tilbe vardı bir de Zeyneb.

Sezen bir parça okurdu, bir de sohbet ederdik Zeyneb’le..

Bu yüzden bir an önce görmeliydim Zeyneb’i. Konuşmadan, anlatmadan o beni anlamalı ve bu rüyaya olan inancımı kırmalıydı.

Uyanır uyanmaz ona mesaj attım.

Aslında bu “Zeyneb, gerçek olmasın” demekti. Ve o zaten benim alt yazılarımı ezbere biliyordu. Beni ben kadar tanıyordu. Ve beni bu rüyanın rüya olduğuna, ama gerçekten de çok uzaklaşmamam gerektiğine ikna etti.

Şimdi İclal Aydın’ın bir sözü geldi dilime, dün gece açılınca yaralarım. Diyor ki o gamzeli “Güzel Kadın”

‘bu yaralar

bereler

sanadır bileler,

göreler aşkımı,

şahidim; gökkubbe’



24 Ocak 2019 Perşembe

Peki Bu?






Geceydi..

Ama çok değil, az geceydi..

Bahar öncesi gibi değil de baharımsı bir hava var İstanbul’da. Nasıl da belli oluyor diyorum ayak bastığın şu topraklara. Yürüdüğün şu sokaklarda.. Nasıl da belli gözlerinin değdiği pencereme.

Kışın ortasında gelen bu baharın başka bir açıklaması yok zira gönlümde.

Oturuyordum işte bir gece kendimle. Senin anlayacağın demleniyorduk gönlümle. Şarkılar, türküler, şiirler eşlik ederken bize.. Koyu bir muhabbet tutturmuşuz çayımız önümüzde.

Ardından yöneldim pencereye, açtım. Lambalara gözüm ilişti. Bazıları söndürüldü, bazıları yanmaya devam ediyordu.

Dedim ya geceydi. Kimi derin uykularda kimi uyumak için hazırlıklarda. Çok kalmadan orada döndüm oturdum yerime.

Biraz aralık kalmış gibi, bir anda kokun sızdı içeriye.

Nasıl oluyor?

Nasıl oluyor da hiç ortada yokken bir saniye ile bütün her şey değişiyor?

Nasıl bir deprem bu? Nasıl bir ateş?

Kokun geldi ya içeri. Ne fark eder içeriye o an girmesi, içime bu kadar işlemesinin yanında? Sonra nasıl oluyor her şey sen oluyor?

Çıkan şarkının sözlerinde ne işin var mesela?

Ne işin var içtiğim çayın deminde?

Elimle tutamadığım, gözümle görmediğim ve asla göremeyeceğim bir koku nasıl oluyor da gönlümde böyle yer tutabiliyor?

Peki sesin?

İşte beni öldürecek dert budur..