Bir şiir daha..
Şimdi bir şiir daha yazıyorum sana.
Ve bilmiyorsun sen hiçbirini,
Tıpkı daha öncekiler gibi.
Bir şiir daha yazıyorum sana
Teşbihlerle doldurdum yine içini
Neye benzetirsem benzeteyim benzemezken sana hiçbiri
Geçirince elime kalemi
Yazıveriyorum yine ansızın seni
Sadece seni
Hep seni..
Çok kelimem yok benim. Ama günde milyonlarca kez sadece
seninle konuşuyorum. Ben yıllardır sadece içimdekileri sana anlatıyorum. Yalnızca
sana..
İnan bu öyle güzel bir duygu ki. Her şeyi yalnızca seninle
konuşmak. Duymasan da dinlemesen de görmesen de bilmesen de..
Doğrusu çok bilmiyorum senden başkasıyla nasıl konuşulur.
Annemle otururken koltukta, bir yanımda çayım, elimde
elbisem dikiyordum sökük kısımlarını. Şu cümlede en çok önemsediğim yer annemle
yan yana oturmak belki de. Ben onun, annemin yanında, dikerken elbisemin
söküklerini içimden seninle konuşuyordum.
Dedim bir şey var batıyor içime. Sanki kalbim cammış,
kırılmış, şimdi parçaları batıyor içime. Sonra dikerken elbisemin söküklerini,
sana dedim ki “keşke kalbimin kırıklarını da dikebilsem”
Sana dedim, annem duymadı, sen de öyle.
Ama ben annemin, hani kendimi Allah’a en yakın hissettiğim
yer olan annemin yanında seninle konuşuyordum..
Ne önemi vardı ki başka bütün her şeyin..
Söküğünde elbisemin, kırgınlığında kalbimin, türkülerinde
Neşet Ertaş’ın, her ne derse desin şiirinde şairin sen varsın sanki..
Nereye bakarsam, kiminle konuşursam, neye gülersem..
Yahut günaydın derken arkadaşlarıma
Çiçeği sularken ofiste
Annemin özenerek ördüğü oyaların ilmeğinde..
Yıllardır işte..
Hep sen..
Ve ben yine bir şiir yazıyorum sana. Tüm harflerini elimle
tek tek severek, bir şiir yazıyorum sana..
Öncekilerden farklı,
Öncekiler gibi..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder