İzleyiciler

19 Aralık 2018 Çarşamba

Dağıldım Biraz.. Toparlanmalıyım..





Dağınık kafam..

Kafam çok dağınık. Neresinden tutsam toparlayamıyorum gibi. Hangi ara bu kadar ucunu kaçırdım bilmiyorum ama dağınık kafam.

Keşke her şey Yıldız Tilbe şarkıları kadar güzel olsa. Çay da olur. Çay gibi güzeli gerçi zor bulunur. Ama keşke işte Yıldız Tilbe yönetse dünyayı.

İnsanlar birbirlerine selam değil şiir verse. Şiir için bir yaşanmışlık olmalı çünkü. Ama selamlar da samimiyetsizlikler var gibi gibi.

Mesneviden ders alsak gerçekten hepimiz birer birer. Mevlana gibi hoş görsek.

Ama şu dağınık kafam, boğazıma düğümlenen sevdan..

Ne deyim? Nasıl anlatayım bilemeden, yaşıyorum işte yaşıyormuş gibi yaparak..

O değil de, ben bu içimdekileri kime anlatayım diyorum birden. Sen dinlemeyeceksen mesela ne önemi var bütün dünyanın kulak kesilmesinin. Bütün dilleri bilsem ne fayda, bir tanesiyle bile sana bir şey anlatamazken.

Yıldız Tilbe böyle güzel şarkı yazmayı nereden öğrendi?

Sokak lambaları neden hep içime dokunuyor?

Neden dünlerimiz bugünlerimizden daha güzel?

Çay bu kadar güzelken neden yaralarımı kapatamıyor?

Ben seni neden böyle sürekli düşünüyorum? Ve senin niye hiçbir şeyden mütemadiyen haberin yok?

Kafam karışık..

Nefes almak lazım..

Çok nefes..

Daha çok..

Daha çok müzik dinlemeliyim. İçimde seninle deli gibi konuşup duran şu sesi kısana kadar yükseltmeliyim sesini notaların..

Hatta şarkılar bestelemeliyim. Ama seninle bu konuşup duran halime artık bir dur demeliyim.
Nefes alamıyorum..

Daha çok dinlemeli, daha çok susmalı, daha çok nefes almalıyım.

Boğulmamalıyım saatlerin arasında.

Zamanı sayarak geçirmemeliyim.

Kilitlenmeden bir sayfada okumalıyım tüm kitapları..

Ne olur, git..

Sezen Aksu şarkıları gibi..

Gitme dur ne olur.. Gitme kal yalan söyledim..


10 Aralık 2018 Pazartesi

Bir Şiir Yazıyorum Sana..




Bir şiir daha..

Şimdi bir şiir daha yazıyorum sana.

Ve bilmiyorsun sen hiçbirini,

Tıpkı daha öncekiler gibi.

Bir şiir daha yazıyorum sana

Teşbihlerle doldurdum yine içini

Neye benzetirsem benzeteyim benzemezken sana hiçbiri

Geçirince elime kalemi

Yazıveriyorum yine ansızın seni

Sadece seni

Hep seni..

Çok kelimem yok benim. Ama günde milyonlarca kez sadece seninle konuşuyorum. Ben yıllardır sadece içimdekileri sana anlatıyorum. Yalnızca sana..

İnan bu öyle güzel bir duygu ki. Her şeyi yalnızca seninle konuşmak. Duymasan da dinlemesen de görmesen de bilmesen de..

Doğrusu çok bilmiyorum senden başkasıyla nasıl konuşulur.

Annemle otururken koltukta, bir yanımda çayım, elimde elbisem dikiyordum sökük kısımlarını. Şu cümlede en çok önemsediğim yer annemle yan yana oturmak belki de. Ben onun, annemin yanında, dikerken elbisemin söküklerini içimden seninle konuşuyordum.

Dedim bir şey var batıyor içime. Sanki kalbim cammış, kırılmış, şimdi parçaları batıyor içime. Sonra dikerken elbisemin söküklerini, sana dedim ki “keşke kalbimin kırıklarını da dikebilsem”
Sana dedim, annem duymadı, sen de öyle.

Ama ben annemin, hani kendimi Allah’a en yakın hissettiğim yer olan annemin yanında seninle konuşuyordum..

Ne önemi vardı ki başka bütün her şeyin..

Söküğünde elbisemin, kırgınlığında kalbimin, türkülerinde Neşet Ertaş’ın, her ne derse desin şiirinde şairin sen varsın sanki..

Nereye bakarsam, kiminle konuşursam, neye gülersem..

Yahut günaydın derken arkadaşlarıma

Çiçeği sularken ofiste

Annemin özenerek ördüğü oyaların ilmeğinde..

Yıllardır işte..

Hep sen..

Ve ben yine bir şiir yazıyorum sana. Tüm harflerini elimle tek tek severek, bir şiir yazıyorum sana..

Öncekilerden farklı,

Öncekiler gibi..