Anlamsız bir sinir var üzerimde. İçimde
birikmiş cümleler. Bana sıkıntı oluyor bu sinir biliyorum. Yazmak için bir
sebep aramıyorum aslında, ama bazen çok sinirliyken bir şiir yazdığım oluyor ne
edeyim?
Neyse konumuz bu değil ve aslında
sinirim de sebepsiz değil. Kimse benim gibi düşünmek zorunda da değil
biliyorum. Çünkü ben de kimsenin düşüncesini kendi düşüncem diye sırf biri
söyledi diye kabul etmiyorum.
İşte sinirlendiğim noktalardan
biri bu; herkes her şeyi kendine göre algılayıp kendine göre yorumluyor. Örneğin;
yazdığım her şeyi kendi üzerine alınan bazı insanlar var. Onlara “Yahu mübarek aklından mı gönlünden mi
zorun var? Kendini çok önemseme” diyesim geliyor. Sonra da “Boş ver Sema, üç günlük dünya için
kimsenin kalbini kırmaya değmez” diyorum.
Sonra şey var, dünyanın kendi
etrafında döndüğünü sananlar. Onlar da kendilerini çok önemseyenlerden. Onlar da
sinirlerimi bozuyor.
Sürekli hasta olan bir gurup
insan var, insanın enerjisini sömürüyorlar.
Sonra aşık olup kendini sosyal
hayatından soyutlayanlar, onları zaten Allah bildiği gibi yapsın.
7 gün 24 saat sevdikleri
insanları anlatanlara da sinir oluyorum. Bunlar bence dünyanın kendi etrafında
döndüklerini düşünenlere çok yakın ama ince bir çizgiyle ayrılanlardanlar.
Bir yıl boyunca aramayıp, işi
düştüğünde aradığında otomatik vefalı olanlar var. Onlar da sinirimi
bozuyorlar. İçimden “ arkadaşım işin
düştüğü için vefalı olmuyorsun” demek geçiyor ama yine dünyanın 3 günlük
olması durumu beni susturuyor.
Sonra melankolik insanlar da
sinir bozucu. Öyle bir melankoli ki, onları gördüğüm yerde kendimi ıssız bir
adaya atasım geliyor.
Sonra bir takım belalara sürekli
olarak duçar olanlar var. Onlar belayı kendi ağızıyla çağırıp sonra bunalıma
giriyorlar. Sonra da “vay efendim ben
niye öldüm?” Ölürsün tabi, negatif. Bu gurupta dünyanın kendi etrafında
döndüğünü zannedenlerle aynı saftalar.
Birikiyor arkadaşım, hepsi
insanın içinde birikiyor. Sonra hoş sohbet güzel gönüllü bir dost çıkıyor diyor
“Sema, dünya için değmez, sözünü
yumuşat, boş ver” ve söylemek istediğin her şey bir bir diziliyor sonra
boğazına.
İşin yoksa git kum torbası döv.
2 yıl önce kim bana bir gün
kickboks yapacaksın deseydi, saçmalama derdim. Ama şimdi resmen içimdeki tüm
siniri orada şekli belli olmayan kırmızı siyah kum torbasını döverken atıyorum.
Niye çünkü sinirleniyorum. Gıcık oluyorum.
Uyuz oluyorum.
Hepimiz aynı dünyada yaşıyoruz
ama farklı dünyaların insanlarıyız. Buna kesinlikle inanıyorum. Herkesin sıkıntısı,
derdi, acısı, aşkı olabilir. Herkesin her şeyi olabilir. Ama bu şahsa aittir. Canım
Allah’ım ne güzel öğretiyor. Herkesin amelini iyi ya da kötü kendi defterine
yazsın diye melek görevlendiriyor. Yani her koyun kendi bacağından asılıyor.
Ama biz insanlar her zaman olduğu
gibi burada da düzen bozangillerdeniz. “Ben
yanıyorsam sen de yan” mantığı var bizde. Biraz hatta çokça bencilce.
İçim gerçekten cümle yığınlarıyla
dolu. Konuyu çok iyi biliyorum. Ama anlatamıyorum. Bu kelimelerin
yetersizliğinden değil, benim bütün hepsini söyleme arzumdan.
Şimdilik bu kadar.
Bu da kamu spotu: Allah rızası
için kişisel temizliğinize özen gösterin. Makyaj yapmak ile bakımlı olmak
arasındaki farkı öğrenin.
Beni dinlediğin için teşekkürler sevgili
Blogum.
Hoşça kal.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder