İzleyiciler

19 Mart 2025 Çarşamba

Güncel 'Yazıklar Olsun' Listesi


En son içine düştüğümüz ‘cevapsız sorular’ dehlizinde tek başıma olmadığımın kederli gururunu yaşıyorum. İlk defa hayatımda bir yerde yalnız olmamak beni huzursuz ve mutsuz etti. Bu yalnızlığa bayıldığım, müptelası olduğum için değil; tamamen bağzı yerlerin derdini herkes çekmemesini istememle alakalı.

Fakat biliyorum, kimsenin imtihan kağıdı gal-u bela dediğimiz, elest sualini cevapladığımız o yerde benim elime tutuşturulmadı. Verilseydi de zaten ben yapamazdım. O yüzden bana herhangi bir peygamberlik vs de gelmedi. Bunlar da bu yazının konusu değil.

He şimdi yukarda yazılanları görüp de kimse beni gam ve kederden ölüyorum yahut triplerin birinden girip diğerinden çıktığımı düşünmesin. Ben Sema olarak bütün hayatları kendim yaşayabilecek kadar ömrü olmadığı için, insanları izleyerek, onlarla tamamını değil fakat hayatlarının bağzı meşakkatlerini paylaşarak, izleyerek, görerek, hissederek yaşan bir insanım.

Bütün insanları da değil. Ve yine konumuz da bu değil. Ve sanırım anlaşılmak istiyorum ki açıklamalar yapıyorum.

Şimdi konumuz ne? Uzatmadan devam edelim; en son şeyi konuşmuştuk, insanların pat diye bağzı durumlardan nasıl çıktığını. Seviyorken bir anda sevmeme durumunun nasıl hasıl olduğunu. Bu durumu çözemediğimiz gibi yenileri de eklendi.

Şahsım adına düşündükçe altından bir şeyler mi çıkarıyorum, düşündükçe ufkum mu açılıyor bilmediğim bu günde; dün Nurgül’üm ile yaptığım bir konuşmaya değinmek istiyorum.

İnsanlar neden hep onları en çok sevenleri ayaklarının altında eziyorlar? Mesela herkes aslında bir başka herkes için herhangi biridir. Yani bir özelliği yok. Bir değeri yok. Bir kıymeti yok. Mesela ben karşı apartmandakileri hiç tanımıyorum dahi. Onlar da benim ne halde olduğumu çok önemsemezler bence; eğer kendimi çatıdan aşağı atmıyorsam ya da pencereden avazım çıktığı kadar bağırmıyorsam ki bunlar dahi olsa birkaç güne unutulacak biri olurum. Bir esprisi yok yani. Ben kimsenin umurunda değilim, demek istediğim bu.

Ve kimse de benim umurumda değil, sadece özel olarak seçtiklerim, sevdiklerim dışında. Şimdi bu denklem bir tek bana has ve mahsus değilse eğer, lan ne diye sizi seven insanları ayaklarınızın altında eziyorsunuz?

Yani çok mu kolay anlamıyorum. Gerçekten. Bizi seven insanları mutlu edebilme becerisine sahipken, neden bizi umursamayan insanlar için onları çiğniyoruz? Yani neye kafa tutuyoruz tam olarak biri bu hususta da beni aydınlatırsa sevinirim. Çünkü ayaklar altında çiğnenmenin nasıl bir karanlık olduğunu en iyi bilenlerden olduğumu düşünüyorum.

Ben tecrübe dedim, üstüne 122936028346297452934529834523984726498756 tane bardak çay içip, biraz yazı yazıp, örgü örüp, müzik dinleyip ve mandala boyayarak ve yine kitap okuyarak ve Sherlock Holmes ve Harry Potter izleyerek meseleyi halledebiliyorum.

Peki, halledemeyenler ne yapmalı? Yani bu ezilenlerin hakkını kim savunacak? Avukat olmaya gerçekten gerek var mı? Şairler bu karanlığı da konu etsinler şiirlerine, yoksa onları güncel boykot listesine eklerim vallahi.

Ramazan ayının bu mübarek günlerinde yeterince sinirlendiğimizi düşünüyorum. Sinir neyse de kırgınlıkları ne yapacağız?

Hani ben atlatıyorum dedim ya; size bir sır vereyim, ben atlatırken bana o duyguyu yaşatanları siliyorum. Yok ediyorum. Hiç yaratılmamışlar gibi. Ne sevgi ne öfkem kalmıyor. Ama ben zaten hep böyleyim, sınırsız sevdiğimi düşünür benim hayatıma giren insanlar. Öyledir de, çok sınırlamam. Fakat o sevgi bitiyor çünkü ben kimsenin anası-babası değilim ve kimseyi yaratmadım. Bitme noktasına geldikten sonra kimse de kusura bakmasın ya da aman bana ne bakarsa baksın.
Şimdi Nurgül diyecek ki ‘Sema abla biz başka şeylerden de konuştuk’

Evet, biz mesela insanları sevilebilecek bir varlık olduğuna inandırıp, sonrasında bir dünya soru ile bırakıp gidenlerden konuştuk. Ve ben buna kendi yasalarım gereği zulüm, bunu yapanları da zalim ilan ettim.

Bu saf kötülük çünkü. Hani birini sevilebileceğine inandırıyorsunuz ve sonra korkakça, ödlekçe, alçakça, ne bileyim adına ne derseniz deyin arkanıza bakmadan ama, mütemadiyen arkasındakini kollamadan gidiyorsunuz ya; heh işte o sevildiğine inanan insanlar o noktada kendilerini dövmeye başlıyor.

Mesela, artık değerli olmadıklarını, sevilecek belki hiçbir şeylerinin olmadığını, belki çirkin olduklarını (ki bu günahtır, Allah her şeyi çok güzel yaratmış fakat zulmün büyüklüğü insanı çirkin olduğuna inandırıyor), yeteneksiz olduklarını, sevilmeye layık olmadıklarını vs düşünüyorlar. Vs dedim çünkü devamını yazacak kadar boğazımda güç bulamadım.

Çünkü ben insanların bu koskoca evrende sığınacak hiçbir yerlerinin bulamadıklarını, ağlamamak için dudaklarını ısırdıklarını, maskeler takıp dillere pelesenk olmuş ‘iyiyim’lerin arkasına nasıl saklandıklarını bu gözlerle net gördüm. Bu gözlerle net görmek zor, çünkü benim gözüm bozuk. Artık meseleyi siz tahayyül edin.

Mesela sözlerim bitsin artık. Melike Şahin’in de bir şarkısı var; konser esnasında okurken ağlıyor, okuyamıyor. Nerede görsem tanırım o düğümlenmeyi.
Herkese benden Melike Şahin Durma Yürüsene gelsin. Sizi kimse sevmese de söz veriyorum bütün yalnızlıklarınızda ben seviyor olacağım.

Ve ömrüm boyunca da sizin için dua edeceğim. Bırakın herkes ne hali varsa görsün
Bay.