Nicedir konuşuyorum içimle, nicedir belki atıyorum içime
bilmiyorum..
Sanki kendi hayatıma uzaktan bakıyorum bugünlerde, gerçi şu
an Yavuz Bülent Bakiler var arka fonda, bir parça karıştırıyor kafamı çünkü ‘şaşırdım
kaldım’ diyor gözünde yaşla.. Ama olsun ben yine de yazmak istiyorum.
Bir süre evveldi..
Ama çok geçmedi üzerinden, bu yüzden eskidendi diyemiyorum..
Bir yaram yoktu sardığım, bir gözyaşım yoktu akıttığım. Aksine
halim keyfim yerindeydi..
Bir düzen tutturmuş kendi kendimleydim..
Sonra bir şey oldu.
Pat diye oldu.
Neydi diye düştüm peşine, ardınca kovaladım kendimce. Biraz inat
ettim biraz ısrar..
Sonra bir hikaye çıkardım kendime..
Bir gün yolda bir çiçek buldum, kopmuş dalından yatıyordu
kaldırımda sessizce. Ve ben hiç çiçek koparmadım (çocukken çimenleri çiçek diye
bütün apartmana dağıtmam dışında).
Kıyamadım koparmaya ama çok çiçek aldım. Ben koparmıyorum
diye belki de bilmiyorum. Çiçek koparmayı sevmedim ama almayı çok sevdim.
Ama konunun bütün bunlarla alakası yok aslında..
O çiçeğe söz verdim bir gün ondan bahsedecektim (verdiğim
söz hikâyesiydi, sözümün arkasındayım yazacağım bir gün. Ama şimdi değil)
Sonra devam ettim hayatımın dışında kaldığım parçasında,
kendi hikâyemle yürümeye.
Bilinmezlik bende sinir yaptı. Peşine düştüğüm şeyi
algılayamamak beni gerim gerim gerdi.
İsmi lazım değil bir sanatçı ablamızdan sonra belki de en
çok gerilen insan olarak kendimi kendi tarihime yazdım..
Sonra hırçınlaştım, sinirim ufaktan öfkeye dönüştü.
Tabii kalbimin o anki geçişlere ve yaşadığı duygu
değişimlerine verdiği tepkiler de hiç hoş değildi..
Ve hala öyle tepkiler hoş değil..
Mesela iç sıkıntısı gibi, boğazda bir düğüm, kalbimin kaç
kilo olduğunu hissetme duygusu..
(İnsan kalbinden başka bir şeyle hissedebilir mi? Bu da
şimdi aklıma geldi.)
Yerli yersiz ritim bozuklukları. Tabi bu sevgili kalbimin
sadece kendine yaptığı bir hal değildi. O ağırlığı hissettiğimde
hazımsızlıklarım başladı. Kendimdeki bu duygu değişiklikleri kendimi izleme
ihtiyacına sebep oldu.
Ben benden ayrılıp aradığımı bulmak zorunda hissettim
kendimi.
Bütün bu süreçlerde, annem ve kardeşlerim, dostlarım benim
için dua zincirleri oluşturmuş, zikir ehline dönüşmüşlerdi. Bunu da kaydedeyim
buraya.
Kendime dışarıdan iki aşamayla baktım. Biri gerçekten
bendeki bu halleri meydana getiren insanlarla alakalı olarak onlarla konuşarak.
İkinci olarak da herkesle iletişimi kesip kendi bahçemin dışına çıkarak.
İlk yolum yine beni sıkıntılara soktu ve ikinci yol ile
huzur buldum.
Şimdi huzurun içinde isim koymak için çabaladığım her şeyin
aslında bir isminin olmaması gerektiği rahatlıkla bu yazıyı masamda yazıyorum.
Ben ne kadar sıkıntıdan çatlarsam çatlayım, kalbim ne kadar
patlayacak gibi de olsa; hayat hep devam etti.
Bir sonu olmayan hikâyemdeyim.
Ve gerçekten bir çayı hak ettim.
Yavuz Bülent Bakiler’in ‘Şaşırdım Kaldım’ şiirini de herkese
tavsiye ederim. Güzel şiir çünkü..