İzleyiciler

28 Şubat 2024 Çarşamba

Geceler Kapatılsın..


Geceler kapatılsın.


Saçma sapan, olur olmadık düşünceleri; acıları, yersiz keder ve hasretleri, stalkları beraberinde getiriyor. Ve zaten kapanmak için resmi belge isteyen göz kapaklarımızın arasına hepsi sıkışıp asla kapanmamasına hükmediyor. Hoş değil. Hiç hoş değil.

Ben vedasını ettiğim, arkasından suyunu dökmediğim (gelmesini istemediğim için), arkama dönüp bakmadığım çünkü gitmediğim ama mutlak anlamda bitirdiğim, bir milyon kere hoşça kal deyip en nihayetinde konuyu kapattığım ve bir daha asla hiçbir otobüs uğramasın diye tüm tekerlekleri patlattığım durakta şu an ne yapıyorum acaba?

Höh ne uzun ve afili bir cümle kurdum. Okuyayım bir dakika, cümlede hata varsa karizmamız çizilmesin.
Evet yarım dakikalık cümle kontrolünden sonra çizilmeyen karizmamla devam edeyim.

Bundan ne zaman önceydi hatırlamıyorum. Fakat çok sağlam kırılmış, dökülmüş ve un ufak olmak suretiyle parçalanmıştım. Burada arabesk bir müzik ihtiyacı duydum neyse. Gecenin bu saatinde yeterince düşünsel arabeske bağladım zaten.

O öyle bir kırgınlıktı ki şu saatte bambaşka bir şey dahi beni oraya götürüyor. İnsan unutmuyor yani, ne garip.. E hani nisyandı bir yanımız hani unutmaktı? Neden bütün kırgınlıklar bir gecede; ya hu nasıl, tek bir şiir ya da bir melodi insanı aynı duygulara götürüyor. Nasıl yani? Benim unutma sistemim mi bozulmuş? Acilen bir servis çağırayım tamir etsinler. Durup dururken bu saatte burnumun sızlaması hoş değil. Horlamamız gereken çağda yaşadığımız şeye bak. Şükürsüzlük değil de gerek var mı yani? Yok. 

İnkar etmiyorum asla. Hem de kendimdeki hiçbir şeyi. Olmasını istemediğim şeyler var ama var olanları inkar etmek yalancılık, sahtekarlık bence. Kabule geçmek zor olabilir ama inkar meselesine hiç girmeye lüzum yok.

Çok konuştum. Geceler hala açık. Kapatılsın arkadaş ben istemiyorum. Güneş de batmayıversin ne olacak..

Ben az önce biraz sinirlendim, biraz da kırıldım. Ama ilk kime kırıldıysam yine ona kırıldım. Hem ne zaman kırılsam o elma düşer başıma. Adem'in başını yüz yıl eğen o elma. Adem'e tövbe ettiren elma.

İşte yine düştü başıma. Olacak iş mi bu? Neden olay kilitleniyor bu şekilde ne gerek var şimdi? Hiç haberi olmayan, muhtemelen derin uykuda olan bir insana başka bir insan yüzünden kırılmak neden? O değil başka insan da uykuda. Bir ben varım sanırım gecede.

Hiç kimsenin hiçbir şey anlamadığı benim de içimi topladığım bir yazının daha sonuna gelmiş bulunmaktayız. Daha uzatırım da elim falan ağrıdı. Bir de üşüyorum. Hiç ısınmadığım yetmiyor gibi bir de üşüyorum..

İmza toplayıp geceyi kapatalım.

Yazı bitti. 

24 Ocak 2024 Çarşamba

Bitti :)

 


Gün aydın

Bugün iş yerine beni martılar getirdi. O an çok heyecanlandım. Bu neyin sevgisi bilmiyorum fakat kuşların kanatları beni büyülüyor.

O heyecanın 5 dakika öncesinde kulağımdaki şarkı; ‘yalnızlık senden kolay hiç yorma kendini’ diyordu. Ne kadar ağır diye düşünüyor, dalgın dalgın yürüyordum ki bir anda martıların kanat şovlarına şahitlik ettim.

Çok konuşasım yok bugünlerde. Çok yazasım da yok. Bu yazı bu kadar olsun.

Şu an arka fonda da Şövkət Ələkbərova — Getmə şarkısı çalıyor. O da biraz beni ne bileyim dağıttı sanki. Dağıttı derken; sarsmadı. Çok konuşasım olmadığından kendimi müziğe bırakmak istiyorum.

Bitti.

27 Aralık 2023 Çarşamba

Benden Beklenmeyen Hareketler.. (devamı gelecek gibi)

 


Şimdi çok ben olmayan ama aslında her sohbetimde ben olan bir Sema girişi yapacağım.

3.. 2.. 1..

Hiç kimse bir başkasını sevmek zorunda değildir ve yine sevmezsek halledemeyiz. Sağlama yapalım; halletmek istiyorsak, mecbur seveceğiz.

Gerçekten durup dururken bu konuya girmeye gerek var mı? Bence hayır. O yüzden yukarıda yazdıklarım yukarıda kalma ve orada son bulma hakkı kazanmış bulunmaktalar.

Hem insanlık hem bireysel olarak ben zor zamanlardan geçiyoruz. İnsan kalmaya çabaladığımız oluyor. Bağzılarına Allah yarattı demeden bam gün girişesim gelmiyor mu? Acayip geliyor.

Artistliğim de kendime ve kendimden başka kimseyi de ilgilendirmez zaten.

Neyse biz yine de hanımefendi modumuzu çok düşürmeden devam edelim. Gerçi bugün herkesle biraz bloğa yazar gibi sohbetler ettim hem de mesaj yoluyla; bundan mütevellit biraz sözlerim azalmıştır diye düşünüyorum.

Lakin yine de Ya Hakk diyerek devam etmeye çalışalım.

Aslında çok güzel şeyler yazasım da yok değil; her ne kadar yaklaşık 21 dakika önce çıtırdan moralim bozulsa da, içimde güzel hatta bağzı güpgüzel duygular da var.

Mesela ben bağzı insanları çok seviyorum. Minnak bir bahsini edeyim; herkes sevsin. Çünkü benim sevgim tek başına az geliyor gibi.

Ben en çok annemin sevgisine güveniyorum. Koşulsuz beni bir o sever biliyorum. Ama şu an bunun dışında bir sevgiden söz etmek istiyorum.

Okur mu bilmiyorum.. ama ondan başka kimsenin anlamayacağı bir satır yazacağım buraya ‘sen benim hapishanemin göğe bakan penceresi gibisin..’

Pisliğin içinde olan birini herkes kolay kolay sevemez. Kimse de o sevemeyenlere kızamaz. Pislik sevilmez çünkü. Ama ben ayağımdan başıma kadar pislikte de olsam o beni sever. Tiksinmez. Usanmaz. İşte bunun nasıl bir nimet olduğunu ben şimdi hangi dille anlatayım.

Ama o benim adını kimseye söyleyemeyeceğim Lavinia’m..

O beni bu kadar sevdiği için değil, onu sadece sevgi ihtiyacımı karşılamak için değil; yani anlatabiliyor muyum? Menfaatlerimin ötesinde bir şekilde seviyorum. Ama hem kimse bilmesin hem de herkes sevsin istiyorum.

Çünkü insan kısacık ömrün içerisinde bu sevgiye çok az rastlıyor. Bu sevgi insana; ‘Allah beni seviyor’ dedirtiyor.

Çok rezene içtim. İçim de yumuşacık oldu zaten. Çok tatlı insanlarla konuştum. Moralimin bozulmasını dahi tolere edebiliyorum. Hatta moralim de düzeldi gibi.

Bu yazıyı 2 günde yazdım. Ondan arasında kopukluk olabilir. Gerçi benim hangi yazım çok bağlı ki birbirine :) aman biz de böyleyiz.

Sözlerim bitmeyecek ama şimdilik son bulacak. Bu sona yaklaşırken benden kimseye Yıldız Tilbe’den Paraçi gitmesin.

Sevgiyle..

(Not; Fotoğraf ile yazı arasında inceden bir bağ bulunmaktadır. ) 

27 Kasım 2023 Pazartesi

Üşüyorum, Öyleyse Varım..


Üşüyorum, öyleyse varım..


Olmasam üşüyemem ki. Mesela ruhum bedenimde olmasa üşüyemem. Montaigne'cim üşümenin aslında psikolojik bir şekilde düşünce ile yönetilebilen bir şey olduğunu söyler. Kendisi hayran olduğum bir şahsiyettir hatta ona bir mektup da yazmıştım. Fakat konumuz bu değil.

Arka fondaki Secret Garden beni çok sakinleştirse, dinginleştirse, ehlileştirse ve daha birçok şey olsa da; içimdekiler öfkeli değil zaten.

Bugün yaşamakla cezalandırılmış gibiyim yine. Yine uykumu çalıyor bir şeyler benden.. Şimdi sokağa çıkıp avazım çıktığı kadar hırsız var diye bağırsam ya da polisi arayıp uykumu çaldılar desem; olay yeri inceleme gelir mi? Ya da komşular meraktan değil, gerçekten kaygılandıkları için lambalarını yakıp 'ay bismillah ne oldu acaba kızcağıza?' derler mi? Yoksa uykular çok daha mı tatlıdır? Duyar kasmanın anlamı yok Sema, kime ne senin uykundan?

Hem mahallecilik de bitti zaten sus lütfen..

Kendi kendime konuşmam delilik mi? Bütün bunları dizlerimi kendime çekerek yazıyorum. Çünkü dizlerim benim içimi hep bastıran gücüm olmuştur.. ve şu an içimin şiddetli bastırılması lazım..

Hani ağlayınca mutluluk hormonları çalışıyordu. İyisimi yağrın da bir ambulans çağırayım. Beni hastaneye götürsünler.  Mutluluk hormonlarım bozulmuş, tamir etsinler. Zaten üşüyorum.

Üşüyorum..
Düşüyorum..
Varlığıma inanmıyor mu kimse? Daha ne kadar üşümem gerekiyor?

Nurgül bu yazıyı görünce şok olacak. Ve Kübra da bir ara girip baktığında peş peşe olmasının sevincini.

Evet arka fonda Vivaldi kardeşimiz yerini almış bulunmakta. O biraz daha gaza getiriyor en azından..

Üşüyorum. Biliyorum havalar soğuk ama benim sadece elim ayağım değil; içim üşüyor, kalbim üşüyor, beynim üşüyor. Ve ben (burayı bağırarak söylemek istiyorum) BÜTÜN BU ÜŞÜMELERLE BAŞA ÇIKAMIYORUM.

Evet bağırdığıma göre şimdi yazıyı sonlandırmanın zamanı geldi. Biraz Şeker Kız Candy izleyip uyumak için Allah'a yalvarayım..

Hoşça kalın.
Kamu spotu: Sigara sağlığa zararlıdır (aman her şey çok faydalı sanki)

Küçüklerin gözlerinden büyüklerin ellerinden öperim.. 

22 Kasım 2023 Çarşamba

13 Yılın Vedası..


Aslında yazmak ve dinlemek istiyorum aynı anda.


Çok şey oluyor, bir sürü şey.. ve saat 04.42

Bu saatte derin uykusunda kainatın yarısı ve ben diğer yarısındayım.

Kulağımda bir şiir. Üstad affet, şiirine ihtiyacım var. Haşa şerh etmiyor veya eleştirmiyorum. Ancak çay gibi, kan gibi, su gibi ihtiyacım var tabirlerine..

Çünkü ben de 'adını söylemek istemiyorum..' Ve hatta ileriyi bilemem de şu an artık hiçbir kelime de söylemek istemiyorum.

'Çünkü ben bu kadar zulme layık mıyım rüveyda?'

Neresinden başlayayım, nasıl söze gireyim bilmiyorum.

Şuursuzluğu mu anlatayım yoksa oradam uzaklaşıp şiiri mi anlatayım? Yoksa hissettiğim; boğazımdaki dikenli düğümü çözerken, kelimelerimden nasıl kan aktığını mı?

Yemin olsun Gece'me. Bu yazı bu kadar efkarlı değildi. Ama ne olduysa bir anda oldu.. Ve evet her şey hep bir anda olur.

'rüveyda, seziyorum; tahammülün kalmadı
ama dur, boşaltayım bütün çığlıklarımı
asırlardır köhne barınaklarda
küflenen, çürüyen çığlıklarımı..'

Yazıya devam etmek istemiyorum. Uyumak istiyorum. Ancak bir yanım da yarına bırakmama telaşında. Sanki okunması gerekiyor bazı kelimelerin Fatiha'sı..

Çünkü; 'hayalin bittiği menfeze doğru
alaca bir at koşar içimde
zamansız, mekansız nefese doğru..'

Ne dediysem giremedim söze. Çünkü yeryüzünde bu kadar zulüm varken acısından utanıyor insan. Ar ediyor.

Ve 7 kasımda başladığım yazıma 21 kasım saat 02.27 de devam ediyorum.

Başladığım yerden çok uzaktayım.

O gün yarım bırakıp, sinirle telefonumu bir kenara bıraktığımda biliyordum tekrar yazmak için başına geçeceğimi. Ve biliyordum keşke bitirseydim diyeceğimi.

Çünkü benim sözüm soğur. Zaman sözlerimin önüne geçer ve kalbim gibi soğur sözüm..

Soğuyunca da susarım. Öyledir..

Zaten üstadın da dediği gibi 'istenmediğim yeri terk ederim..'

Erdem mi bu yoksa başka bir şey mi bilmiyorum. Ama bir korkağın, bir cesaretsizin, bir arsızın, bir hadsizin hayatında kalkmak israftır.

Böyle yerlerde veya kişilerde; kalmak, durmak, ısrar etmek asaletsizliktir.

Çok uzatmayacağım çünkü Filistin meselesi kendi derdimden utandırıyor.

Ben 13 yıl sonra hakiki bir veda yaptım. Çat diye. Şu saatten sonra da kimse bana bir şeyden vazgeçebilir misin diye sormasın :) neyse şiiri dinleyelim. Sözü Gece'ye bırakalım..

Günaydın Gece'm..

10 Ekim 2023 Salı

10.10.2023 Salı- İstanbul

 




Pat diye yeni bir yazı yazarak Nurgül’ü şok etmem yok mu?

Bilmem belki de.

Belli var insanın içinde bir şeyler. Bitip tükenmiyor.

Ekim’deyiz. Hakiki acıyı ve en büyük mutluluklarımdan birini yaşadığım bir ay bu ay benim için.. Eğer tabiri caizse; aşkı ve ayrılığı aynı ayda yaşamak.

Ama ben hiç aşık olmadım.

Çok sevdim ama baya çok sevdim. Gayrisafi milli gelirde herkesin payına düşenden bir parça fazla. Ama bu aşk değildi. O yüzden bu açıklamayı başım önümde rahatlıkla yapabiliyorum; aşk beni kendisi için hiç seçmedi.

Bu başka bir konu olarak gündemimizde kalmasın.

Bugün aslında; insanların yaşattıklarını yaşamadan, söylediklerini duymadan, hissettirdiklerini hissetmeden ölmeyeceklerini hatırlatmak isterim. Hiçbir cümle yazarken de bu kadar kasılmamıştım. Bunu herkesin bilmesiyle alakalı olabilir bu bilemiyorum.

Bir kalp kırmak aslında kendi kalbini kırmaktır insanın.

Hakaret etmek aslında kendine hakaret etmektir. Kişinin kalbinde ne varsa sözünde de o vardır. Ne kadar gizlerse gizlesin söz ağızdan çıktığı an kader kalemi iş başına geçer ve kişinin kendi kaderini resmeder.

Evet ben bugün biraz üzgünüm. Birazdan çok ve sadece bugün de değil.

Bağzı hazımsızlıklarım var. Ve ne zaman çare oldu ne müzik. Ne gözyaşı ne kahkaha..

Üzgünüm çünkü biliyorum herkes yaşattığını yaşayacak. Ve insan göz göre göre, ulu orta öyle herkesin içinde neden kendi canına bu kadar okur ki?

İnsanlar konuşurken (!) duymuyorlar onu anladım. Hani herkes çiçek bahçesinde yürümüyor. Bağzıları gerçekten uçurumun kenarında bir sözü bekliyor.

Her şeyini kaybeden insanı artık hiçbir şey mutlu etmiyor sonra.

Ya hu kendimden biliyorum işte ne oldu diye düşünmenin ne anlamı var. Bir kere ben de düştüm o uçurumdan. Ve yemin ederim bu intihar değildi. Ama yemin ederim bu o düştüğüm toprağa, yazılsa şiir olurdu.

Sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığı bir düşüştü o.

Kimsenin görmediği, elimden kendimin tuttuğu..

Adem’in cennetten düşüşünü gördüğüm gibi. Gördüm..

İşte sonra kimse cennetin kokusunu getirip sürmedi gözlerime ve kalbim o günden beri hiç sükut etmedi.

Ne gerek vardı şimdi bu yazıya Sema?

Ama Ekim’deyiz işte. Ekim bu ay..

Ektiğim ay..

4 Ağustos 2023 Cuma

Uzun Bir Aradan Sonra..

 


Yazmak için sayfayı açtığımda Konfüçyüs ve Paulo Coelho’nun kitapları çarptı gözüme. Gözüm bir tık yana gittiğinde ise Jane Austen göz kırptı ve aklıma Nurgül geldi. Bu kitaba birlikte başladık ve birlikte bitiremedik.

Arabesk bir cümle söylemek gerekirse, biz daha neleri bitiremedik. Hayat bizi bir kitabı da bitiremeyecek kadar yormuşsa, üstümüze toprak atın. Bu satırı Nurgül okuduğunda gülecek eminim bu arada.

Son yazımın ikincisini yazmayı bekliyordum, lakin beklediğim gibi olmadı. Baktım onu beklediğim için hiçbir şey yazmıyorum. Üstüme iyilik sağlık ayol dedim. İçimdekiler içimde çok kalınca baş dönmesi yapmaya başladı.

Çok konuşmak isteyip konuşamayanlar, söyleyip anlaşılmayanlar, söyledikleri boğazına düğüm olanlar bilir. Bütün bunlar mecaz gibi görünse de insanda fiziksel sorun ve sıkıntılara sebep oluyor. Yani ruh bir yerde ben bu bedendeyim diye inceden insanı dürtüyor.

Mesela ben bir kere söylemek istediklerimi söyleyemediğim için boğazlarımda enfeksiyon oldu. Sonra söyledim geçti. Garip bir deneyimdi.

Neyse şimdi bunlardan bahsetmek istemiyorum.

Gözyaşıyla ilgili fark ettiğim bir şey oldu. Onu söylemek sonra da sessizce buradan uzaklaşmak istiyorum.

İnsanın ne için ağladığı yüzünü, gözünü değiştiriyor. Şimdi burada ruhani bir hava da estirmek istemem ya da neden istemeyim aman sanki ulusa sesleniyorum.

Evet ey insanlar!

İnsan günahlarından ötürü pişmanlık gözyaşı döktüğünde, mutlu olduğu bir an sevgiyle gözünden yaş aktığında bu insanın gözünde parlaklığa; yüzünde nura sebep olabiliyor.

Fakat kederden, gamdan, acı ve üzüntüden ağlayan insanın beti benzi atıyor. Gözünün feri kaçıyor, yüzünün rengi soluyor.

Her şey bu kadar hassasken..

Cümleyi tamamlayamadım yemin ederim.

Bunu fark ettiğimden beri her ağladığımda aynaya daha çok bakar oldum. Ve kendi söylediklerimin, fark ettiklerimin sağlamasını kendimde gördüm.

Evet, hiçbiri için madalya almadım.

Ama kimse bir bardak çay içmeme de engel olmadı.

Geçenlere dertlerimi soranlar olmuş. Soranlara selamları var.